Festivaller belirli bir bölgede yaşayan insanların yaşam tarzlarının, kültürlerinin, inançlarının, yetiştirdiği ürünlerin, sosyal faaliyetlerinin tanıtılmasını amaçlayan faaliyetlerdir.
Çorum, Kuzey Anadolu ile Orta Karadeniz arasında bulunan Ankara ve Samsun illerini birbirine bağlayan karayolu üzerindeki bir ildir. Çorum, Osmanlı’nın son dönemlerinde küçük bir kasaba iken bazı ilçelerinin Amasya, Yozgat vb. illere bağlı olduğu bilinmektedir.
Hitit devletinin başkenti Hattuşaş’ın Çorum sınırları içinde bulunması ve leblebisi ile ünlü olan kentin bir başka özelliği ise 12 Eylül öncesi; kontrgerilla tarafından tezgahlanan ve aylar süren çatışmaların ve direnişlerin yaşandığı bir kent olmasıdır.
Çorum’da yaşayan insanlar, yaz ayları başladığında birçok ad altında çok değişik yerlerde festivaller düzenlemektedir. Düzenlenen bu festivalleri iki ana grupta toplamak mümkün. Birinci grup köy şenlikleri, ikinci grup ise kültür ve dini içerikli şenliklerdir. Birinci grubun en meşhurları kiraz, erik, madımak gibi ürünlerin adı ile yapılan şenlikler ve köylerin isimleri ve yayla, ova isimleri ile anılan şenliklerdir. İkinci grupta ise şehir merkezinde yapılan Hitit Festivali ve Dedesli Ovası Türkmen Şenlikleri ile türbe ve tekke şenlikleridir.
Köy ve ürün festivallerinin en önemli özelliği bir köy ya da yöredeki ürünün üretilmesi nedeniyle düzenlenen yarışmalar ve bu ad altında aynı yöredeki insanların yan yana gelmesini ve kaynaşmasını sağlamaktır. Genellikle yoksulluk ve işsizlik nedeniyle Ankara, İzmir ve İstanbul gibi büyük kentlere göç eden insanların yaşadığı metropollerde kurduğu derneklerle, Çorum’daki köy derneklerinin birlikteliği ile yapılan köy festivalleri yıllardır birbirini görmeyen akraba ve hısımların birbirini görmesini ve kaynaşmasını sağlamaktadır.
Köy festivalleri, Çorum’dan göç etmiş büyük metropollerde yaşayan insanların hâlâ büyük kentlerle bütünleşmediğini, şehir merkezinde yaşayan insanların hâlâ kentli olmadığını göstermektedir. Hâlâ kendisinin bile değil ana ve babasının doğduğu köyle ve köylüyle ilişki ve iletişim kurmak zorunda kalınması; aslında bir bakıma Almanya’ya giden işçiler gibi kapitalist bir ülkede çalışıp/yaşayan bir kişinin İskilip’in dağ köyündeki gibi düşündüğünü göstermektedir. Oysa şehir hayatı içinde kurulması gereken örgütlülükler, birleşmeler ve üretim ve bölüşüm sürecine katılmalar yok sayılmakta, bunlar ötelenmekte ve köylülük, ilkel inançlar kutsanmaktadır. Çorum’daki Alevi köylerinde daha yoğunluklu kutlanan bu festivallerin sosyal ve psikolojik yönlerinin daha iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
12 Eylül 1980 sonrası kutlanmaya başlayan Çorum Hitit Festivali ise yirmi yıldan çok süren bir tarihe sahiptir. İlk kutlandığı dönemlerde tamamen amatörce ve sokakta kutlanan festival, son dönemlerde Refah ve AKP belediyeleri ile tamamen popülist, içerikten yoksun ve şova yönelik bir hal almıştır. Hitit adı Çorum’da yaşamayanlara farklı bir anlam ifade etse de son dönemde festivalle tarihin ve Hititlerin bağlantısını kurmak çok güçleşmektedir. 2008 yılı Hitit Festivali leblebi yarışmalarının, at yarışlarının, İbrahim Tatlıseslerin bulunduğu bir festival haline gelmiş ve gelecek yıl yapılacak yerel seçime hazırlıktan öte bir anlamı kalmamıştır.
Kısaca ikinci grup festivallerin de toplumsal gelişmenin, barışın, kardeşliğin ve kaynaşmanın önünü açmadığı bir gerçektir. Gerek Hitit Festivali gerekse diğer festivaller, yerel iktidar güçlerinin iktidarlarının pekiştirilmesinin ve reklamının yapılmasının dışına taşmamaktadır. Oysa festivaller, yapıldığı yöre halkının katılımı ve katkısı ile, onların emeği ile oluşmalı ve sergilenmelidir.
Bu nedenle kiraz, ceviz, armut, elma, yayla, dağ gibi festivaller yapılırken bir daha düşünülmesi ve bunların gerçek amaç ve içeriğine kavuşması gerekmektedir.
Festival, genellikle yerel bir topluluk tarafından belirlenmiş ve geleneksel olmuş gün ve tarihlerde kutlanan, yapıldığı yörenin imgesi haline gelmiş etkinlikler bütünüdür. Çorum’da yapılan festivallerin aslında bu tanımlamaya uyup uymadığı da bir tartışma konusudur.
Av. Ahmet Özdel (ÇORUM)
EVRENSEL - 8 Temmuz 2008