Durak Arslan
« Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa… » derken Ozan, can alıcı bir soru sormuştu kendisine ve herkese.
Neden çıkmaz karanlıklar aydınlığa… diye sormamıştı dizelerinde. Nedenler üzerinde yorulmamak, değişimi imkansız geçmişin içinde boğulmamak gerekir diye düşünmüştü belkide !
Televizyon tartışma programlarına kulak veriyorsunuz « Neden şöyle yapmıyorlar… ? » sorularıyla dolu uzun cümlelerle örülmüş konuşmalarda boğuluyorsunuz.
Panel ve konferanslara katılıyorsunuz « Neden bunlar böyle ? » sorgulamalarıyla çınlayan salonlarda beyninizi tırmalayan nutuklarda yıpranıyorsunuz.
Diğerini suçlayan, kendini aklayan, dünyanın merkezine benliğini koyarak, gerçek ile doğrunun aynı olduğuna, onların da sadece kendisinde bulunduğuna inanan hafif kişiliklere şahit oluyorsunuz.
Hem « sonuna kadar muhalefetim » deyip, sonra da iktidarda olandan beklenti içine girerek, imkansızı bekleyerek kendi varlığını karşısındakinin zaafları üzerine inşaa etmeyi hak gören ucuz kahramanlıklara tanık oluyorsunuz.
Bütün bunları siz çok yakından izliyor, dinliyor, görüyor ve duyuyorsunuz ancak susuyorsunuz. Yine de « neden » susuyorsunuz demiyorum. Nasıl konuşacaksınız ? onu düşünüyorum.
« Nasıl… » bir yaşam istediğinizi, « nasıl » ifade edeceğinizi ne zaman öğreneceksiniz, bilemiyorum.
Ístediğiniz yaşama, « nasıl… » kavuşabileceğinize dair nasıl bir siyaset izlemeyi düşünüyorsunuz, bunu merak ediyorum.
« Siyaset sonuç alma sanatıdır… » diyor bilim insanları, siz bu sanatı nasıl algılıyorsunuz : ayak oyunlarını, delege hesaplarını, ajitasyonu ve ben merkezciliği siyaset sanatı kavramının içinden çıkardığınızda elinizde kalacak olan o kocaman sıfır rakamını nasıl taşıyacaksınız aklıma sığdıramıyorum.
Kötü dediklerinizle kıyaslandığınızda mı sizin iyilik dereceniz ortaya çıkacak, yoksa gerçekten siz her halukade « iyi » misiniz… bunu nasıl ölçeceğiz, çok merak ediyorum.
Ozan’ın sorduğu o asil soruya yanıt arıyorum.
Bana kötüyü anlatmayın.
Ímkansızlıkları, başarısızlıkları, negatif olasılıkları değil.
Sebepleri, gerekçeleri abartarak başarısızlıklarınızı kamufle etmeyi hiç denemeyin.
Bana güzellikleri tarif edin.
Çözümleri, formülleri ve aydınlığa çıkan yol haritanı gösterin.
Bütün evrende ve her canlıda, aradığımız o büyük gerçeğin küçük bir parçasının saklandığını hatırlatın kendinize ve bize.
Nasıl bir ülke ve dünya istediğinizi rengarenk resimlerle, her dilde her telde aynı tadı veren müziklerle, sade cümleler ve evrensel imgelerle hayatı parlatın… ki size inanayım.
Ben henüz gencecik, buluğ çağında, kocaman hayalleri olan, toy, tecrübesiz bir deli-kanlıyım.
Sizi, sevdiklerinizi, hayallerinizi, hepimizi ve planetimizi kurtaracak yeni bir düzen, ideal bir sistem arayışındayım.
« Neden »leriniz sizin olsun.
Bire on veren bereketli topraklarıma ekmek için,
« Nasıl »larınızı verin bana.
Size borcum olsun !
Strasbourg, Alevihaber.com - 09.07. 2009