Bazı olaylar vardır ki, ülkenin tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilirler. Kızıldere'de 30 Mart 1972'de, 10 devrimci arkadaşımızın ve 3 İngiliz teknisyenin 12 Mart askeri darbecileri tarafından öldürülmesi de, 1968 gençlik hareketinin liderleriyle ilgili tasfiye hareketinin bir anlamda son noktasının konulmasıydı denebilir.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Ankara Mamak Askeri Cezaevi'nde yanı başımızdaki hücrelerde bir anlamda haklarında verilen idam kararının son aşamalarını yaşıyorlardı. Mahir Çayan, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Ziya Yılmaz ve Ulaş Bardakçı, bir süre önce İstanbul Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçmışlardı.
Ulaş, kaldığı evde basılıp öldürülmüştü. Ziya Yılmaz ise yaralı yakalanmıştı. Mahir Çayan ve arkadaşları, 12 Martçıların baskıları nedeniyle kendilerini kapana kıstırılmış gibi hissediyorlardı. Bu arada Koray Doğan Ankara'da Mahir'lere yardım ettikleri gerekçesiyle gözaltına alınmak istenirken öldürüldü.
***
Denizler idam hücresinde beklerken, Mahir'lerin sessiz kalmaları mümkün değildi. Onları kurtarmak için bir şeyler yapmaları gerektiğine inanıyorlardı. Ancak koşullar çok kötüydü ve Mahir'lerin çevresindeki kuşatma artıyordu.
Sonunda Karadeniz'deki İngiliz üssünü basıp İngiliz teknisyenleri kaçırmaya karar verdiler. Aslında bu eylem 1968 kuşağının cezaevinde olmayan liderlerinin neredeyse son ve kritik eylemiydi.
***
12 Mart 1971 askeri darbesinin arkasındaki nedenleri zaman içinde daha iyi anlamaya başladık. Ordu içindeki iki askeri kanat arasındaki çatışma bir darbeyle sonuçlanmıştı. Darbeciler birbirlerini alt edebilmek amacıyla alttan alta çekişirken, darbe sola karşı bir imha hareketine dönüşmüştü.
1960'lı yıllarda yükselen sol hareket, darbecilerin hedefiydi. Gençlik hareketinin liderleri, öğretmen hareketinin, kitle hareketinin, işçi hareketinin liderleri, ilerici öğretim üyeleri askeri cezaevlerine kapatıldılar, ağır baskılarla yüz yüze geldiler.
***
12 Mart 1971 müdahalesi, bir iç hesaplaşma gibi başlasa da, iktidardaki Süleyman Demirel hükümetini hedef almış gibi gözükse de, sol hareketi ezmeye girişti.
Sol örgütler arkası arkasına kapatıldı ve yargılandı. Dev-Genç, TİP, TÖS, DİSK davaları gibi büyük davalar açıldı. Binlerce insan gözaltına alındı, işkence tezgâhları kuruldu. Askeri cezaevleri solcularla dolduruldu; askeri savcılar, idam talebiyle yüzlerce solcuyu mahkemeye sevk ettiler.
***
Kızıldere'yi de bu tablo içinde anlamak gerekiyor. O dönemin gençliği, dünyada gelişen devrimler ve direnişlerden etkilenmişti. Küba'da Fidel Castro ve arkadaşları Amerikancı Batista rejimini yıkarak bir devrim gerçekleştirmişlerdi.
Vietnam'da komünistler önderliğinde ABD işgaline karşı bir kurtuluş savaşı yürütülüyordu. ABD işgalcileri dünyanın dört bir yanında gösterilerle lanetleniyordu. Türkiye'de de Vietnam işgali karşıtı gösteriler yapılıyordu.
Vietnam'da ABD'nin uğradığı yenilgi yeni umutlara kapı açıyordu. Devrim beklentisini tüm dünyaya yayıyordu. 68 gençliği, bu umutların içinde oradan oraya koşuyor, geleceğe umutla bakıyordu.
***
Tabii her yeni umut, kurulu düzenin baskısını da beraberinde getiriyordu. Gençler, devlet yanlısı ülkücü çetelerin saldırısına uğruyor, kurulan pusularda öldürülüyordu.
12 Mart, 68'le yükselen solun hesabının sorulması hamlesiydi. Bizler devrim için umutlarla dolu eylemler yaparken, darbeciler daha baskıcı bir rejimin hazırlıklarını yapıyordu.
Kızıldere'de 36 yıl önce 10 devrimci genç imha edildi. Orada bu imha hareketine katılanlar daha sonraki yıllarda da, Türkiye'nin kaderi üzerinde rol oynadılar. 12 Mart'ın generalleri, savcıları, işkencecileri siyasi hayatımızda varlıklarını sürdürdüler. Daha etkili yerlere geldiler.
***
Kızıldere'nin 36. yılındayız. Arkadaşlarımızın vahşice öldürülmesinin yıldönümünde bir grup 68'li arkadaşımız Kızıldere'ye gittiler, onları öldürüldükleri yerde anıyorlar.
Kızıldere, bize tarihimizle yüzleşmemiz gerçeğini bir kez daha hatırlatıyor. Kızıldere, bu ülkeyi ölümler ve acılarla yönetmeye alışmış bir geleneği sorgulamamız gerektiğini gözler önüne seriyor.
Kızıldere'de yitirdiğimiz sevgili arkadaşlarımızı hep sevgiyle anacağız.
Onlar bizim kuşağın gözüpekliğinin ve fedakârlığının temsilcileriydiler...
Oral ÇALIŞLAR
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy78500 = 'oralcalislar' + '@';
addy78500 = addy78500 + 'cumhuriyet' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
var addy_text78500 = 'oralcalislar' + '@' + 'cumhuriyet' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
( '' );
78500 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
Cumhuriyet - 30 Mart 2008