Ahmet Yesevi'nin, Hacı Bektaş Veli'nin, Mevlana'nın 'temsili'' resimlerini ve özdeyişlerini koyarak alevilik anlatılmış olur mu? Olmaz ve olmamış. Bu işlerde önce niyet gerek... Sonra uygun yol bulunur. Elbette uygunu Alevi-İslam'ın Alevi bilginlerce anlatılmasıdır. Sözgelimi değerli bilgin Ali Rıza Uğurlu Dede'ye ne dersiniz? Alevi-İslam Din Hizmetleri Başkanı... Aydın ve aydınlık bir kişilik. Konuyla ilgili kitapları ve yıllardan beri başarılı uygulamaları var. Ondan isteyin sizin için yazsın...
Ya da işte Mehmet Yaman... İmam-hatip lisesi ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunu. İmam-hatip okullarında meslek dersleri hocalığından emekli. Erzincan'ın Ocak Köyü'nde dede ve Alevi toplumunun tanınmış bilginlerinden... Daha ne istiyorsunuz isteyin, bulalım.
Yani Sünni gözüyle Aleviliğin ne olduğunu veya ne olması gerektiğini anlatmakla görev yapılmış olmaz.
Sünniliği elbette Sünni bilginler anlatır. Ama izin verilsin de Aleviliği de Alevi bilginler anlatsın.
Aleviliği Aleviler anlatsın ama Alevi kökenli olmak yetmez, inançlı Aleviler anlatsın. Ali'siz Alevilik, kültür Aleviliği ile Aleviliğin doğrusunun anlatılamayacağı da bilinsin.
Değerli okuyucum "Bizi daha fazla merakta bırakma, Alevilik ne ise söyle de anlayalım!" dediğinizi duyar gibi oldum. Kısaca anlatmak isterim... Söylenecek ilk söz ile başlayalım: Alevilik İslam'ın özüne özgü bir yorumudur.
Ülkemizin Müslümanlarının birinci çoğunluğu Sünni, ikincisi Alevi, üçüncüsü de Şii-Caferilerdir.
Allah'ın varlığında ve birliğinde Hazreti Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğunda, Kur'an'ı Kerim'in Allah'tan gönderilen kitap olduğunda Sünni, Alevi ve Şii-Caferi Müslümanlar birliktedirler.
Yani esasta bu üç akım arasında bir ayrım yoktur. Hepsi Müslüman'dırlar.
Ayrım ayrıntılardadır. Ama o ayrıntılar bazı uygulama ayrımları da getirmiştir.
Ayrışmanın başladığı konu, peygamberden sonra dini kimin yorumlayacağı ve dini önderliğe kimlerin geçeceği ile ilgilidir.
Sünniler 'sahabe' yani peygamberlerin dostları kavramına önem vermişler; sahabeden olanların ve takipçilerinin yorumlarını esas almışlardır. Şiiler ve Aleviler ise ehlibeytin ve onlardan sonra gelen imamların yorumlarına bağlı kalınması gerektiğine inanmışlardır. Ehlibeyt, peygamberimizin tanımlamasıyla Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den ve onların soylarından gelen seçkinlerden ibarettir. Hazreti Ali'den sonra dini önder Hazreti Hasan, Hazreti Hasan'dan sonra Hazreti Hüseyin ve ondan sonra da öteki imamlar. Zeynel Abidin, Muhammed Bakır, Cafer Sadık, Musa Kazım, Ali Rıza, Muhammed Taki, Ali Naki, Hasan Askeri ve Muhammed Mehdi... Ve bunlara bağlı olan müçtehitler...
Bu noktada akla hemen şu soru gelir: "Peki Şiilik ve Aleviliğin ayrıldığı yer neresidir?" Şiilik ehlibeyt imamların fıkıh yönlerine ağırlık ve öncelik verirken; Alevilik tasavvufi rehberliği esas almıştır.
Şimdi Türk Aleviliğinin tanımlanmasının tam sırasıdır: Hazreti Ali ve ehlibeyte olan bağlılık; oradan gelen İslam tasavvufu ve Türk kültürünün derinliklerinden gelen etkilerin tarih ve coğrafya şartlarında ortaya çıkardığı gerçekliğin adı Türk Aleviliğidir.
Türkiye'de, İran'da, Irak'ta, Balkanlar'da bugün de İslam'ı Türk Alevi İslamı'nın anlayışına göre benimseyen ve yaşayan insanlar Alevi Müslümanlardır. Onları tanımaktan ve kendilerine ve öteki Müslümanlara da anlatmaktan korkulmamalıdır.
Yine söylüyorum din dersleri elbette- zorunlu olmalı ve Sünnilik, Alevilik, Şiilik ve ülkemizdeki diğer inançlar yurttaşlarımıza öğretilmelidir. Bilgi, sevgiyi ve hoşgörüyü getirecektir.
25/09/2007 - RADİKAL
NAMIK KEMAL ZEYBEK