ORAL ÇALIŞLAR
Kilis'in Suriye'ye sınır kapısı Öncüpınar'da sınırı kapatıp iftara giden devlet görevlilerinin neden böyle davrandığı üzerine söylenecek çok şey bulunuyor. Nitekim iki gündür gazeteler ve TV'ler bu konuyu önemseyen haberler yaptılar. AKP'nin son seçimlerde aldığı yüzde 47 oyun bazı devlet görevlilerini, "dini vecibeleri" , kamu görevinin önüne geçiren bir tutum içine girmelerine yol açtığı söylenebilir. Yani iktidarda dindar bir parti olduğuna göre devlet görevlisi de dini kimliğini ön plana çıkaran işler yapabileceğine inanıyor. Hatta bunun kendisi için bir yükselme imkânı olabileceğini de hesaplıyor olabilir.
Bu kadarını anlayabiliyoruz. Ancak bence sınırda iftar sırasında kapı kapamanın bundan da öte anlamları bulunuyor. Devlet görevlisiyle yurttaş arasındaki ilişkide, zaten devlet görevlisi kendisini yurttaşın hizmetinde değil, onun amiri gibi görüyor. Bu anlayış AKP iktidarının çok daha ötesinde bir devlet anlayışı olarak hayatın bütün alanlarında karşımıza çıkıyor.
Galata'da, bizim mahallenin çöp kamyonu Galata'ya çıkan sokaklardan birisine akşam iş dönüşü saatte ters yoldan giriyor ve bütün trafiğin altüst olmasına yol açıyordu. Kimsenin çöp kamyonunun kuralları çiğneyip yetkisini aştığını düşündüğü yoktu. Çöp kamyonu şoförü bile olsa o bir devlet görevlisiydi ve kuralları ihlal edebilirdi.
***
Aynı şekilde sınırdaki devlet görevlisi de istediği zaman çalışmayı kesme yetkisini kendisinde görebiliyordu. Zaten "Neden işinizi bırakıp gittiniz" dediğimizde şaşırıp kaldılar. "Dünyanın neresinde iftar zamanı çalışılır" diyorlar, "Zamanında yola çıksaydınız" sözleriyle asıl suçun bizde olduğunu düşünüyorlardı.
Buradaki sorun "dini kimlik" gösterisinin çok daha ötesinde bir sorun. Bir ülke hukuk devleti mi, değil mi? Örneğin Almanya'da ya da gelişmiş bir başka ülkede bir devlet memurunun aklına hiçbir zaman görev yerini bırakıp başka bir etkinlik yapmak gelmez. Hukuk devleti demek, kural demektir. Hukuk devleti olmamaksa kuralsızlık ya da güçlü olanın dediğini yaptırması demektir.
Gümrük memuru, sınıra gelen yurttaştan daha güçlüdür. O nedenle gümrük memurunun, polis memurunun dediği olur. Biz sınıra geldiğimizde bizim önümüzde bir otomobil duruyordu. İçindeki yurttaş bizi görünce başına gelenleri anlattı. Onun işleminin bittiği an akşam ezanı okunmuştu. Bunun üzerine memurlar, "Senin iş iftardan sonraya kaldı" diyerek onu orada bırakmışlardı. Yurttaşın yapabileceği bir şey yoktu. Fazla söylenirse başına dertler gelebilirdi. İçinden söylenmiş, ama dışarıya bir şey söyleyememişti. Üstelik o da onlar gibi oruçluydu.
***
Biz sınıra gelince bu durumla karşılaştık ve tabii ki tepki gösterdik. Çünkü onlar görev yerlerini bırakıp gitmişlerdi. Üstelik biz bu nedenle uçağı kaçırabilirdik. Biz gazeteciler de oradaki görevlilerden daha etkiliydik. Sinirlendik ve bir an önce işimizi yapmalarını istedik. Biraz gecikmeli de olsa yaptırdık da... Hukuk devleti olmayan yerde kuvvetli olanın borusu ötüyordu. Halbuki doğal olan bizim de, yurttaşın da işinin yapılmasıydı. Polisin ve gümrük memurlarının görevlerinin başında olmalarıydı.
Burada olayın bir başka boyutu ise yurttaş devlet ilişkisinde düğümleniyor. Demokratik devletlerde devlet yurttaşın hizmetindedir. Birey devlet ilişkisinde bireyin hakkı ön plandadır. Demokratik olmayan, otoriter devlet anlayışı ise devleti ve yetkililerini öne çıkarır. Tabii bu kaçınılmaz olarak devlet görevlisini de yurttaşın önünde gören bir uygulamayı beraberinde getirir.
Geçenlerde bir devlet yetkilisi k onuşmasında, "Bireyin hakkını ön plana çıkararak devletin etkinliğini kırmak istiyorlar" diyordu. Doğrudur, gelişmiş demokratik ülkelerde devletin müdahale ettiği alanlar sınırlı hale gelir ve bireyin hak ve özgürlükleri teminat altına alınır. "Hak ve özgürlükler kanunla sınırlanır" sözcükleri gelişmiş demokrasilerde daha az, geri ülkelerde daha çok kullanılır.
***
Sınırdaki devlet görevlisinin iftar sırasında sınırı kapatması ciddi bir durumdur. Arkasında ise çok daha derin bir kültürel sorun yatıyor...
ORAL ÇALIŞLAR
5 Ekim 2007 - CUMHURİYET