Durmak yok, “dinci” kadroların “dinciliği” yaygınlaştırma çalışmalarını teşhir etmeye tam gaz devam!
Son örnek Milli Eğitim’den!
Kocaeli Milli Eğitim Müdürlüğü, 21 Kasım 2007’de ilköğretim okullarının sekizinci sınıflarındaki öğrenciler için bir “Başarı Değerlendirme Sınavı” düzenledi. Amaç, öğrencilerin seviyelerini tespit etmek.
B kitapçığındaki 24. soru aynen şöyle:
“Aşağıdakilerden hangisi Allah’ın, evrenin düzenini ve işleyişini sağlamak için koyduğu yasalardan değildir?
a- Fiziksel yasalar.
b- Toplumsal yasalar.
c- Biyolojik yasalar.
d- T.C. Anayasası.”
***
Şimdi bu sorunun yanıtını siz verin; tabii, verebilirseniz!
İstediğiniz kadar üniversite bitirmiş, mesleğinizin zirvesine ulaşmış olun; bu sorunun yanıtı zor!
Birlikte çözmeye çalışalım:
Fiziksel yasalar ve biyolojik yasalar; tamam... Düzen, Allah tarafından kurulmuş.
Geriye kalıyor iki şık... Zaten sorun da burada başlıyor:
T.C. Anayasası’nın (Dikkat edin Türkiye Cumhuriyeti değil, T.C.) Allah’ın koyduğu yasa olmadığı ortada da...
Toplumsal yasalar da öyle değil mi?
Değilmiş...
Çünkü bu soruyu hazırlayanlara göre “toplumsal yasalar”dan kast edilen “Kuran-ı Kerim’deki ayet ve sureler”miş...
Bu yüzden doğru yanıt “d” şıkkı, yani “T.C. Anayasası” olacakmış!
***
Bir soru daha:
“Yüce Allah evrendeki düzenin varlığı için her alanda kurallar koymuştur. Biz bunlara ‘Sünnetullah’ diyoruz. Buna göre aşağıdaki kurallardan hangisi Allah’ın koymuş olduğu kurallardan biri değildir?
a- Gezegenlerin belli bir yörüngede hareket etmeleri.
b- Canlıların üreyip çoğalmaları.
c- Gelir dağılımının adil olduğu ülkelerin ilerlemesi.
d- Futbol maçında topun taca çıkması.”
Eminim bu soruya bir çırpıda doğru yanıtı verdiniz ve “d” dediniz...
Tamam da; gelin biraz deşelim:
İlk örnekteki soruya göre “fiziksel ve biyolojik yasalar”, Allah’ın koyduğu yasalar değil miydi? İyi de; bir fizik yasası olan “gezegenlerin belli bir yörüngede hareket etmesi” ya da bir biyoloji yasası olan “canlıların üreyip çoğalması” ne oldu da bu soruda “kural”a dönüştü? “Yasa”yla “kural” arasında hiç mi fark yok?
Ya da...
Hayatlarını ekonomi bilimine vermiş profesörlerin bile hâlâ üzerinde görüş birliği sağlayamadıkları, “Gelir dağılımının adil olduğu ülkeler ilerler” tezi, nasıl oluyor da 14-15 yaşındaki çocuklara “doğru” diye dayatılıyor?
***
Örnekleri uzatacak değilim. 25 sosyal bilgiler sorusunun 5’i “din” içerikli...
Buna karşın Atatürk’le ilgili bir soru bile yok!
Biliyorsunuz; lise giriş sınavları kaldırılıyor. Anadolu ya da Fen Liseleri’ne devam edecek çocuklar, ilköğretimde yapılacak seviye tespit sınavlarının sonucuna göre seçilecek.
Dün Cumhuriyet Gazetesi’nden Emine Kaplan’ın ortaya çıkardığı sorular bu yüzden dikkat çekici...
“Atatürk çok önemli değil, bakın ona ilişkin soru sormuyoruz, ama dinimizi bilmezseniz, liseyi sıradan bir okulda okumak zorunda kalırsınız” mı deniliyor?
“Dinde uzmanlık” gerektiren sorular, bu yüzden mi soruluyor?
“Ey Türk gençliği... Amacın iyi bir okulda okumaksa, bundan sonra ne yapacağını anlamışsındır. Hâlâ anlamadıysan, sürün o zaman” diye rest mi çekiliyor?
***
Dün de yazmıştım:
Bunlar “küçük şey”ler...
Ama AKP iktidarı, oya gibi işlediği bu “küçük şey”lerle toplumsal karakterimizi değiştiriyor.
Biz ise tüm bunları “masum” bulup “yola devam” etmelerine seyirci kalıyoruz!
Aferin bize...
Mustafa MUTLU
25 Kasım 2007 - VATAN