Toplum, sizi barışın temsilcisi, kamil insan sembolu diye sever, ayakta karşılar, saygıyla selamlar… Keşke şunca kirlenmişlik içinde hiç değilse siz bari temiz kalsaydınız. Elinizi ve öğretinizi kirletmeseydiniz, Size yağ çeken,Bölgecilik gizemini ima eden yüzünüze gülen YÖNETİCİLERİN tuzağına düşmeseydiniz…
Ne oldu size; hangi iblis yoldan çıkardı?
Bu milletin en temiz vicdanını temsil ediyordunuz… Alevinin, Sünni’nin, inançlı, inançsız 73 milletin, demokrasinin, laikliğin, demokrasi, insan hakları, cinsiyet eşitliği gibi değerlerin ve Erkan’nın en dirençli kaleleriydiniz… Siz ki, “haram yemez itlerimiz” diyen öğretinin önderleri olarak sorumluluklarınız vardı.
Harama, rüşvete bulaşmamıştınız. Yezide biat etmeyen, Maviye’ye lanet okuyan, hiçbir dünya malına teslim olmayan yol evlatlarıydınız.
Hallac’ı,Nesimi’yi, Şeyh Bedretin’i, Şah Kalender’i, Pir Sultan Abdal’ı tanır mısınız; mücadelelerini bilir misiniz? Öğretimiz insanı kutsar, merkeze insanı koyar değil mi? Muhabbet, nasihat ve nefeslerinizde;
“Her ne arar isen kendinde ara
Küdüste, Mekke de Hac da değildir” der, şaşmaz “gerçeği” söylerdiniz, öncelikle de Mürşitten, talipten rızalık alınmalı.
Biz müsliman değiliz, biz farklıyız, hepimiz aynıysak, farkımız yoksa neden asıldık, yüzüldük, yakıldık? Yol, ocaklara, ocaklar da Serçeşmeye bağlıdır. Serçeşme, Mürşit, Pir, Rehber, “silsile bu” derdiniz… Ve biz bu nefesinize “eyvallah” ederdik…
“Rızasız lokma yiyenin derdine derman yoktur” der; dedelik yapmak için “Serçeşmenin iznini, talibin rızasını” arardınız. Talibin rızasını almadan posta oturmazdınız. Önce talip sizi, sonra da siz talibi görürdünüz… En temel unsur, rızalıktı… Kıldan ince, kılıçtan keskin yol. böyle sürülürdü…Serçeşme Postnişini Veliyeddin Ulusoy’un nefesinden bir paragraf; “KURUMUN’’ parasıyla seyahat eden dedeler yıllık görgülerinde taliplerine soru sorma hakkına sahip olabilecekler mi? ‘’Arı Olmayan, Arıtamaz!” Öğretinin iç disiplini böyle sağlanmış, bütün ölüm,zulüm ve baskılara rağmen bugüne taşınması, bu hiyerarşik kurumlaşmayla mümkün olabilmiştir. İşte şimdi bu hiyerarşik kurumlaşma, sistemin akıl almaz saldırısıyla karşı karşıyadır. Günümüzün Yavuzları, Yezitleri bu hiyerarşiyi kırıp, öğretiyi yok ederken, yine bizden birilerini, zayıf halkaları satın alıyor, kullanıyorlar… Tıpkı tarihte olduğu gibi…
Bu yüzden saldırının hedef yol ve erkanlarımız. Sistem, suyun gözünü tartışılır duruma getirmek istiyor. Tuzağın farkında olamayan dedelerimiz de, Ocakları yarıştırmaya, “Er’i Er’den üstün tutmaya,” bünyemize virüs bulaştırıp, hasta etmeye çalışıyorlar… sonuşda başı bozuk hale gelirsek, hepimiz yok oluruz!
Saygılarımla
Kazım DURSUN