Ökkeş Şendiller ismi size neleri çağrıştırıyor? Belki hiçbir şey. Ökkeş, Maraş'ta pek çok çocuğa verilen bir isim. Şendiller soyadınınsa sıcak, sevecen bir havası var, değil mi? Zaten bu yüzden seçilmiş olmalı. Ama bu soyad, doğduğunda her çocuk gibi masum ve sevimli olan Ökkeş'e ebeveynlerince verilmemiş. O, tıpkı Kızılderili geleneklerinde olduğu gibi, kotardığı bir başarının ardından hak etmiş bu soyadını. Türkiye kontralarının şefi Başbuğunun hilalinin ucuna denk gelen memleketinde, şanlı ve kanlı başarılara imza atıp kurtulmuş eşekdikeni (Cynara Cardunculus) anlamına gelen soyadından. 'Kenger' soyadı 'Şendiller' olmuş ve Türkiye onunla gurur duymuş. Eski çamlar da onlarca masum insanın mezar taşı...
Takdir edersiniz ki, 1 Mayıs'larda yüz binlerin alanlara aktığı, dergi çevrelerinin bile elli bin kişilik eylem kortejleri oluşturduğu 1970'lerin Türkiye'si, kahramanımız Ökkeş gibi pek çok gence eşi bulunmaz fırsatlar sunuyordu. Kimileri halkının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine önderlik etmeyi seçerken, kimileri de şehadet şerbeti içip bu mücadeleye katliamlarla engel olmaya çalışıyordu. Ökkeş de pek çok genç gibi bu seçimde yanlışı tercih etti. Ve bu tercihi, 24 Aralık 1978'de, Kahramanmaraş'ın Alevi mahallelerini üç gün boyunca ablukaya alıp çoluk çocuk demeden katleden faşistlerin sembolleşmiş isimlerinden biri olarak anılmasını sağladı.
KENGER'DEN ŞENDİLLER'E
111 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı Maraş katliamı, 1 Mayıs 1977, 16 Mart, Çorum ve Malatya katliamları dizisinin son halkasıydı. Tarafımız insanlık olduğu için söyleyeceklerimiz "iddia" sıfatıyla yaftalanabilir. Bu yüzden dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı'nın, Maraş katliamının gün ışığına çıkartılması için görevlendirdiği özel ekibin raporunu aynen aktaralım:
18.12.1978 günü, ÜGD Maraş şubesi ikinci başkanı Mustafa Kanlıdere, Ökkeş Kenger ve üçüncü başkan Mustafa Tecirli'ye 'Halkı kışkırtmak, tahrik etmek ve isyanını sağlamak için solcuların attığı süsü verilmek kaydıyla, tahrip gücü az bir dinamit atılmasını' emretmiştir.
On beş gün öncesinden itibaren, gelecek program olarak 'Zeynel ile Veysel' filmi gösterilecekken Adana Maraş ÜGD Şubesi'ne gelen iki şahsın getirdiği 'Güneş Ne Zaman Doğacak' filmi 16 Aralık'ta aniden gösterime sokulmuştur..
Olaylardan önce, Ankara ili Bahçelievler, Karşıyaka ve Keçiören semtlerinde oturdukları bilinen Hüseyin Yıldız, Ünal Ağaoğlu, Haluk Kırcı, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Remzi Çayır, Mustafa Demir, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmaz ve İsmail Ufuk ile Mehmet Gürses isimli şahısların Kahramanmaraş iline gittikleri öğrenilmiştir.
22 Aralık 1978 günü Maraş'ta olaylar patlak verdiğinde iki ayrı telefon görüşmesi yapılır. Yapılan araştırmalarda, Adana ilinden bir şahıs, Malatya Özel Doğu Kliniği Doktoru Muhittin Turgut'u telefonla arayarak, 'Kahramanmaraş'tan oraya yaralılar gelecek, dikkatli olun' der. Muhittin Turgut ise, 'Orasını bana bırakın. Malatya olaylarında bir açık verdim mi ki bunda vereyim. Malatya olaylarında ne şekilde çalıştığımı siz de bilirsiniz' karşılığını verir...
Maraş katliamıyla ilgili yargılama 1991 yılına dek sürdü. Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi gerekçeli kararında katliamı planlayıp uygulayanların MHP, Ülkücü Gençlik Derneği, ETKO (Esir Türkleri Kurtarma Ordusu), Kontrgerilla gibi illegal örgütler olduğunu açıkladı. Nisan 1991'de çıkartılan Terörle Mücadele Kanunu sayesinde, olayın planlayıcılarından ve baş aktörlerinden olan Ökkeş Kenger'le birlikte çoğu müebbet ve idam cezası alan suç ortakları da serbest kaldı. Ökkeş Kenger, karanlık mazisini unutturmak için daha sonra soyadını Şendiller olarak değiştirdi.
KAN DAMLAYAN SÜNGER
Maraş katliamının yerli ve yabancı resmi yetkililerin bilgisi dahilinde gerçekleştirildiği pek çok kaynakça kabul edildi. Dahası bu katliamı birebir yönlendirenlerin ve olayda kullanılan silahları tedarik edenlerin de resmi yetkililer olduğuna dair çok ciddi deliller bulundu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren bile, Ecevit'in kendisinden olaylara müdahale etmesini isteğini, ancak sıkıyönetim ilan edilmediği için yalnızca olaylara seyirci kalmakla yetindiklerini ifade etti. Böyle bir gerekçeyi kabul etmek olanaksız. Katliamdan sorumlu olanların bu tarz ifadelerde bulunmalarının nedeni elbette vicdani bir muhasebeye girmelerinden kaynaklanmıyor. Zira bu yöntem, tıpkı ABD'nin yıllar sonra Vietnam'da portakal gazı kullandığını itiraf etmesi gibi, bir yeniden yapılama sürecine işaret ediyor; suçları basitleştirmeyi, günahlardan arınmayı ve daha da güç kazanmayı içeren bir süreç.
Ökkeş Şendiller, başkan yardımcısı olduğu partinin güllü bayrağını ardına alıp hoşgörü, kardeşlik ve itidal çağrıları yapıyor her fırsatta. Ama onu gördüğümüzde ya da ismini işittiğimizde aklımıza ne güller geliyor, ne de şenleniyoruz. Zira karanfiller bıraktığımız mezarlarının üzerinde eşekdikeni bitmiş insanlarımız hiç çıkmıyor aklımızdan. Zaten ele bulaşan kandan, eskisini şirin olan adla değiştirerek ya da askerciliği bırakıp ressamlığa soyunarak kurtulunur mu? Duyamadım, "eskinin üzerine sünger çekelim" diyenler mi var yoksa?
O halde son sözü erbabına, Can Yücel'e bırakalım: "O süngeri sıkınca kan damlıyor ama."
MELİH ALTINOK / BİRGÜN - 21 ARALIK 2006