Maraş hala kanamaktadır!

Maraş hala kanamaktadır!Yüksel IşıkMaraş katliamı, 31. yılını geride bıraktı. 19’unda başlayıp 26’sında kontrol altına alınan katliamın asıl...

Maraş hala kanamaktadır!

Yüksel Işık

Maraş katliamı, 31. yılını geride bıraktı. 19’unda başlayıp 26’sında kontrol altına alınan katliamın asıl yaşandığı gün 24 Aralık’ta, resmi rakamlara göre 111 kişi katledildi. “cami bombalandı” yalanı üzerine kışkırtılan halkın, örgütlü karanlık güçlerce yönlendirildiği Yörük Selim gibi mahalleler yerle bir edildi. Katliam sonrası Ecevit’e ulaştırılan 1 Ocak 1979 tarihli belgeye bakıldığında, “Maraş katliamı MİT görevlilerince planlanıp çıkarıldı”. Üstelik, aynı belgeye göre, olaylarda sorumluluğu olan MİT görevlilerinin tayininde Türkeş büyük rol oynamıştı. Raporun doğru olup olmadığını araştırmak, katliamın üzerindeki sis perdesini kaldırmak devletin görevi; ancak, “darbe günlükleri”nden “Ergenekon” çıkaran Hükümetin, söz Maraş’a gelince sessizliğin koruması, bize dair bir demokratlığın işareti olsa gerektir.

Maraş bir milattır!

Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” derler ya, Maraş da unutulmuş durumda. Maraş’ta, saldırı planının bir parçası olarak kapılar işaretlenmiş; üstelik, bu bir belediye görevi olarak dile getirilmiş; ardından da işaretlenen her ev yakılıp yıkılmış ve sakinlerinin öldürüldüğü vahşi bir plan uygulanmıştı. Devlet seyretmiş; katliam sonrası İçişleri Bakanı olan Hasan Fehmi Güneş’in dediği gibi, müdahale edilememiştir. Niçin müdahale edilemediğine ilişkin sis perdesi hala varlığını korumaktadır.

Maraş katliamı, bir milattır! Bu, yalnızca, katliamdan sonra Sıkıyönetim ilan edilmiş ve 12 Eylül’e giden kapının açılmasına yol açmasından kaynaklanmaz; aynı zamanda, benzer katliamların karanlıkta kalacağına ilişkin güvence ve cesaret vermek anlamında da bir milattır. Nitekim Maraş’ın ardından, Sivas yaşandı; gündüz gözüyle ve devletin gözü önünde! Hemen ardından, Başbağlar!.. Korucuların yapıp, PKK’nın üzerine attığı; PKK’nın da “kurşun adres sormaz” repliğiyle üstlendiği nice karanlık olay.

Maraş katliamının “buzdağının görünen yüzü” olduğu tespiti bu nedenle doğru. Aynı tarihlerde ABD Güvenlik Konseyi üyesi de olan CİA Türkiye Masası Şefi Paul Henze’nin adamlarından biri olan ABD büyükelçiliğinin ikinci katibi Aleksander Peck’in katliamdan bir hafta önce Maraş’a niçin gittiği; kimlerle ne görüştüğü hala sır olarak duruyor. Hele hele, ABD’li yetkililerin, “Türkiye’yi komünizmden koruduk, Türkiye bize üç askeri darbe borçludur” açıklamalarını göz önüne alırsak, Henze’nin Maraş ziyaretiyle katliamın ardı ardına gelmesi fazlaca tesadüfü değil mi?

Ecevit’te çıkan rapor niçin soruşturulmaz?

Dönemin Başbakanı da olan Ecevit’in, kendisine sunulan raporu yıllarca kasasında saklamış olmasının nedeni araştırılmaya değmez mi? Raporda adı geçen 4 MİT ajanının kimliklerinin ve katliamdan sonraki yaşamlarının seyrini kamuoyunun bilmesi, yönetimde açıklık ilkesi açısından gerekli değil mi? Malatya Belediye Başkanı’nın ölümüne yol açan bombanın bir benzerinin katliamda aktif rol oynadığı iddia edilen “ülkücü”lerde ele geçirildiği doğru mu?

Resmi rakamlar, Maraş katliamı boyunca 111 kişinin öldüğünü ifade ediyor. Bir hafta boyunca devletin seyrettiği ve özellikle Alevilerin yaşadığı mahallelerin savaştan çıkmış harabeye dönüştüğü açık olduğu ve dönemin Maraş Savcısı Dündar Saner’in “ölü sayısının resmi miktarı aşarak iki yüzü bulacağını tahmin” ettiği halde ölenlerin sayısının gerçekte kaç olduğu niçin açıklanmıyor? 80 yaşında bir gözü kör olan Cennet Çimen’in gözlerini oyacak kadar gözü dönmüş katillerin rol aldığı katliamdan sonra Maraş’tan kaç kişinin niçin göç ettiğine ilişkin bir araştırma niçin yapılmamış ve hala niçin yapılmıyor? Katliamdan birinci derecede sorumlu olduğu Mahkemede de dile getirilen 68 kişinin hiç yakalanmadığı biliniyor. Katliama dair soru işaretlerinin giderilmesini sağlamak için bu 68 kişinin kişisel olarak cezalandırılmasının ötesinde, bir toplumsal katliamın açığa çıkartılması açısından yetkililer niçin harekete geçmiyor?

Bütün bunlar, katliamın sıradan bir Alevi – Sünni çatışması olmadığına işaret ediyor. Kaldı ki, tarih de, yüzlerce yıldır birlikte yaşayan bu iki inanca mensup halkın kendiliğinden bir çatışma içine girmediğine tanıklık ediyor. O halde, Maraş üzerine yazılan bir senaryo var ve bu senaryo gereği, yüzlerce insan, üstelik işkence kabul edilebilecek bir şekilde katledilmiş bulunuyor. Tüyler ürpertici ve insanlığın yüz karası bu katliamın gerçek nedenlerini ve faillerini açığa çıkarmanın zamanı gelmiş bulunuyor.

Üstelik, Türkiye, bir süredir, “darbe günlükleri”nden hareket ederek, kimisinin karanlık işlere bulaştığı iddia edilen kimisinin de “muhalif kimlikleri” nedeniyle bulaştırıldığı adına “ergenekon” denilen bir dava üzerinden hesaplaşma yaşıyor. Yaşanan hesaplaşmanın ülkenin çıkarına sonuçlar üretebilmesi için mantıki sonucuna ulaştırılması gerekiyor. Hızla geriye doğru gitmek; ana durak kabul edilebilecek Susurluk kazası, Madımak vahşeti ve elbette 12 Eylül dönemeci üzerinden Maraş’a varmanın vaktidir! Aksi halde, “ergenekon” soruşturmasının Hükümet’in “ılımlı İslami konsept”i yerleştirebilmek için “resmi konsept”i sarsmak amacıyla yaptığına ilişkin kuşkuları güçlendirmekten başka bir işe yaramayacağı ortadadır.

Çünkü Maraş, hala kanamaktadır!

 

KAYNAK : Alevihaber.com - 24 Aralık 2009

Maraş Katliamı Haberleri

Onarılamayan yara Maraş Katliamı 46. Yılında
Maraş Katliamı'nda gizlenen gerçekler
Elbistan olaylarının 52. yıl dönümü
Kureyşanlı Gıjjık Dede (Sabri Özkan)
"Yazık oldu sana yazık. Ölümün böyle olmamalıydı!"