Daha önceki bir yazımda, ‘Alevi açılımı’nı hükümetin ‘kendini toparlama’ sadedindeki iyi niyetli bir girişimi olarak gördüğümü belirtmekle yetinmiştim. Hükümetin bu ‘açılımı’nın şimdilik ayrıntıları belli bir projesi bulunmuyor. Yine de bu girişimin ana fikri ortaya çıkmıştır.
Öyle anlaşılıyor ki, hükümet halihazırdaki Diyanet’e paralel bir kamu kurumu aracılığıyla ‘Alevi İslamı’nı devletleştirmek istemektedir. Nitekim, konuyla ilgili haberlerde hükümetin genel müdürlük veya ona benzer bir idari örgütlenme içinde Aleviliğin temsilini sağlamayı ve Alevi din adamlarını kadrolu hale getirmeyi tasarladığı bilgisi yer almaktadır.
Ne var ki, bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel din politikasıyla tutarlı olmakla beraber, doğruluğu şüpheli bir yaklaşımdır. Kimilerince ‘Türkiye modeli’ olarak adlandırılan ve başka İslam ülkelerinin de izlemesi gereken bir örnek olduğu ileri sürülen politikanın ilkesi şudur: Toplumsal-kültürel alanın ve onun başlıca normatif referansını oluşturan İslam’ın devlet tarafindan kontrol edilmesine dayanan, yukarıdan aşağıya modernleşme. Bu modelde dinin (Sünni İslamın) devletçe kontrolu, resmi din politikasını uygulaması ve dini bilgilenmede tekel olması istenen Diyanet İsleri Başkanlığı sayesinde sağlanmaktadır.
Dinin devletleştirilmesi esasına dayanan ‘Türk modeli’ hür ve medeni bir toplumun gerekleriyle bağdaşmamaktadır. Bu din-devlet ilişkileri modeli herşeyden önce vicdan ve din özgürlüğüne keyfi bir müdahaledir. Sünniliği bir tür resmi din haline getirmesi bakımından bu mezhepten olmayanlar aleyhine işlediği gibi; resmi bir din yorumunu genelleştirmesi ve cebren uygulaması bakımından da bizatihi Sünnilerin din özgürlüğünü ihlal etmektedir. Ayrıca, ister devletin dini kontrol etmesi isterse dinin devlete nüfuz etmesi şeklinde anlaşılsın, bu model her halukarda laiklik karşıtıdır.
Şimdi denebilir ki, Aleviliğin de devletçe resmen bir din yorumu olarak tanınmasıyla bu modelin ayrımcı yanı düzeltilecektir. Ne var ki, resmen tanınma adına özünde sivil olan Aleviliğin resmileştirilmesi aynı zamanda onun devletçe şu veya bu şekilde tanımlanması demektir. Nitekim, ilgili haberlerde ‘Alevi İslamı’ terimine sıkça yer verildiği gözlenmektedir. Aleviliğin İslamın bir yorumu olduğu yargısının doğruluk derecesini bilemem; belki öyledir, belki değildir. Mesele şudur: Alevilerin kendi aralarında bile bu konuda görüş birliği olmadığına göre; ‘Alevi İslamı’ tanımıyla devlet Aleviliği standardize edecek ve böylelikle farklı Alevilik yorumlarını gayri meşrulaştıracak demektir.
Hükümetin Alevilik’le ilgili olarak oluşturmaya çalıştığı politikanın isabeti başka bir açıdan da şüphelidir. Çok yönlü bir kimlik olan Aleviliği münhasıran dini bir kimlik olarak görmek ve göstermek suretiyle, bu politika resmen kurumlaştırılması halinde ‘çözdüğü’nden daha büyük sorunlar yaratmaya adaydır. Korkarımki, Alevi kimliğini dinsel açıdan gören bu anlayış, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, uzun vadede bu meseleyi daha karmaşık ve içinden çıkılmaz hale getirecektir.
Mustafa ERDOĞAN
STAR - 03.12.2007