Sesini hep birlikte duyduk: Çanak çömlek patladı! Zaten bundan sekiz ay kadar önce, yani seçimlere bir hafta kala, 16 Temmuz 2007 tarihli yazımda "Çanak çömlek patlayacak mı?" diye sormuş ve şöyle demiştim: "İşte yine bir hafta kadar sonra sobeleyecek, şey yani seçecek birilerini arayacağız. Mesela bayrağın arkasındakine bakıp 'Devlet!' diye bağıracağız Deniz çıkacak; ya da tankın arkasına saklananı görüp 'Deniz!' dediğimizde, bir bakacağız meğer Tayyip'miş! Ve herkes çığırtmaya başlayacak: Çanak çömlek patladı!"
"Patlamanın" sebebi belli: Tankın arkasına saklanan hakikaten 'Tayyip' imiş... Son günlerde Başbakan ile Genelkurmay Başkanı arasından su sızmıyor. Baykal ve Bahçeli abandone haldeler. Genelkurmay Başkanı eleştirildi mi, hemen Başbakan kendini öne atıyor, saldırılar Başbakana yöneldi mi bu kez Genelkurmay Başkanı siper ediyor göğsünü... Yani şunu diyorum: AKP, ılımlı İslam ve dahi türban eleştirisi yaptığımızda, bunlardan hareketle bizleri hemen 'darbe yanlısı -özgürlük düşmanı' olarak damgalayanlara, bütün bunlar 'kapak' olsun! Ama kesinlikle şunu da demiyorum: Siyasi İslam ile askeriye kalıcı bir işbirliğine girdiler... Yok, daha neler! Onları haldeki ortak noktaya getiren mücbir sebepler malum, yani Amerikan menşeli emirler: "Girilecek! GİR!", "Çıkılacak, ÇIK!", "Ilımlı olunacak! OL!" Yani ister Müslüman ol, ister laik, ama mutlaka Amerikancı Müslüman ve Amerikancı laik ol...
Üstelik, hem askeriyede hem diyanette emir demiri keser! Dolayısıyla "Ne şeriat ne darbe!" sadece bir slogan değildir, özgürlüklerin imhasına itiraz eden siyasi ve ideolojik bir tercihtir: "Ya dinin emirlerini getireceksin ya da askeriyenin," denildiğinde; ikisinin de özgürlüklerin canına kast ettiğini bilmektir... Bakın işte Başbakan artık ceza hukukunda bile doğrudan Kuran'ın emirlerini referans almaktadır. Daha dün, mesela af konusunda şöyle demiştir: "Devlet katili affetme yetkisine sahip değil. Affetme yetkisi maktulün vârislerine aittir. Öyle olması lazım..." Ama Başbakanın da böyle konuşması lazım! Çünkü bu söz, Kuran'daki Bakara suresi 178. ayetin bir emridir: "Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır." Kendisine kızmamak, tersine müteşekkir olmak şarttır. Çünkü ne güzel, artık karnından konuşmamaktadır.
İkinci örnek, din dersinin zorunlu olmasıdır. Oysa 'dinde zorlama yoktur'. Nitekim Bakara suresi 256. ayette "dinde, baskı, zorlama, tiksindirme yoktur" denilir. Amma velâkin dinde, bir de, bunun tersi bir emir bulunmaktadır ve buna göre de aslında dinde zorlama vardır: "Din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın!" (Bakara suresi 193. ayet...) İşte bu yüzden, Başbakan gibi, Diyanet İşleri Başkanı da kendisini Şeyhülislam yerine koyarken 'tutarlıdır'. O da dinin emrinin gereğini yerine getirmiş ve zorunlu din derslerini iptal eden Danıştay'ın ulemadan bu konuda fetva almasını istemiştir. İşte 'özgürlük' budur!
Konu askeriye ve diyanetin emirleri, tepeden, yukarıdan uygulamaları üzerine açılmışken... Herkes bilir ki bu memlekete laiklik yukarıdan modernleşme projesinin unsuru olarak getirilmiştir. "Laik olunacak! Ol!" denilmiştir. Ama dinsel emirler de yukarıdan gelmektedir, hem de epey yukarılardan... Mesela Nur suresi 31. ayette: "Baş örtülecek! Ört!" diye emredilir. Ve bu şekilde "Namuslu olunacak! Ol!" denilir. Yani hem emirlere uyulacaktır hem de buna özgürlük denilecektir. Peki ama türban özgürlüğü tartışmalarında, "dinde zorlama yoktur" hükmü gereği savunulan "isteyen başını örtsün isteyen açsın" argümanı, "Din yalnızca Allah'ın oluncaya kadar çarpışın!" ayetiyle, yani türban için de çarpışın şeklinde bir emir karşısında ne olacaktır?
Hal böyle olunca "türban" ve "özgürlük", yan yana gelmesi imkansız iki kelimedir, "türban özgürlüğü" ifadesi, benzetmek gibi olmasın, mesela "dinsiz Tayyip" demek gibi, içinde anlamı çelişkili iki sözcük bulunan bir ifadedir, bir oksimoron'dur... Peki ama özgürlük emirlere uymak mıdır uymamak mıdır? Buradaki tercih bellidir: Dinin emirlerine uymak için laiklik emirlerine uymamaktır! İşte bu yüzden, tekrar edeyim, türban özgürlüğü bir oksimoron'dur: Baş örtmek dinin bir emridir ve emrin olduğu yerde özgürlük olmaz!
Askeriyenin emirlerinin geçerli olduğu dönemleri yaşadık... Siyasi İslam'ın emirlerinin geçerli olduğu dönemleri henüz yaşamadık, yani kendi tecrübelerimizle bilmiyoruz... Ama şunu biliyoruz: "Yahu bunların düzeni toplumda ve devlette hâkim kılınsa da, ne yapalım, biz de onların kurallarına uyar ve kendi halimizde yaşarız" diyenleri dahi affetmiyor. Böyle diyenler için bir Hadis vardır ve şöyledir: "Kabe'nin örtüsüne asılmış görseniz dahi öldürün!" (Valla uydurmuyorum: Muhammed Ali Sabuni, Ahkam Tefsiri, 2. Cilt, s. 376) Yani bunları da bilmek lazım. Efendim, sözlerimi Epiktetos'a ait bir "ekşi sözlük" mottosuyla bitireyim ve böylece Ahmet Hakan'ın da kulaklarını çınlatmış olayım: "Bir insanın bildiğini zannettiği bir şeyi öğrenmesi imkânsızdır."
Melih Pekdemir
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy96282 = 'melihpekdemir' + '@';
addy96282 = addy96282 + 'birgun' + '.' + 'net';
var addy_text96282 = 'melihpekdemir' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';
( '' );
96282 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
BirGün - 10 Mart 2008