Türkiye'de solun güçsüzlüğü, AKP karşısında analizlerin ötesinde sokakla bütünleşmiş alternatif bir muhalefet hareketini yaratamamış olmamız Türkiye'de toplumsal vicdanları da önemli ölçüde yok etmiş gözüküyor. Dengeler olmayınca, sol olmayınca toplumsal vicdan da olmuyor. Bu durumda vicdan insanın kendi içindeki adalet terazisi olma özelliğini de yitiriyor. Değerlerin kaybı kaçınılmaz olarak vicdansızlığa tekabül ediyor. Eskiden dindeki 'dürüstlüğü ve adaleti' vurgulamak için sıkça kullanılan 'imanı olanın vicdanı da olur' söylemi de tam bir yalana dönüşmüş durumda. Siyasal İslam'ın yükselişi, en imanlı gözükenlerin en vicdansızlar olduğunu ortaya koyuyor. Bu süreçte özellikle yıllarca solculuk yapıp, solculuğun toplumsal değerlerini öne çıkardıktan sonra değişimin ve dönüşümün kerametini AKP'de görerrek, allayıp pullayıp AKP'yi bize demokrat olarak sunan birçok kişinin yaşanan gelişmeler karşısında vicdanlarıyla başları zaten dertteydi, görünen o ki önümüzdeki günlerde dertleri daha da artacak. Çünkü yapılan bütün manevralar ya örgütsel olarak boşa çıkıyor, ya da AKP içinde hemen reddediliyor.
Madımak Oteli'nin müze yapılması gerektiğine yönelik Kültür Bakanı Günay'ın çıkışının hemen Devlet Bakanı Cemil Çiçek aracılığıyla boşa çıkartılması, Reha Çamuroğlu aracılığıyla ortaya atılan 'Alevi açılımı'nın en önemli parçası olan 'Cemevlerinin inanç merkezi olarak tanınmasına' yönelik yaklaşıma, Diyanet İşleri Başkanı başta olmak üzere siyasla İslaman temsilcilerinin 'İslam'da cami dışında başka bir ibadet merkezi yoktur' yaklaşımları ya da İstanbul'da 'ben Aleviyim' dediği için dövülen çocukla ilgili verilen ayrımcılık raporu'na AKP içinden yükselen karşı sesler söylenenlerin albenisine rağmen gerçeğin kendisi oluyor.
AKP medya aracılığyla sürekli manipüle etse de, Kürt meselesi de dahil olmak üzere birçok temel sorunda çözüm yerine, teslim almaya, biat ettirmeye yönelik açılımlarının samimiyetsizliği ortaya çıktıkça hareketlenmeler ve karşı çıkışlar artıyor. Siyasal İslam'ın, devletin bütün olanaklarını da kullanarak yaptığı ablukaya, teslim aldığı kişi ve kuruluşların 'içerden ve samimi gibi gözüken' Truva atı pozisyonlarına rağmen kökü derinler de olan toplumsal vicdan devreye giriyor.
Alevilerin temsilcisi diye lanse edilen 200 kuruluşun Recep Tayyip Erdoğan ile 'iftarda buluşacağı' haberine Alevi kamuoyunda tepkinin giderek artması her şeye rağmen yaşayan toplumsal vicdanı gösteriyor. Alevilerin en büyük çatı örgütü Alevi Bektaşi Federasyonu'nunu, diğer yandan bir başka kulvardaki Cem Vakfı'nı yok sayarak Alevilerle ilgili açılım yaptığını iddia edenler, Alevileri temsil ettiğini söyledikleri 200 Alevi kuruluşunun ismini bile açıklayamıyorlar. İsimleri açıklanamayan bu kuruluşlar içinde ismi açıklanan Abdal Musa gibi bazı kuruluşlar da bunun yalan olduğunu açıklıyorlar. Nitekim AKP'nin açılımını desteklediği söylenen ve Alevi Enstitü'sünün kurulacağı yer olarak sıkça adı geçen Abdal Musa Derneği Başkanı Ali Eriş, basına yansıyan demecinde 'Abdal Musa Enstitüsü'nün kurulması ve Cumhurbaşkanının himayesine girdikleri' yolundaki haberlerin gerçeği yansıtmadığını belirterek, bu gelişmeleri bazı dinci medya kuruluşlarının yaptığı haberlerden öğreniyoruz, Kerbela'da biat etmeyen Hz. Hüseyin'inin matemini tuttuğumuz bu günde biz nasıl teslim oluruz' diyor.
AKP'nin herkesi teslim almaya veya biat ettirmeye çalıştığı bir ortamda biat etmeyenlerin sayısının artması, vicdanının sesini dinleyenleri de artıracağa benziyor. Bu gelişmelere duyarsız kalmayan birçok sanatçının yaptıkları ortak açıklama bu nedenle önemli. İçlerinde Arif Sağ, Musa Eroğlu, Suavi, Tarık Akan gibi birçok sanatçının olduğu girişim Amasya, Erzincan gibi yerlerde Alevi öğrencilere yönelik baskılara da atıfta bulunarak şunları söylüyor: "Bu olayları 'münferit' ve popüler deyimle "mahalle baskısı" olarak görmenin gaflet, delalet ve hıyanetten başka izahı yoktur. Bütün bu baskı, sindirme ve dönüştürme girişimleri aleni bir şekilde sürerken, AKP'nin "Alevi açılımlarını gündeme getirmesi ise gayri samimi ve art niyetlidir. Daha ortada bu konuda yapılmış bir çalışma ve taslak yokken büyük bir propaganda ile gündem oluşturmaya çalışan iktidar, 3 bin kişilik kadro vaadi gibi ulufe dağıtan bir anlayışla Alevileri kendi içlerinde bölüp parçalama ve başkalaştırma amacı gütmektedir. AKP iktidarı, Alevi sorununu çözme konusunda samimiyse öncelikle orta yerde duran "Zorunlu Din Derslerinin Kaldırılması" yönündeki AİHM kararını uygulamalı, Alevi inancına ve Alevilere yönelik baskılara ve başkalaştı-rarak yok etme anlayışına son vermelidir. Bu ülke bizim, geleceğimizin karartılmasına sessiz kalmayacağımızı kamuoyuna duyururuz."
Necdet SARAÇ
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy42598 = 'necdetsarac' + '@';
addy42598 = addy42598 + 'birgun' + '.' + 'net';
var addy_text42598 = 'necdetsarac' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';
( '' );
42598 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
15.12.2007 - BİRGÜN