Gördüğünüz gibi, bu bir çeşme fotoğrafı. İlk bakışta sıradan gibi duruyor. İlk dikkat çeken şey, bakımsızlığı. En tepesinde besmele ve yapım tarihi olan 5 Ekim 1999 yazılmış. Onu ilginç kılan ise, çeşmenin önünde, tabana konmuş uzun mermerin bir mezar taşı olması. Kasım 1844’te doğmuş, 1904’te başka bir Kasım’da ölmüş rençber Garabed Dalbizyan’ın mezarı.
Burada görmüş olduğunuz fotoğraflar, Anadolu’daki Ermeni yerleşim yerleri konusunda en bilgili insan olduğunu tahmin ettiğim Osman Köker tarafından, Bursa’nın Orhangazi ilçesine bağlı Karsak köyünde çekildi. Birzamanlar Yayıncılık tarafından yayımlanan ‘Orlando Carlo Calumeno Koleksiyonundan Kartpostallarla 100 Yıl Önce Türkiye’de Ermeniler’ albümünde belirtildiğine göre, Karsak, İznik Gölü havzasını Bursa’ya bağlayan yol üzerinde, Surp Asdvadzadzin Kilisesi ile, erkekler için Ğevontyan ve kızlar için Santukhdyan okullarının bulunduğu bir Ermeni köyü imiş.
Gördüğünüz gibi, bu bir çeşme fotoğrafı. İlk bakışta sıradan gibi duruyor. İlk dikkat çeken şey, bakımsızlığı. En tepesinde besmele ve yapım tarihi olan 5 Ekim 1999 yazılmış. Onu ilginç kılan ise, çeşmenin önünde, tabana konmuş uzun mermerin bir mezar taşı olması. Kasım 1844’te doğmuş, 1904’te başka bir Kasım’da ölmüş rençber Garabed Dalbizyan’ın mezarı. Taşın çeşmeye en yakın tarafındaki yazılar, su içmek için en çok o noktada durulduğu için, üzerine basıla basıla silinmiş. Garabed’in yakınları ne bilsinler mezarın ve taşının başına neler geleceğini, “Burada dinleniyor” mealinde bir şeyler yazmışlar.
Bu fotoğraf ilk gördüğüm anda beni çarptı, çünkü bir imge ancak bu kadar vücut bulabilirdi: ‘Millet-i Hâkime’, Ermeni’nin mezar taşına basarak yükseliyor ve varlığının devamı için hayati olan suyu içiyor. Kuşaklardır... 1904’te ölmüş Garabed’in mezar taşı, 1999’da yapılan bir çeşmenin taban taşı olabiliyor. Ölüm ve hayatın acı bir karşıtlık içinde bir araya gelmesi... Birinin ölümü, ötekinin yaşaması demek olmuş.
Bu fotoğraf bize, meselenin hiç de “Birinci Dünya Savaşı sırasında Doğu Cephesi’nde ordumuzu arkadan vuran Ermeniler” meselesi olmadığını gösteriyor. Yoksa, Doğu Cephesi nire, Bursa’nın Karsak köyü nire? 1904’te ölmüş garip Garabed ne bilsin Birinci Dünya Savaşı’nı, Doğu Cephesi’ni? Olan şudur: Belli bir sosyal ve kültürel varlık silinmek üzere, külliyen, ölülerine kadar hedef alınmış. Mezar taşındaki, üzerine basıla basıla silinmiş yazılar tam da bunu sembolize ediyor. Birileri su içtikçe, yani hayatta kaldıkça, öteki silinmiş. Savaş, işin bahanesi, vesilesi, kolaylaştırıcısı.
Ama işin ironik tarafı, fiziksel varlık sona ermiş ama manevi varlık bir hayalet, devamlı çiğnenen hayali bir mezar olarak orada. O kadar ki, mezar çiğneme bilinçli bir eylem olmaktan çıkmış, kötülük nefes alır, ‘su içer’ gibi, kendi doğallığında gerçekleşiyor. Ortada yadırganan bir şey yok.
Manzarayı tamamlayacak şey, çeşmeden su yerine kan akması olurdu.
Ohannes Kılıçdağı-Agos
28.09.2018