Reha Çamuroğlu'nun önayak olmasıyla düzenlenen 'Alevi iftarına' Başbakan Tayyip Erdoğan'ın katılması, dışarıdan bakanların asla anlayamayacağı şiddetli bir tartışmaya konu oldu. Böylece 298 Alevi derneği, ya da vakfı olduğunu öğrenmiş olduk ve bunların yalnızca 5'i söz konusu davete icabet etmişti.
Üstelik davete katılanlar, katılmayanların ciddi bir kısmı tarafından hükümetin kuklası olmakla, paravan örgüt olmakla itham ediliyordu. Daha da ötesi, kamuoyuna ilk kez bu yaygınlıkla malolacak şekilde, 'düşkün' ilan ediliyordu ki, bu Katoliklerdeki afaroz yaptırımını andıran bir cemaatten dışlama anlamına geliyordu. Tabii AK Parti'nin yeni milletvekillerinden Reha Çamuroğlu, kendisi ve daveti- ne katılanları 'düşkün' ilan eden Alevi 'dedelerini' ve dernek yöneticilerini 'papaz' ilan etti ve bu yetkiyi nereden aldıklarını sorguladı.
Düzeyi, kayıkçılar alınmasın, 'kayıkçı kavgası' demeyi hak edecek bir tartışma başladı.
Neticede gün geldi. Önceki akşam Bilkent Otel salonlarında verilen iftara katılan 1000 kadar kişiden, nasıl belirlediklerini bilmiyorum ama, yarıya yakınının Alevi olduğu açıklandı. Çamuroğlu, "Amacımızı elde ettiğimizi rahatlıkla düşünüyorum, söylüyorum. Çok mutluyum şu anda" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın konuşmasında ne geçmişe bir atıf, ne geleceğe bir vaat vardı. Özellikle dinsel zeminde kalmaya gayret ederek ortadan bir konuşma yaptı. Alevilerin ibadet haklarının usulünce tanınacağına dair bir ima dahi yoktu örneğin konuşmasında. Geçmişin vebalinden söz ederken, Madımak felaketini anabilirdi, kınayabilirdi örneğin.
Bunu, olayın ve konuşmanın önemini az göstermek amacıyla söylemiyorum. Tersine, Erdoğan'ın yaptığının çığır açıcı, başka deyimle icat çıkarıcı bir icraat olduğunun farkında olduğunu söylüyorum. Başbakan, "Sizin mateminize gelmedim. Bizim matemimizi birlikte anıyoruz" mealinde konuşurken ne yaptığını fazlasıyla farkındaydı. Belki şimdiye dek hiçbir siyasetçinin belki Çamuroğlu gibi kalenin içinden ve usta bir akıl hocaları olmadığı için akıl edemedikleri, akıl ve cesaret etselerdi mutlaka atmak isteyecekleri bir adımı attı.
Erdoğan muhalefet partilerinin de, katılmayan Alevi örgütlerinin de bütün itirazına karşın, o adımla ayağını kapıdan içeriye attı. Kütüğe, kamayı çaktı.
Kamanın çakıldığı yerdeki çatlağın büyümesi doğal sonuç olacaktır. Asırlardır toplumsal gelişimin kıyısında kalmış, hep muhalefete razı olmuş, merkezde bulunmamayı bir kimlik edinmiş Alevi toplumu içinden, siyasetin ve toplumsal yaşamın merkezinde yer alıp, onun nimetlerinden haklarını almak isteyenlerin çıkmayacağını söylemek, ileri bir iddia olur. Bundan birkaç ay sonra düzenlenecek bir organizasyona katılacak kuruluş sayısının beşten fazla olacağını şimdiden varsayabiliriz.
Dolayısıyla, Erdoğan'ın Alevi hamlesinin başarılı olduğu ve bunun tarihi bir adım olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Beni ilk duyduğum andan itibaren düşünceye sevk eden bir noktayı paylaşmak istiyorum. Erdoğan'ın konuşma metnine 'Acıyı bal eyledik' meselini cömertce kim yerleştirdi, bilemiyorum. Bu mesel, yıllar önce yitirdiğimiz şair Hasan Hüseyin Korkmazgil'in unutulması zor bir şiirinin başlığıydı.
O şiiri buraya alıyorum, belki okuyanların zihninde bir iz bırakır umuduyla...
ACIYI BAL EYLEDİK
´pir sultan ölür dirilir'
bak şu bebelerin güzelliğine
kaşı destan
gözü destan
elleri kan içinde
kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni
damda birlikte yatmışız
öküzü hoşça tutmuşuz
koyun değil şu dağlarda
san kendimizi gütmüşüz
hor baktık mı karıncaya
kırdık mı kanadını
serçenin
vurduk mu karacanın yavrusunu
ya nasıl kıyarız insana
sen olmasan öldürmek ne
çürümek ne zindanlarda
özlem ne ayrılık ne
yokluk ne yoksulluk ne
ilenmek ne dilenmek ne
işsiz güçsüz dolanmak ne
gün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalı
koklaşmalı söyleşmeli
korka korka yaşamak ne
kahrolasın demiyorum
kahrolma da
gör beni
kanadık toprak olduk
çekildik bayrak olduk
döküldük yaprak olduk
geldik bugüne
ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne
ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu
kör olsanı demiyorum
kör olma da
gör beni
Hasan Hüseyin
Murat YETKİN
13 Ocak 2008 - RADİKAL