AKP, laiklik konusunda "radikal" adımlarını seçim sonrasına sakladığı mesajlarını veriyor. Ancak özellikle son birkaç yılda atılan adımlar, yeni anayasa tartışmaları başlayıncaya kadar din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını düzenleyen laiklik ilkesinden geriye çok az şey kalacağını gösteriyor.
Önümüzdeki genel seçimlerden sonra yeni bir anayasa yapmaya hazırlanan AKP’nin laiklikle ilgili bazı başlıkları da tartışmaya açak. Hükümet 2002 yılından bu yana laikliğin sadece bir anayasa maddesi olarak kalması yolunda büyük mesafe kaydetti. Özellikle 2008 yılındaki kapatma davasının sonuçlanmasının ardından çoğunlukla fiili durum yaratarak yasal düzenlemeleri yok sayan AKP hükümetinin, zaman içinde toplumu bu başlıklardaki tartışmalardan bıktırdığı ve özellikle günlük hayatı kuşatma altına aldığı görülüyor.
AKP’nin ikinci kez iktidara gelmesiyle birlikte temel başlıklarda attığı adımlar, laikliğin yasalarda tanımlanmakla birlikte kamusal ve toplumsal hayatta hızla aşındırıldığını ortaya koyuyor.
TÜRBAN
Türkiye AKP iktidarının ilk yıllarında türbanlı eşlerin Cumhurbaşkanlığı köşkünde, Başbakanlık konutunda ikamet etmesini tartışırken bugün ilköğretimde türban takılması, hizmet verenlerin ve milletvekillerinin türbanlı olup olmayacağını tartışıyor. Türbanı başta yükseköğretim kurumları olmak üzere eğitimde yaygınlaştırmaya çalışan AKP, ilk günden beri verdiği mücadelenin ürününü yakın zamanda almaya başladı:
- Üniversitede türbana serbestiyet getirilmesinde kritik gelişme 2007 yılında Yükseköğretim Kurulu (YÖK) başkanlığına Yusuf Ziya Özcan’ın getirilmesi oldu. YÖK ve Cumhurbaşkanlığı eliyle üniversitelere AKP’ye yakın isimler rektör olarak atandı. Bu rektörler göreve geldikleri üniversitelerde, kampüs girişlerinde türban denetimine son vererek fiili olarak türbanın üniversitelere girmesini sağladılar.
- YÖK Ekim ayında İstanbul Üniversitesi’ne gönderdiği bir talimatla, türbanla derse giren öğrencilerin dersten atılmamasını, sadece haklarında tutanak tutulmasını istedi. Türban böylece kampüslerden sonra dersliklere de girdi.
- YÖK, üniversitelerde türbanın büyük dirençle karşılaşmaması üzerine ikinci bir adım atarak, sınav girişlerinde “başı açık olma" şartını kaldırarak tüm sınavlara türbanla girilmesinin önünü açtı. Son olarak Yükseköğretime Giriş Sınavı başvurularında da bu şart aranmadı.
- Yükseköğretimde türbanın serbestleşmesiyle birlikte, Türkiye kendisini yeni bir tartışmanın içerisinde buldu. Bazı ilköğretim okulu öğrencilerinin velileri tarafından okula türbanlı gönderilmeleri önce bir provokasyon olarak değerlendirildi. Konu 10 Kasım’da Recep Tayyip Erdoğan’a sorulduğunda ise Erdoğan, “ilköğretimde türbana” karşı çıkmadı, “seçimden sonra yeni anayasanın yapılmasını bekleyin” mesajı verdi.
- Türbanda hizmet veren-hizmet alan ayrımına dair tartışmalar sürerken, hizmet verenlerin de türban takmasının önünü açmaya dönük ilk girişim Türk Havayolları'ndan geldi. Kurumun kıyafet genelgesinde üniforma giyen personel haricindekiler için “saçlar daima açık olacaktır” şartı kaldırıldı.
KARMA EĞİTİM
İslamcıların uzun süredir karma eğitim modeline karşı çıktıkları biliniyor. Son zamanlarda Batı'da da karma eğitimin "sakıncalarını" ortaya koyan araştırmalar yapıldığını ileri süren bu kesime, liberaller de okullar karma olduğu için kız çocukları okullara gönderilmiyor iddiasıyla destek veriyorlar.
- Karma eğitim karşıtı açıklamalardan biri bizzat Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) başındaki kişiden geldi. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu göreve gelmesinden kısa süre sonra yaptığı açıklamalardan birinde, kız ve erkek çocuklarının ayrı okutulmasını savundu. Çubukçu, Cumhuriyet döneminde de benzer uygulamaların olmasını bu iddiasına gerekçe olarak sundu.
- Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) da bu başlıkta AKP'ye destek veren kurumlar arasına katıldı. DPT, "Türkiye’de Eğitim Politikalarının Fırsat Eşitsizliği Üzerindeki Etkileri" başlıklı kız öğrencilerin İmam Hatip ve kız-teknik okullarında okumasını önerdi. DPT raporunda “bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilmeli” denildi.
