Keşke mümkün olsaydı ve Anadolu toprakları üzerinde hem antik Yunan’dan, Roma’dan, Bizans’tan, Selçuklu’dan ve Osmanlı’dan kalan bütün eserler yine bulunsaydı ve tarihimiz de 1923’ten (ya da 1919’dan) başlamış olsaydı.
Ama bu mümkün değil.
İstesek de istemesek de tarihimiz bütün öğeleriyle, en güncel olaylarda bile karşımıza çıkıveriyor.
Hangi karmaşık konuya el atsak, birileri “sende bu evlat acısı ben de bu kuyruk acısı varken arkadaş olmamız mümkün değil” diye, tarih sayfalarındaki kan davalarını bugüne taşıyor.
Ermeni soykırımı iddialarını tarihçilerin yargısına aktarmayı başaramadık.
Şimdi de gündemimize “Alevi İftarı”ında milletvekili Reha Çamuroğlu’nun yaptığı konuşma dolayısıyla “Çaldıran Savaşı ne anlama gelir” tartışması girdi.
Çaldıran meselesi
Çamuroğlu Çaldıran meselesini şu cümlelerle gündeme taşımış:
-Pek çok tarih kitabımız yalan söyler. Çaldıran aslında bizim bizi kırdığımız bir savaş, muzafferinin de, mağlubunun da biz olduğumuz bir savaştır. Demem odur ki, koskoca tarihimizi basit bir, ’biz ve onlar’ oyununa dönüştürmek mümkün değildir, dönüştüremezsiniz. Tarihimizin pek hatırlamadığımız, gizliden gizliye utandığımız sayfalarına da ‘biz’ dememiz gerekmez mi?
“Tarih”i lise dersleri arasında ezberlenip atlatılması gereken bir bela olarak gören geniş kitle için, Çaldıran Savaşı, Yavuz Sultan Selim’in Safevi hükümdarı Şah İsmail’i yenip, sonra da Tebriz’i fethettiği bir zaferdir.
Ancak 1514 yılının olaylar dizisindeki “Çaldıran” 2007 yılında Türkiye’deki Sünni-Alevi yakınlaşmasında, tıpkı “düşkünlük” gibi anahtar kelimelerden biri olduğuna göre, lise ezberinden öteye bu konuyu hatırlamak gerekiyor.
Kaynak sıkıntısı yok
Bu konuda “kaynak” sıkıntısı pek yok. Uzunçarşılı ve İnalcık gibi tarihçilerin eserleri, Hammer’in dev yapıtı çoğumuzun kitaplıklarında. Bunların yanında sevgili Murat Bardakçı sayesinde başvuru kaynaklarım arasına yerleştirdiğim İsmail Hakkı Danişmend’in “İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi” (Türkiye Yayınevi) ve Nicolae Jorga’nın “Osmanlı İmparatorluğu Tarihi” de (Yeditepe Yayınevi) hep elimin altında.
Olaylar1514 yılının 20 Mart (23 Muharrem) Pazartesi günü, Yavuz Sultan Selim’in Edirne’den ordunun başında “İran Seferi”ne çıkması ile başlıyor. Bu seferin sebepleri arasında Şah İsmail’in Yavuz’un tahta çıkışını kutlamaması, Osmanlı’nın kardeş kavgalarında önce Şehzade Ahmed’i sonra da onun oğlu Şehzade Murad’ı tutması, Mısır Sultanı ile Osmanlı’ya karşı ittifak yapması ve en önemlisi de Sünni Osmanlı’ya karşı Şii (ve Alevi) bir kalkışmayı Anadolu’da örgütlemesi gösteriliyor.
Gizli defterler
Anadolu’da birlik için daha önce Türkmen kökenli Uzun Hasan’la savaşıp onu yenen Fatih Sultan Mehmet’ten sonra, Yavuz Sultan Selim de (44 yaşında), “12 dilimli yüksek sarıkları ile Osmanlı askerlerine saldırıp -yaşasın efendimiz İsmail- diyerek ölenler- tarikatının simgesi Şah İsmail’i (27 yaşında) yenmek üzere yola çıkmıştı.
Çaldıran Seferi’ne çıkarken, Yavuz Osmanlı topraklarında yaşayan ve Şiiliğe destek veren 40 bin kişinin “gizli defterler”ini tanzim ettiriyor. Bu 40 bin kişi ya kılıçtan geçiriliyor ya da zindanlara atılıyor.
İşte “Devlet” ile “Alevilik” arasındaki yol ayırımının başlangıcıdır bu olay.
Aslında baktığınız zaman Yavuz Sultan Selim’in öldürttüğü veya öldürdüğü Sünnilerin listesinin de kabarık olduğunu görebilirsiniz.
Sadece İran Seferi öncesi ve sonrası günlerine ilişkin bir listeyi Danişment’in kronolojisinden çıkarabiliriz.
Kaçan bile kurtulamamış
Veziriazam Koca Mustafa Paşa’nın idamı- Yavuz’un emri ile yeğenleri olan beş şehzadenin idamları- Saruhan Valisi Şehzade Korkut’un idamı- Karaman Beylerbeyi Hemdem Paşa’nın idamı- Veziriazam Hersekzade Ahmet Paşa’nın çadırının başına yıkılarak azli- Yavuz’un Dukagin oğlu Ahmet Paşa’yı kendi elleriyle hançerledikten sonra kafasını kestirmesi- İran Seferi’ndek ayaklanmadan sorumlu tutulan yeniçeri ağalarının idamı…
Neticede 23 Ağustos 1514’te Çaldıran’da Yavuz’un ordusu Şah İsmail’in ordusunu yenip dağıtıyor. Şah İsmail’in haremi ve karısı Bihruze Hatun da Yavuz’un eline geçiyor. Tebriz’in fethinden sonra da kapalı olan camiler ibadete açılıyor.
Tarih böyle olaylarla dolu. 1980’lerdeki Irak-İran Savaşı da, Saddam’ın, Humeyni İran’ının Iraklı
Şiiler üzerindeki etkisini yok etmek amaçlı başlatılmamış mıydı?
Hatırladınız mı lisede tarih dersinde okuduklarınızı şimdi?
Mehmet BARLAS
14 Ocak 2008 - HÜRRİYET