ALİ BALKIZ / EVRENSEL
Gazetelerden biri şöyle yazdı: Meclis Obama’ya hazır. Halılar güneşlendirildi. Camlar değiştirildi. Kapı-pencere çerçeveleri boyandı. Kapı kolları silindi. Yerler dezenfektanla yıkandı. Ağaçlar budandı. Çimler sulandı. Yapraklar toplandı. Üniformalar ütülendi. Ayakkabılar boyandı. Traşlar olundu...
Çatılardan, sundurmalardan güvercinler kovuldu.
Ve Obama geldi.
Konuşabildiği her yerde konuştu.
Kahvaltı sofrasında ne vardı, süt ılık mıydı, ekmek kızarmış mıydı!... Gazeteciler bunu bile merak ettiler.
Erdoğan’ı öptü, elini Gül’ün omuzuna attı, Anıtkabir defterini sol eliyle yazdı, Ayasofya’da kedi sevdi. Gençlerle sohbet etti, hepsinin elini tek tek sıktı.
Ve herkese gül attı.
En büyük gül, Gül’e düştü.
Milletçe mutlu olduk.
Şu kriz günlerinde, seçim sürecinin yorgunluğu üzerine doğrusu iyi geldi.
“Ilımlı İslam” kabusundan kurtulduk. “Laikliğimiz” bir kez daha tescil ve teyit edildi. Kürt işi tatlıya bağlandı. Askerlerle DTP aynı salonda buluşabildi. Avrupa Birliği yolumuz açıldı. “Model ülke” olduğumuzu anladık. Sultan Ahmet’imiz beğenildi. Kayısımız övgü aldı. Basketçilerimizin adı anıldı. Ataları seçmen bile değilken ABD’ye başkan olabilmesinin sırrını öğrendik. İran’a mektup yazdı. Müslümanlarla savaşmayacağını, Irak’tan yavaş yavaş çekileceklerini, kendi tarihimizle yüzleşmemiz gerektiğini, zira kendilerinin de öyle yaptığını, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” inceliğini bile göstermeden Ermeni konusunu açtı.
Alevileri bile, beni dinleyin diye Meclis’e davet etti. Ama onlara kulaklık dağıttırmadığı için sadece gözletti. Onlar da sıkılıp uyudular.
Ne hoş oldu...
Milletçe gurur duyduk.
Gururumuz okşandı.
Bölgenin değil sadece, dünyanın en önemlisi olduğumuzu, zaten biliyorduk da, bir de onun ağzından duymak, neslimize nasip oldu.
Her hayırlı işte olduğu gibi bu kez de kural değişmedi; şom ağızlının biri çıktı çamaşır içinden çıkar gibi, “Pentagon, uydu yoluyla Obama’yı izliyor, ona bunun hesabını sorarlar bir gün” dedi. Kennedy’yi anımsatmaktan da geri kalmadı.
Şom ağızlı işte.
“Adam çiçeği burnunda başkan, (Kanada’yı saymamalıymışız) denizaşırı ilk ziyaretini ülkemize yapmışken, bakın dolar da biraz aşağılara doğru meyil etmişken, borsa toparlanmaya başlamışken, şeref duymamız gerekirken...”
El salladı gitti.
Hoş bir rüya idi.
Biraz nefes alayım, baharı koklayayım diye mutfağın penceresini açıp sokağımıza baktığımda; bizim gecekondu kadınları yine karnelerini Melih’in adamlarına imzalatıp, ekmek alıyorlardı. Yağmurda ıslana ıslana...
EVRENSEL - A’DAN Z’YE - 10 Nisan 2009