Müjdeler olsun! Artık yüzde doksan dokuzu özgürlükçü bir memlekette yaşıyoruz, çünkü yüzde doksan dokuzu Müslüman bir ülkedeyiz ve handiyse yüzde seksenimiz "türbana özgürlük" diye çığırtıyor... Ayrıca türban tartışması sayesinde, ılımlı İslamcılar ile ılımlı Solcular kol kola girdi ve bir de 'hakiki-öz özgürlükçüler' türedi. Bizim gibi kendisini özgürlükçü sananlar da, öz-özgürlükçülerin karşısında üvey-özgürlükçü muamelesine maruz kahrolduk...
Geçtiğimiz günlerde ODTÜ öğrencileri türbanla ilgili bir gösteri yaptılar, bu gösteriden bir fotoğraf yayınlandı, başına fes takmış gençlerden biri elinde "Özgürlükçüyüz ama salak değiliz!" pankartı taşıyordu. BirGün okurları belki hatırlar, aslında bir ay kadar önce bu başlıkla bir yazı yazmıştım. Bizim gençler belli ki bu sözü sevmişler. Aynı söz basının da ilgisini çekti. Önce 28 Şubat günü Radikal'de Tarhan Erdem'in gencin meramını çok iyi anlayan ve pankarttaki sözleri başlığına taşıyan yazısı yayınlandı. Şöyle diyordu: "Gençler hem üniversiteye istedikleri giysiyle gelinmesini ilan ediyor hem de iki aydan beri oynanan oyuna itiraz ediyor ve kolayca aldatılabilen, ne yapılmak istendiğini anlamayan insanlar olmadıklarını söylüyorlardı..." Ertesi gün Hürriyet'te Ahmet Hakan "Özgürlükçüymüş ama salak değilmiş" diye dalga geçen ve Vatan'da Haşmet Babaoğlu da "Özgürlükçülük salaklıktır, gücü ve güzelliği oradadır!" diye ironi yapan birer yazı kaleme aldılar. Burada gençlerin avukatlığına soyunacak değilim; ama pankarttaki cümleyi yazan kişi olarak, sanırım bir gıdım bana da cevap hakkı doğmuştur.
Ahmet Hakan önce damardan giriyor ve nabza kızılcık şerbeti veriyor: "Sevgili komünist kardeşim..." diyor; "Biliyor musun, bu mantıkla, bu memlekette kaç tane komünist tevkifatı yapıldı? Bir zamanlar komünist tutuklamayı, vatanperverliğin işareti haline getirenler de, senin gibi düşünüyorlardı..." Yok be Ahmet Hakan! Onlar özgürlükçü filan değildiler, üstelik salaktılar. Senin verdiğin örnektekiler, yani işkenceciler salaktır, zorbalar dangalaktır; çünkü sadece gücüne dayanırlar ve zulme inanırlar!
Haşmet Babaoğlu da yine bizim gençlere özgürlük dersi veriyor. Oysa bizim gençler de bilir ki, elbette "Ahmet'e ayrı, Necla'ya ayrı yaklaşmak" özgürlükçülük olmaz! Elbette "Sen benim özgürlüğümü vermezsen ben de senin özgürlüğünü kazanmandan yana olmam" tavrı da savunulmaz... Mevzu bu değil... Madem Haşmet Bey "Mutlaka uyanık bir zekâ mıdır özgürlükçülük?" diye soruyor, bunun cevabını da, zekâsından kuşku duymadığım Adnan Bostancıoğlu'ndan aktarıyorum: "Sorun şu ki, bu arkadaşlara 'sizin hayat tarzınızı benimsemiyorum ama bunu özgürce yaşamanız için kellemi vermeye hazırım' dediğiniz zaman, nedense içlerinden şöyle düşündüklerini düşünmeden edemiyorum: 'Merak etme, zaten o kelle o omuzların üzerinde uzun süre durmayacak. Her şeyin bir zamanı var!'"
Haşmet Bey; özetle özgürlükçü olmanın aslında tam da salaklık yapmak olduğunu, halk dilinde buna "abdallık" denildiğini de hatırlatıyor, yani özgürlükçülüğün gerektiğinde kalabalığın "akıl ve mantığı"ndan vazgeçebilmek; bu cesareti göstermek olduğunu söylüyor... Zaten işte bunu kendi gençliğine bakıp da hatırlamış... Çok güzel! Biz de ancak kendi rızamızla bu anlamda bir "salaklık" yaparız... Mesela.... Düzenin nimetlerinden vazgeçeriz... Ama asla kendimizi salak yerine de koydurtmayız... Yoksa özgürlükçü olmazdık, bize bir tokat atana diğer yanağımızı çeviren "Hıristiyan şeriatçısı" olurduk... Evet tam da yüzde doksan dokuzun Müslüman ve yüzde seksen kalabalığın türban yanlısı olduğu bir memlekette, özgürlükçülük AKP siyasetlerinin yanlısı olmamaktır! Bu memlekette, hele şimdi, türbana karşı çıkmak: Deliliktir! Abdallıktır!
Melih Pekdemir
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy57032 = 'melihpekdemir' + '@';
addy57032 = addy57032 + 'birgun' + '.' + 'net';
var addy_text57032 = 'melihpekdemir' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';
( '' );
57032 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
BirGün - 3 Mart 2008