Madımak'tan Başbağlar'a

Madımak'tan Başbağlar'a Yüksel IŞIK (*)33'ü aydın ve sanatçı, ikisi otel görevlisi olmak üzere 35 insanın diri diri...

Madımak'tan Başbağlar'a

Yüksel IŞIK (*)

33'ü aydın ve sanatçı, ikisi otel görevlisi olmak üzere 35 insanın diri diri yakıldığı 2 Temmuz 1993 Madımak katliamının ve 33 masum köylünün kurşuna dizildiği aynı yılın 5 Temmuz Başbağlar katliamının üzerinden 16 yıl geçti. Hem devlet yetkililerinin gözü önünde ve doğrudan Alevileri hedef alan Madımak katliamının hem de Madımak'a misillemeymiş gibi gösterilen Başbağlar katliamınının16 yıldır kimin ya da kimlerin hangi amaçla yaptıkları bir türlü açıklığa kavuşturulamadı.

Bu toprakların direniş simgelerinden biri olan Pir Sultan Abdal adına düzenlenen şenliklere katılmak üzere Sivas'ta, kaldıkları otel ateşe verilen 35 yurttaşımızın yanarak veya dumandan boğularak can vermeleri, bu toprakların gördüğü en dramatik katliam. İnsanlık tarihinde, Madımak gibi, bırakın bir insanı, herhangi bir canlıyı diri diri yakmakla yetinmeyip karşısına geçip slogan atacak ve dışarı çıkmak isteyenleri engelleyecek bir gözü dönmüşlük örneği daha yok.

Bu katliam, herkese inanç özgürlüğünün savunulduğu bir ortamda, kendi varlıklarının kabul edilmesi ve inanç alanına ilişkin taleplerinin gerçekleşmesini isteyen Alevilerin, kendisini laik olarak tanımlayan devletin her türlü güvenlik gücünün gözü önünde ve saatlerce süren bir kuşatmayla birlikte yapıldı. 2 Temmuz, bu nedenle yalnızca bir katliam değil; aynı zamanda, Osmanlı'dan bu yana “zındık ve mülhid” olarak adlandırılan Alevilere yönelik, devletin derinliklerindekilerin bakış açısını da bize resmediyor.

Madımak katliamının, halkın kendiliğinden eylemi olmadığı artık biliniyor. Dolayısıyla devletin en tepe noktasındakiler dahil, dünyanın gözü önünde, farklı düşünenlerin ateşe atılmasına göz yuman zihniyetin arka planını sorgulamamız gerekiyor. Söz konusu arkaplanda, “tek din, tek millet” konsepti yatıyor. Esas hedefin Aleviler olduğu Osmanlı döneminden Cumhuriyet'e geçişle birlikte, diğer azınlıkların da azaldığını ve “yüzde 99'u Müslüman” bir coğrafya olmakla övünüldüğünü görüyoruz. Oysa farklılıkların zenginlik olduğu bir coğrafydan tektip bir Anadolu'ya uzanan bir acılı sürecin övünülecek hiçbir yanı yok. Bu nedenle toplumsal belleği diri tutabilmenin yolu, Madımak'ın müze haline getirilmesinden geçiyor.

Her fırsatta, “Milli Görüş” gömleğini çıkardığını belirten Hükümetin bile Alevi hak ve taleplerini konuşmak üzere “çalıştay”lar düzenlediği de dikkate alınırsa red ve inkar politikalarının yerini farklılığın kabülüne bırakması gerekiyor. Madımak'ın müze haline dönüştürülmesi, bizi toplumsal farklılıklarımızın bilincine kavuşturacağı gibi, geçmişin ışığında geleceği güvenle adımlamamızın da önünü açacaktır. Kendilerini farklı inançlarla tanımlayanların arasında olması gereken kardeşliğin çimentosunu da sağlamlaştırmanın yolunu açacaktır.

Madımak katliamı, hiç tartışmasız, tarihimiz açısından yüz karasıdır! Bu yüz karası vahşetin unutulmasını istemek, toplumsal travmalara yol açar. Vicdanı olan bir toplum, bu vahşeti unutamaz! Hiçbir vicdan sahibi, Madımak`ın tarihin tozlu sayfalarında unutulmasına göz yumamaz. Madımak'ı unutmak, başta Başbağlar olmak üzere, tarihimizin karanlık noktalarını görmezlikten gelmeye benzer. Yani Madımak`ı unutursak, Başbağlar`da kimin, hangi nedenle ve nasıl bir toplu cinayet işlediğini anlamamız da zorlaşacaktır.

Madımak`ı görmezden gelerek, demokrat olunmaz; olsa olsa `kendine Müslüman` olunur. Kendine Müslümanlığın gelip durduğu nokta da ne Başbağlar hatırlanabilir; ne de başka özgürlükler! Dolayısıyla mağdur olduğuna inanan herkes, yeri geldiği için söylemelidir ki, `Müslüman mahallesinde salyangoz satmanın` hiçbir Müslümana zararı yoktur. Sorun, birbirimizi anlamamaktan kaynaklanıyorsa, bir musibetten bin nasihat çıkarmak için fırsat, önümüzde duruyor. Mesele “çalıştay”lar yapıp, “kendi Alevimizi” yaratmaktan öte anlamlar taşıyor. Madımak'ın müze olması, bu ülkede, karanlık cinayetler işleyip elini kolunu sallayarak gezen herkese de bir gözdağı niteliği taşıyacaktır.

Madımak'ta katledilen de, Başbağlar'da kurşuna dizilen de bizim insanımızdır. Birini diğerinden ayıran ikiyüzlüdür! Bu nedenle her iki katliamda katledilenleri anmak, hepimizin boyun borcudur. Devlet güçlerinin gözü önünde ve doğrudan hak talebinde bulunan Alevileri susturmaya yönelik Madımak'ın müze haline getirilmesi, toplumsal duyarlılığımızı, bir çeşit intikam almak gibi gösterilen Başbağlar'a da yöneltecektir. Katiller ve karanlık noktaların açığa çıkabilmesi, toplumsal vicdanımızı açmakla başlar.

Yüksel IŞIK / *Yazar
www.isikyuksel.blogspot.com
Alevihaber.com  - 1 Temmuz 2009

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku