Her şey tarihi Moda İskelesi’ndeki işletmenin Büyükşehir’e bağlı Bel-Tur’a devriyle başladı. İskeledeki restoranda içki yasaklandı. Modalılar özgürlüklerini kısıtlayan bu uygulamaya karşı direnmekte kararlı. Farklı bir direniş tarzı bu, her cuma akşamı içkilerini alıp, iskelenin önünde şarkılarını söylüyorlar.
Tarihi Moda İskelesi, Modalılar kadar İstanbullular için de geçmişten, şimdiden ve gelecekten bir parça, anıların beşiği... Sevgi, hüzün, keder, coşku hep bu iskelenin üstünde demleniyor. Bazen bir bardak rakı oluyor bazen şarap, bazen de bir biranın tadında ulaşıyor ruhlara. Moda İskelesi bir süredir tadilattaydı, elbette onun müdavimleri için eski dostlarının tazelenmesi sevindirici bir haberdi, ama gelin görün ki durum pek de böyle olmadı.
İşletmesini İstanbul Belediyesi’ne bağlı Bel-Tur’un aldığı iskele tadilattan sonra açıldığında hizmete alkol yasağı ile başladı. İskeleye yürümek için üst araması başlatıldı. Çantasında alkol olanların içeri girmesine izin verilmiyor. Bu yasaklar Modalılları ayağa kaldırdı. İlk harekete geçen de Moda İskelesi’nden vazgeçemeyen Tonguç Koç oldu. Geçen Temmuz ayının başında yenilenen iskeledeki restorana giden Koç, içki satılmadığını görünce Modalıların bu değişime tepkilerini göstermeleri için bir iletişim kanalı oluşturmaya karar verdi. İşe Facebook’ta bir grup açarak başladı. Bu grup ilk eylemini 22 Temmuz’da yaptı. Eylem artık her cuma saat 21.00’de Tarihi Moda İskelesi’nde yapılıyor. Modalılar ve bu anlamsız alkol yasağını protesto etmek isteyenler, ellerinde içkileri iskeleye doğru yürüyorlar. Hatta içki içmeyenler de sırf bu dikta uygulamaya tepki için orada oluyorlar. Biz de İstanbul’un sıcaktan yanıp kavrulduğu bir cuma akşamı Şişli’den Moda’ya doğru, eyleme katılmak için yola çıkıyoruz. Moda’da Dondurmacı Ali Usta’nın önünde Tonguç Koç ve Teoman Serinkaya ile buluşuyoruz. Koç söze, eylemlerinin tek nedeninin içkili bir mekânın içkisiz hale getirilmesini protesto etmek olmadığını anlatarak başlıyor. Aslında bu eylem, yaşamların kısıtlanmasının ne kadar korkunç bir hal aldığına dair bir eleştiri. Ona göre, İstanbul’da tüm belediye tesislerinde bu yasak olsa da, Moda’da da buna cüret edilebilmesi Türkiye’nin siyasi dengeleri ile ilişkili.
EYLEME POLİS ENGELİ
Modalıların bunu kabul etmesi de önemli bir cephenin düşmesi anlamına geliyor. “Mandacı liberal tayfa ile işbirliği içinde olan hükümetin ciddi adımları bunlar. Birileri kendine bunu görev çıkardı” diyor. Özgürlükler adına çığırtkanlıklar yapan hükümetin yasakları birer birer getirmesinin arkasındaki riyakârlığın farkında. Moda’da da yapılan bu saldırının püskürtülmezse hızla yayılacağını düşünüyor. Din üzerinden kutsallaştırılan yaptırımlarla dinin siyasete ve paraya hizmet ettiğini söylüyor. Koç için Moda İskelesi’ndeki eylem, memlekete sahip çıkma davası, çünkü bu saldırı ideolojik ve siyasal.
Biz konuşmaya devam ederken kalabalık hareketleniyor, iskeleye doğru hızlı adımlarla ilerliyoruz. Katıldığımız bu eylem beşincisi. İlk eylem, iskelenin girişinde bekleyen 40’a yakın polise rağmen, Moda İskelesi’nin üzerinde yapılmış. Modalılar, içkilerini alıp, şarkı söyleyip, dans edip, oradan seslerini yükseltmişler. Eylemcilerin en küçükleri iki, en büyükleri de 80 yaşındaymış. İkinci eylemin öncesinde iskelenin girişine çelik bir kapı yapılmış. Eylemcilerin iskeleye girmemeleri için, kapının bir kanatı kapatılırken, diğerini gaz maskeleri ve otomatik silahları ile çevik kuvvet tutmuş. Yani kıyıların halka açık olduğunu belirten kıyı yasasına rağmen iskelenin önü kesilmiş! Üçüncü eylemde de çevik kuvvet iskeledeymiş. Koç, bunu “deve poposunda kelebek” olarak tebessümle anlatıyor. Üçüncü eylemin bir farkı da polis kameralarının sayılarının kat kat artması. Kameralar insanların yüzüne yüzüne tutulmuş, ama ironik olan insanların orada çektikleri fotoğraflarını zaten Facebook’taki sayfalarında isimlerini yazarak paylaşıyor olmaları. Elbette kamera bir baskı aracı, korkutmak ve sindirmek, insanlara “izleniyorsunuz, akıllı olun” demek için kullanılıyor... Bunları konuşurken, iskeleye ulaşıyoruz, nem iyice üstümüze yapışmış, deniz kokusu da burnumuzda. İskele girişi stadyum girişi gibi. İki polis kapıyı tutmuş. Biz gelince büyük bir polis minibüsünü de kapıya yanaştırıyorlar ki, orada toplanmayalım. Etrafımızda on kadar polis var, bize komut vermeye çalışıyorlar, elbette polislere bu kadar yakın olmak beni pek mutlu etmiyor. Kolumdaki 1 Mayıs hatırası metal çivi hemen kendini hissettiriyor.
Bir an tedirgin oluyorum, korku da değil bu, ama içimde bir şeylerin köpürdüğünü ağzımdan çıkan birkaç küfürden hissediyorum. Sonra herkes içkilerini yudumlamaya başlıyor, ilk önceleri ortalık sessiz. Ben de kalabalıkta dolaşmaya devam ediyorum. Barış Akalın isimli bir gençle konuşuyorum. Yıllardır buraya gelip içki içiyormuş, “Burası bizim anılarımız” diyor, “Burada evlenenler, nişanlananlar, ayrılanlar var, her şey burada yaşandı”. Teoman Serinkaya da burada alkol almanın simgeselliğinden bahsediyor. Bu mahalle hareketini sanal ortamda kurgulayıp, gerçek hayata taşıyabilmenin önemli olduğunu, Kadıköy’ün, Moda’nın seçilmesinin altında yatanın ne olduğunu herkesin bildiğini söylüyor. Ona göre, Moda İskele’deki yasak Kadıköy’ün içine sokulmuş bir truva atı. “Yavaş yavaş yaşama alanlarımıza, tercih özgürlüğümüze müdahale ediyorlar. Biz ve siz ayrımı keskinleşiyor” diyor. Bizim çabamız ise bunu durdurmak”. Zaman ilerledikçe ilk andaki o koyu sessizlik yerini gülüşmelere, şarkılara bırakıyor. Polis ise iskele tarafında seyir halinde. Polislerin yanında dolaşan ve sivil polis olduğunu sandığımız biri de elinde kamera, olup biteni kaydediyor. Ayça Ararat buna tepkili, “Bizden izin almadan bizi çekiyor. Alkol alırken bizi fişliyor, muhtemelen kendince bizi suçüstü yakaladığını sanıyor” diyor. Tam o sıralarda kadehler ve şişeler havaya kalkıyor “Moda için şerefe!”.
BU BİR KÜLTÜR İŞGALİDİR
Ayfer Ünalan içki içmese de, tepkisini göstermek için aramızda. “Biz Moda’lıyız, yıllardır iskeleye gider, dost sohbet eder, rakımızı içer, balığımızı yer, evimize döneriz” diyor. Bu alışkanlıklarının değiştirilmeye çalışılmasına öfkeli. Süna Öncü çevik kuvvetin geldiği geceyi anlatarak, çevik kuvvetin bile orada olmaktan dolayı şaşkın olduğunu söylüyor. Dertlerinin alkol değil, bu kültür işgaliyle mücadele etmek olduğunu tekrarlıyor. Bu olayı görmezden gelen medyaya da kızgın. Konuşma konularından biri de, Vakit gazetesinin eylemlerini “Ayyaşlar Kudurdu” haberiyle vermesi. Rıfkı Murat Sosyal “Bizim gibi düşünenler heveslerini ve umutlarını kaybediyor, biz buradayız ve biraradayız, ama daha fazla insan olmalı burada” diye yakınıyor. Ona göre bu yasak aslında bir saldırı. Ali Karlı da onunla aynı fikirde, en çok da gençlerin depolitize olmasına üzülüyor. İşletme sahibi, işinin tıkır tıkır yürümesi için sadece polislerle yetinmiyor, kendi önlemini de almış, özel güvenlik elemanları kapıda nöbet tutuyorlar.
İskeleye, eylemden habersiz yolu düşenler, keyifli kalabalığı şaşkın bakışlarla izliyorlar. Geceye nokta koymaya yakın anlıyoruz ki bu yasağı koyanlar sistemli çalışıyor, ne yapmak istediklerini çok iyi biliyorlar, bu konuda herkes hemfikir. Kalabalık yavaş yavaş dağılıyor. Kalanlarsa İstanbul’u karşılarına alıp türkülerini söylemeye ve sohbet etmeye devam ediyorlar. Bir sonraki cuma buluşmak üzere kadehler son kez Moda için kaldırılıyor...
Eyleme yalnızca Modalılar değil karara tepki duyan pek çok kişi katılıyor.
Fotoğraflar: Hıdır Durman / Ali Deniz Uslu / Cumhuriyet Dergi - 31.08.2008