Dünyanın pek çok yerinde uzun yıllardır devam eden ekolojik yıkım her geçen gün geri dönülmez tahribatlara yol açıyor. Kapitalizmin artan vahşiliği canlı-cansız bütün yaşamını hedef alıyor.
Her ne kadar dünyada ve Türkiye’de 5 Haziran Dünya Çevre Günü mücadele ve farkındalık gününe dönüşmüş durumda.
İstanbul’da Şırnak’a, Mersin’den Rize’ye, Muğla’dan Dersim’e orman yangınlarından ağaçların kesimine, Hidroelektrik Santrallerinden maden ve mermer ocaklarına bir bütün rant uğruna tahrip edilip, doğada geriye dönüşü mümkün olmayan yıkımlar ortaya çıkıyor.
Türkiye’de özellikle kadınlar başta olmak üzere rant, talan ve yıkıma karşı doğasını, deresini, suyunu, ağacını, toprağını, ormanını koruyanlarda direniş ve mücadeleyi yükseltiyor.
Bazen elinde bastonla, bazen bir ağacın üzerinde, bazen derenin başında bazen de elinde bir tırmıkla yanan ağaçları kurtarmaya çalışan yurttaşlar yılın 365 günü doğaya ve yaşama sahip çıkmaya devam ediyor.
Alevi toplumu da her ne kadar mücadelenin ve direnişlerin merkezinde yer almasa da kutsalları olan Munzur Gözelerini, Dersim’de yakılan ormanlarını, doğanın bir parçası olan başta dağ keçileri olmak üzere yaban hayvanlarını korumak için seslerini yükselttiler.
Alevilikte doğanın yeri oldukça önemli. Dağa, toprağa, suya, ağaca, kurda, kuşa niyaz olup ikrar veren bir inanç olan Aleviliğe dair Seyit Sabun Ocağı’ndan Mehmet Seyitalioğlu PİRHA’ya konuştu.
Seyitalioğlu, “evrende her şey, her şeyin bilincini taşır. Ben çar anasırın bilincini, çar anasır benim bilincimi taşır. Hava, su, ateş ve toprak yalan nedir bilmez. Bu gerçeğe biz tanığız. Hava, su, ateş ve toprak Hakk’ın çocuklarıdır. Bunlar doğada nedensellik meydana getirirler” dedi.
“DOĞADA BİLGİ OLAYIN KENDİSİNE DEĞİL, SEBEPLERİNE İLİŞKİNDİR”
“Bütün VAR’lar çar ana sırın eseridir” diyen Seyitalioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İnsan; çevresinin, yaşamın ve hayatın tanığıdır. Cemreler sırayla önce havaya, sonra suya ve daha sonra toprağa düşer. Suyu içer, havayı solar ve toprağı işler ve ısıyı damıtarak var olurlar. Doğada bilgi olayın kendisine değil, sebeplerine ilişkindir. Bir hükme varılması, yani bilginin tamamı ise onun içindedir. Tohum ağaca yol açıyorsa, tohum ağacın içindedir. Ağaç tohum değildir. Yeniden tohum verecek niteliğe dönüşe bilir. Doğada hiçbir şey kendi başına var olmayacağına göre ‘şey’ yok olduğu ‘şey’in içindedir. Bu durum akılla kavrana bilinir.
Doğa zahir-batın bağımlılığı biçiminde açıklanır. Sonuç zahirdir, zahir her zaman somuttur. Var olanları duyularımızla algılarız. Bilince taşırız. Bu durum nesnel gerçeği anlatan felsefi kavramdır. Batın ve zahir felsefede madde ne yaratıla bilinir, ne de yok edilir. Tomurcuk batın, çiçek zahir. Yumurta batın, kuş zahirdir. Sonsuz çeşitlilikten hareketle değişmezlik anlayışını yıkar.”
‘MARO RÛT, VERGO WEŞAN KÎ MARA ENO PERS KERDENE’
Dersimli yaşlı teyzenin ‘Maro rût, vergo weşan kî mara eno pers kerdene’ (dağdaki aç kurt, çıplak yılan da bizden sorulur) sözünün Raya Hêqî Alevi inancının tümel düsturu olduğunun altını çizen Seyitalioğlu, “Her dönemin eren ve evliyaları yola hizmet ederken doğa ile baş başa kaldıkça ‘Doğa aklı’ ve ‘insan aklı’ nesnel süreçte önsüz olandan sonsuz olana doğa yasaları ile kendilerini ifade ederler ve yaşamın bir bütünün kutsarlar” diye konuştu.
Diren KESER/MERSİN