Gazeteci Metin Uca, YÖN Radyo’da Recep Ergül’ün sorularını yanıtladı. Son günlerde Türkiye’de yaşanan ortamla ilgili sorulara sert yanıtlar veren Metin Uca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı “Abdülhamit’e benzetti…
YÖN Radyo: Metin Uca son dönem televizyon izleyince haber bültenlerini dinleyince neler hissediyor, neler düşünüyor bu konuda?
Metin Uca : Çok önemli bir dönemden geçiyoruz. Bu da medya-iktidar ilişkilerinin yeniden şekillendiği, hatta biçimlendiği bir dönem. Çok pahalı bir uğraş olduğu için, medya patronlarının da başka alanlarda yatırımları olduğu için çok doğal olarak muhalif olmamayı bir alışkanlık haline dönüştüren yayın politikaları uygulandı. Yani iktidar yandaşı olan medyanın dışında diğer bildiğimiz genelde haber verme özgürlüğüne sahip olduğuna inandığımız diğer medyada da çok ciddi bir aşınma yaşanıyor. Buna güvenilirlik kaybı ve inandırıcılığın eksilmesini de eklediğimizde çok ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum..
Ama bunlardan önemlisi öz denetimin artık tam anlamıyla oto-sansüre dönüşmesi. Üstelik bunun sadece medyada değil, toplumun her kesiminde yaygınlaşması. Bunun temel nedeni ne? İtaat kültürüyle yetişmiş, kafası eleştiriye kapalı, kediye kemiğe dava açan hatta daha da iddialı konuşayım yani kendi yetersizlik ve yeteneksizliklerini bir anlamda da kabalıkla kapatmaya çalışan bir başbakan var. İşte böylesine bir dönemde medyada alternatif ses duymanın imkanı yok diye düşünüyorum.
Şimdi, niye aydınlar sesini çıkarmıyor? Sen zaten aydına sormuyorsun ki, senin sorduğun kişi ulema.. Ulemaya soru soran bir “boşbakan”ın olduğu ülkede, aydının sesinin duyulmaması, onun sesinin ciddiye alınmamasından doğal daha ne olabilir. Sen aydına saygı duymuyorsun ki, “senin aydından anladığın ne?” noktasına geliyor. İşte bütün bu soruların cevabının verilmediği bir ortamda ben bunu başkan adına talihsiz açıklamalarından bir tanesi daha diye düşünüyorum. Düşünsenize hayatını bu işe adamış ve terörle savaşımında birikimi olan insanların televizyona çıkıp açıklama yapmasını bile tuhaf bir biçimde saldırganlıkla protesto eden bir başbakan var.. niye moral bozuyor diye.. adamların özelliği işi bu, emekli asker çıkıp anlatmayacak da stratejiyi kim anlatacak.
İşte bütün bunlara baktığınızda, sesini çıkarmama, başını eğme, boyun eğme, itaat kültürünün getirdiği tuhaf bir, muhalif olmanın sanki ihanet olduğu gibi algılandığı bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir dönemde aydınların niye sesini çıkarmadığı değil, çıkardıkları sesin niye duyulmadığına bakmak gerekiyor.
İkincisi de, önce bunların sorulacağı kişinin bu bilgileri verildikten sonra kendisi olduğunu düşünüyorum. Yani bir 3. Abdulhamit dönemi yaşıyorsak eğer biz, ki yaşıyoruz, ikincisinde yıldız demek yasaktı, üçüncüsünde de başka şeyleri eleştirmek yasak noktasına geldi. Abartıyorum ya da duygusal davranmıyorum. Yani 3. Abdulhamit efendimizin dönemin bazı şeyleri söylemek yasaklandıkça, eleştirinin, eleştiride bulunmanın ve bunun taşıdığı huşumetin direk düşmanlık olarak algılandığı bir anlayış iktidarda kaldığı sürece aydınların sesinin duyulmaması ya da su yoluna giden aydınların aydın sayılıp diğerlerinin görmezden gelineceği bir dönemi yaşamaya devam edeceğiz.
YÖN Radyo: Bir de, 1990’lı yılların başında özel radyo ve televizyonların yaşamamıza girmesiyle beraber radyomu istiyorum kampanyası başlatıldı biliyorsunuz. “Konuşan Türkiye istiyorum” demişti dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, fakat ne konuşulduğu da çok önemli değil mi.. Sahi ne konuşuyoruz?
Metin Uca : Şu anda bakın insanların şeffaflıktan anladıkları ünlü oyuncunun açılmış yeri olma noktasında tıkandı. Hak aramanın sadece içtiği kolalı içeceği yudumladığı anda reklam filmindeki kadınla öpüşememe noktasında protestoya dönüştüğü sürece, biliyorsunuz böyle şeyler oldu, yani hak arama noktası sadece içtiği gazlı içeceği bir reklam filminde izleyen ve o filmdeki öpüşme sahnesinin tadını alamadım diye tüketici kurumlarına giden insanların oluşturulduğu bir ülkeye dönüştürüldük. Anormal biçimde bir zihin kirliliğinin ötesinde bir balık hafızasıyla yaşadığımız için kadın programlarına baktığımızda başka bir ülkedeki sadece iki cinsin arasındaki anlaşmazlık dışında hiçbir sorun olmadığı sorunun bu noktaya indirgendiğini görüyorsunuz. Yarışma programlarında yine aynı şekilde... Yani içeriği boşaltılmış tartışmalarla salaklaştırma operasyonunun adım adım uygulandığı bir ülkede öncü olan aydın olan ya da bu konuda söyleyecek sözü olanların da entelektüel bozması eleştirisinin dışında genel bir suçlamayla entel olarak adlandırıldığı bir dönemde ve bu tarz eleştirilerinin ürüne dönmediği size bir şey getirmediği tam tersine başınızı derde soktuğu bir süreç yaşandığına göre insanların tepkisel olmasını düşünmek önemli oluyor diyorum ben..
Ve böyle baktığımda da, aslında sesini çıkaramayanlar aydınlar mı yoksa çıkardığı söylenip de duyulmayan aydınlar mı? Hangisinin üstüne konuşmamız gerektiğini düşünmemiz gerekiyor.
01.11.2007 - YÖN FM