Doğal olan, insanların acılarını, sevinçlerini, hasretlerini anlayacakları dilde anlatmak değil midir?
Evvel Temmuz Festivali’ne gitmek için Samandağ-Antakya arası yolcu taşıyan bir dolmuşa biniyoruz. Yazın kavurucu sıcağından bunalmış olan yolcuların yüzünde sıcaktan kaynaklı garip bir ifade var.
Dolmuş hareket edip kaset çalmaya başlayınca yüzlerdeki ifade değişiyor. Bir hareketlilik başlıyor. Arapça konuşmaları anlamıyoruz ama söylenen şarkının buna neden olduğunu anlıyoruz. Yolculardan birine, dayanamayıp şarkının neyi anlattığını ve kim tarafından söylendiğini soruyoruz. Şarkının adının Mes’ud bil Suud olduğunu ve Samandağlı Nihat Çay tarafından söylendiğini anlatıyor ve ekliyor; “Bu şarkının hikayesi Arap ülkelerinde çalışan binlerce Hataylı işçinin yaşamını anlatıyor” diye bitiriyor sözlerini. Festival alanında karşılaştığımız öğretmen arkadaşa Nihat Çay’ı sorduğumuzda isterse görüştürebileceğini söylüyor. Bunun üzerine yola koyulup bağlama atölyesine varıyoruz. Nihat Çay’ın yaptığı işleri, Arap müziği ile ilgili çalışmaları duyunca kendisiyle röportaj yapmak istediğimizi söylüyoruz. Hemen kabul ediyor.
Kendinizi tanıtır mısınız?
1971 yılında Samandağ’ın Tekkebaşı (Cilli) köyünde doğdum. İlk ve ortaöğretimimi Samandağı’nda, yüksek öğrenimimi Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde tamamladım.
Müziğe olan ilginiz nasıl başladı?
Daha ilkokul sıralarındayken arkadaşlarım oyun oynarken ben ya resim yapardım ya da bir şeyler yontardım. Öğretmenlerim yaptığım resimleri çok beğenirler ve beni teşvik ederlerdi. Müziğe ilgim daha sonra üniversite yıllarına dayanır.
Bağlamayla tanışmanız nasıl oldu?
Bağlama bizim Arap Alevi folklörünün bir çalgısı değil. Dolayısıyla yaşadığım yörede yok denecek kadar az sayıda bağlama çalan vardı. Bizim köyde hiç yoktu. Niğde’ye üniversite okumaya gittiğimde bir sınıf arkadaşımın evinde tanıştım bağlamayla. Arkadaşımın babası hem çalıyor hem de yapımıyla uğraşıyordu. İşte o günden sonra arkadaşımın atölyesinden çıkmaz oldum. Bağlama yapımını ve çalmayı burada öğrendim.
Arapça müzik yapmaya nasıl karar verdiniz?
İçine doğduğum, parçası olduğum Nusayri kültürünün yok olmasına gönlüm razı olamazdı. Kendi kültürümden insanların acılarını, sevinçlerini, doğa sevgilerini ve sıla hasretlerini istedim ki onların anlayacağı dilden söyleyeyim. Aslında doğal olan da bu değil midir?
Müziğinizin Nusayriler tarafından beğenilimesini neye bağlıyorsunuz?
Birincisi demin de bahsettiğim gibi onların anladığı dille müzik yapmam, bir diğer etken ki bana göre bu çok önemli, toplumun yaşamında ne varsa onun müziğini yapmam büyük bir etkendir. Toplumdan beslenmeyen hiçbir sanatçının uzun soluklu olacağını düşünmüyorum.
Sizin müziğinizi diğer Arapça yapılan müziklerden ayıran nedir?
Dünyada birçok Arap ülkesi var ancak Türkiye’deki Arap Alevilerin (Nusayri) konuştuğu dilin yapısı farklı. Türkiye’de Hatay, Adana ve Mersin’de yoğun olarak yaşayan Arap Alevilerin günlük yaşamda kullandıkları dille bugüne kadar pek müzik yapılmamış. Bu alanda bir eksiklik hissettim. Bizde daha çok Lübnan ve Suriye müzikleri dinlenir ama bu bizim Türkiye’de yaşayan Nusayrilerin yaşayışıyla bire bir örtüşmüyor.
Bu kadar dinleyici kitlesine nasıl ulaştınız?
Yerel yayın yapan bir radyoda şarkılarım yayınlandıktan sonra, internet üzerinden insanlar birbirine göndererek, şarkılarım Nusayrilerin yaşadığı her yerde dinlenir oldu.
EVRENSEL - 24 Temmuz 2008