NECDET SARAÇ : Hangi Laiklik?

NECDET SARAÇ : Hangi Laiklik?Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Avrupa Parlamentosu’nda ’’Türkiye’de...

NECDET SARAÇ : Hangi Laiklik?

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Avrupa Parlamentosu’nda ’’Türkiye’de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor’’ deyince ortalık epeyce karıştı. Türban düzenlemesi ile ilgili olarak Anayasa Mahkemsesinin iptal kararı ve bu karara paralel olarak AKP’nin kapatılacak olması tartışmaları daha da büyüteceğe benziyor. Tartışmaların ana kaynağı laiklik olarak gözükse de asıl tartışmanın ve kavganın iktidar için yapıldığı herkesin malumu bir durum.

İkili iktidara son vermek isteyen taraflar, laiklik ve türban tartışmalarının arkasına sığınarak siyasi iktidarı tek başlarına teslim almak istiyorlar. AKP’nin laikliği, inanç özgürlüğünü ve genel olarak demokrasiyi de Sünni İslam merkezli olarak yorumluyor. Edilen laflar ne kadar büyük ve kulağa hoş gelirse gelsin asıl dert siyasal islamın tek başına iktidarı. Çünkü İslam çıkışından bu yana, nasıl ve ne şekilde bir yol izlerse izlesin asıl derdi hep bu olmuş. Çünkü İslam, çıkışıyla birlikte iktidar olmuş, devletleşmiş, yani yalnızca ve tek başına, ’Allahla kul arasında’ kalan bir inanç olmamış, öte dünya dahil bu dünyadaki her şeyi planlamış. İşin doğrusu, böyle bir inancın laikliği uygulaması bir yana, yanında olması bile düşünülemez.

İslamı yalnızca Allah ile kul arasında bir ilişkiye indirgeyenler ve Babacan’ın ’’Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor’ biçiminde ettiği lafa kızanlarında laiklik yanlısı olmadıkları kesin. Laiklik yanlısı olmanın, başı açık olmakla, etek giymekle, içki içmekle, müzik dinlemekle, Batı yanlısı’ olmakla hiç bir alakası da yok. Örneğin, darbecilerin hepsi bu kategoride. Örneğin, Menderes’ten bu yana birbiriyle siyasal ve inançsal akrabalıkları olan Demirel, Özal, Yılmaz, Çiller bu katogoride değiller mi? Bunların hepsi bu katogoride ama hiç biri demokrat da değil, laik de. Zorunlu din derslerini zorunlu halen getiren, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın daha da güçlenerek devam etmesine ses çıkarmayan ’siviller’ de, akademikerler de laik değil.  Hukuğun üstünlüğünden bahsedenlerle, ülkenin sivilleşmesinden, demokratlaşmasından bahsedenler ilginçtir bu iki konuyu da görmemezlikten geliyorlar. Hatta AKP’ye karşı açılan kapatma davasını hukuki olarak yerden yere vuranlar, AKP’yi demokrasi kahramanı gösterenlerde, bu iki konuyu yani zorunlu din dersini ve Diyanet’i görmezden geliyorlar. Bu iki önemli kırmızı çizgiye rağmen bu ülkenin laik olmadığını söyleyen Alevileri ise kimse duymak istemiyor. Oysa Aleviler en azından son 20 yıldır ’hangi laiklik’ diye bağırıp duruyorlar…

İster İslamcı, isterse statükocu ve ulusalcı olsun bu iki cephenin de ortak özelliği ’çoğunluğun’ kimliğinde buluşmak oluyor. Ulusal olarak Türk, inançsal olarak da Sünni olmak ’düşman kardeşlerin’ ortak buluşma noktaları. Bu buluşma zaman zaman da Ahmet Altan örneğinde olduğu gibi kendisine benzemeyeni hem de demokrasi adına aşağılamaya kadar varıyor. Ahmet Altan, bütün aykırılığıan rağmen kesinlikle ’çoğunluk gibi düşündüğü için’  Alevilerin inançlarından ve felsefeleriyle bütünleşen yaşam biçimlerini sahte laiklerin yaşam biçimleri olarak göstererek ’’Bizim devletin istediği “ideal vatandaş”, Alevi gibi yaşayan bir Sünnidir’’ diyebiliyor. Elmalarla armutlar birbirine karıştırılınca genelleme öyle bir boyuta varıyorki, bütün Aleviler darbeci, tutucu, statükocu oluveriyor. Oysa istese Ahmet Altan’da, onun gibi düşünen herkes de ’Aleviler’in önemli bir bölümünün son dönemde politik anlamda çok “tutuculaştıkları” bilinmeyen bir gerçek değil’ tespitini yapmadan mevcut Alevi çatı örgütlenmeleri neler söylüyor diye en azından etrafına bir sorar. AKP’nin‚ Alevi açılımını’ destekleyen bir-kaç Alevi derneği dışında Alevi örgütlerinin önemli bir bölümünün ’Türkiye laik değil, laik olacak’ dediğini görür!

Yani işin özeti şu: AKP’ye, İslamcılara, gösterilen hassasiyetin binde biri Alevilere yönelik gösterilse, bu ülkenin şu mevcut halinden çok daha ilerde olacağı kesindir. Çünkü Alevilerin, isteseler bile sürekli iktidarı elinde bulunduran Sünni İslamla, tutuculukta, tekçilikte, kendisi gibi görünmeyene alınan tavırda yarışma şansları olmadığı gibi, kıyaslanmaları bile mümkün değil. Bunun için Alevi örgütlenmelerine dönüp bakmayanlar, kıyaslama için hiç değilse Alevi deyişlerine ve türkülerini dönüp bir ’can kulağı’ ile dinlesinler‚ ’gönül gözü’ ile görsünler…

NECDET SARAÇ
BİRGÜN - 7 Haziran 2008

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku