Başbakanlık Danışmanı ve Alevi Açılım Koordinatörü Muğla Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı, 2010 yılı Ocak ayındaki son çalıştayla Alevilerin mevcut taleplerinin devlet katında bir şekilde karşılık bulacağını söyledi.
On Dokuz Mayıs Üniversitesi (OMU) Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde "Mağruru ve Mağduru Anlamak" konulu konferans düzenlendi. Konferansa konuşmacı olarak katılan Alevilerin sorunları ve Türkiye'de yaşanan etnik tartışmalara, bu yönde yürütülen çalışmalara yönelik bilgi veren Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı, Türkiye'nin nere gittiğini sordu ve insanların içlerini rahatlatacak cevapların alınamadığını kaydetti.
Türkiye'de kendini mağdur olarak tanımlayanlara yönelik 'ne yapılabiliri' herkesin düşünmesi gerektiğini vurgulayan Subaşı, "Aleviler neredeyse 'ülkemizin kadrolu mağdurları' olarak kendilerini tanımlıyorlar'' iddiasında bulundu.
Subaşı, ''Artık farklıysan o kadar varsın. İnsanlar artık ortaklıklarının peşine düşmekten vazgeçmiş, farlılıklarının altını çizmeye uğraşıyorlar. Aleviler, Kürtler, Romanlar, Müslümanlar farklarını beyan ediyorlar. Artık sağlam bir inisiyatifin çıkıp, farklılıkları önce zenginlik olarak tanımlaması ve yeni bir resim üretmesi gerekli. Şu an farklılıkların keyfini çıkarıyoruz. Herkes kendi ayrılıcılığını farklılığını belirtmeye çalışıyor" diye konuştu.
"Entelektüel ve felsefi çevre, gerilim oluşturmaya devam ediyor" diyen Subaşı, "Neredeyse mağdur olarak tanımlamak yükselen değer haline geliyor. Fazıl Say, imam hatipli öğrenciler, türbanlı bayanlar, Kürtler, Mahmur Kampı'ndan gelenler kendilerini mağdur olarak tanımlıyor. Mağduriyetin çeşitlerini gelenekleri ve modern konuları masaya yatırmamız gerekiyor. Modernleşme sürecinde tek dil, devlet, bayrak, mezhep gibi çoğalan çeşitlilik içerisinde farklılıkları yok ederek, birbirlerinin içine sindirerek, kapatarak, ulus devletin imajını ayarlamaya çalıştık. Uzun süre bu marjda başarılı olduğumuzu düşündük. Bugün hepimiz yuvamızdan çıkmaya başladık" şeklinde konuştu.
ALEVİ AÇILIMI ÇALIŞTAYI TAMAMLANIYOR
Alevi Açılımı Çalıştayı'nın 6 toplantıyla tamamlandığını, 2010 Ocak ayında son çalıştayla Alevilerin mevcut talepleri bir şekilde devlet katında karşılık bulacağını belirten Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı, son çalışmaların yapılacağını kaydetti. Alevilerin düşünceleri hakkında bilgi veren, taleplerine değinen Subaşı, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Aleviler tarih boyunca yok edildiklerini düşünüyorlar. Kerbela'dan bu yana bastırıldıklarını, tam bir gizlilik içinde olduklarını, insan olarak kendilerini ortaya koyma arzularını gerçekleştiremediklerini söylüyorlar. Benzer şeyleri Müslümanlar, Kürtler, laikler de söylüyor. Herkes kendine özgü dille mağduriyetlerini açıklamaya çalışıyor. Aleviler, Osmanlı'nın bahtsızlıklarının kaynağı olarak görüyorlar ama Cumhuriyet'e tam bir sadakatle taşıyıcısı, uygulayıcısı olarak tam teslimiyetle katılmışlardır.
Bugün Alevi toplumu Cumhuriyet'in kendilerine yeterli cevap vermediğini, onları, tatmin edeceği yaşam alanı üretmediğini, mağduriyetlerinin devam ettiğini söylüyorlar. Bu noktada haksızlık etmemek lazım. Aleviler konusunda tutarlı, onları aldatmadan, kandırmayan bir dil maalesef şimdiye kadar öğretilmemiş, üretilmiş değil. İnşallah talepleri makul kelimesi ardına sığınmadan yerine getirilir. Kendilerine neyin iyi geleceği konusundaki talepleri belli bir rasyoneliteye sahip olur, gözden geçirilir. Kendi kendilerine yüzleşme imkanı bulurlar."
ALEVİLERİN GENEL BEKLENTİLERİ
Çözümün ülkenin siyasi müfredatının parçası olması gerektiğine vurgu yapan Necdet Subaşı, "Aba altından sopa göstermeden, birbirimize siyaset ve strateji üretmeden, birbirimizi tavlamak gibi endişe içinde değil, bizim için doğru olduğunu bildiğimiz için çözümü bulmamız gerekli" yorumunu yaptı.
Alevilerin uzunca bir sürenden bu yana laiklik konusunda uygulamaların kendi aleyhlerinde işlediğine inandıklarına dikkat çeken Subaşı, "Türk laiklerinin kendi özgü biçiminin Sünni Hanefi Müslümanları kayırdığını iddia ediyorlar. Bu kayırmanın giderek kamuda, okulda kamusal ve gündelik yaşamda Alevileri dışlayan söyleme fırsat verdiğini, yaşamda ailevi olarak tanımlanınca önlerinin kesildiğini, her türlü tacizin siyasal anlamda gündelik yaşamı oluştuğunu belirtiyorlar. Alevilerin insan olma vasıflarını kesintiye uğratıldığını iddia ediyorlar. Bir kısım vatandaşımız kendisini bu tür dışlamalara uğradıklarını düşünüyor. Devlete düşen bu korkuları ve kaygıları azaltmaktır" şeklinde devam etti.
Yüksek düzeyde empatiye ihtiyaç olduğuna vurgu yapan Subaşı, "Ama empatiye ihtiyacımız var diye, empati kurulunca onun inancına sahip olmak gibi bir lüksümüz yok. Ben hiç Alevi olmak istemem. Ailevilik tüm dünyana kapalıdır, insanlar istese de Alevi olamaz, genel söyleme göre. Aleviler için olumsuz bir yargı görmedim ama onlar ona inanıyorlar. O zaman yanılıyorsunuz, yerine karşılıklı ikna ve güven lazım" ifadelerini kullandı.
Subaşı, Türkiye'deki yapıyı aşureye benzeterek, birbirine karışmadan hepsinden tat alınmasının sağlanması gerektiğini, bunu da uzman bir kişinin yapması gerektiğini kaydetti. eladık" şeklinde konuştu.
Toplantı sonunda OMÜ Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Akan, Yrd. Doç. Dr. Necdet Subaşı'ya çiçek takdim etti.
Haber Fx - 24.12.2009