- Bir sure önce Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla gerçekleşen Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği (ÖNDER) 6. İmam Hatipliler Kurultayı’nın sonuç bildirgesinde “karma eğitime son verilmesi” ve “kızlar ve erkekler için ayrı okullar açılması” talebi yer aldı.
ZORUNLU DİN DERSİ
- Anayasayı değiştirmeye hazırlanan AKP hükümeti zorunlu din derslerini kaldırmayı gündemine almıyor. 2007 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) zorunlu din dersini insan hakları sözleşmesine aykırı bulmuştu. 2010 yılı boyunca Alevilerin başını çektiği demokratik kitle örgütleri, zorunlu din dersinin kaldırılması yönündeki taleplerini, mitingler ve oturma eylemleri ile gündeme getirdi. Geçtiğimiz yıl, çocuklarının zorunlu din eğitimi almasını istemeyen velilerin mahkemelere yaptıkları başvurular olumlu sonuçlandı ve dava açan ailelerin çocukları din dersinden muaf tutuldu. Ancak hükümet bu başlıkta toplumsal talepleri ve mahkeme kararlarını hiçe sayarak genel bir düzenleme yapmaya yanaşmadı.
- AKP’nin zorunlu din dersini kaldırmak bir yana yaygınlaştırmayı amaçladığını gösteren gelişmeler de yaşandı. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu, otistik çocukların eğitimi için kurulan özel eğitim merkezlerinin ders programlarında da din dersini zorunlu hala getirdi. Kurul, beden eğitimi dersinin saatini de azalttı.
- 2010 yılında toplanan 18. Milli Eğitim Şurası'nda din dersinin “tüm okullarda etkin şekilde” verilmesi yönündeki tavsiye kararı alındı. Eğitim Sen kararın okullarda mescit açılmasına neden olabileceği uyarısında bulundu.
DİN HANESİ
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Alevi bir yurttaşın başvurusu üzerine nüfus cüzdanlarında din hanesinin bulunmasını “düşünce, vicdan ve din özgürlüğü”ne aykırı buldu. Karar Mayıs 2010’da kesinleşti. Hükümetin üç ay içinde düzenleme yapması gerekirken bu konuda herhangi bir adım atılmadı.
SEKİZ YILLIK KESİNTİSİZ EĞİTİM
- Gericilerin İmam Hatip liselerinin önünü kapattığı gerekçesiyle sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitime karşı çıktıkları biliniyor. 18. Milli Eğitim Şurası'nda zorunlu eğitimin 13 yıla çıkarılmasını öngören karar, İmam Hatipler için alındığı gerekçesiyle eleştirildi.
İMAM HATİPLER VE KATSAYI UYGULAMASI
AKP’nin peşini bırakmadığı bir konu da hükümet üyeleri tarafından “meslek lisesi” olarak nitelenen İmam Hatip liselerinin durumu oldu. İmam Hatip Lisesi mezunlarının üniversiteye girişte kendi alanları dışında tercih yaptıklarında puanlarının düşük katsayı ile çarpılması uygulamasının son bulması için sayısız girişimde bulunuldu.
- 2009 yılında YÖK’ün katsayıyı tüm adaylar için eşitleme ve katsayıyı “sembolik” bir rakama indirme girişimlerine Danıştay iki kez dur dedi. Bunun üzerine YÖK yeni bir düzenleme yaparak adayların katsayılarını birbirine yaklaştırdı. Böylece İmam Hatipliler üniversite sınavında diğer okul mezunlarıyla neredeyse aynı koşullara kavuşturuldu.
- YÖK’le birlikte Milli Eğitim Bakanlığı da bir adım atarak, İmam Hatiplilerin üniversiteye girişte başarısının yükseltilmesi için meslek lisesi ders programlarını değiştirdi. Yeni düzenleme ile örneğin geometri dersinin ders saati fen liseleri ile eşit düzeye getirildi.
İmam Hatiplileri yüksek bürokraside istihdamı
2003-2004 öğrenim yılında imam hatip lisesi öğrencilerinin orta öğretimdeki oranı 2.3'e düştü. AKP’nin bu okulların önünü açmasıyla birlikte bu okullara başvurusu sayısı 2009 yılında 160 binin üzerinde gerçekleşti. Bu okullarda mezun olanların istihdamı yönünde de önemli adımlar adımlar atıldı. AKP hükümeti döneminde özellikle yüksek bürokrasiye çok sayıda İmam Hatipli yerleştirildi.
– İçişleri Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre, 81 valinin 12'sinin imam hatip mezunu olduğunu açıklamıştı. Bu sayı yaklaşık olarak her 7 validen birinin imamlık eğitimi aldığını gösteriyor. Emniyet müdürleri ve kaymakamlar arasında da sayının yüksek olduğu tahmin ediliyor.
- Ağustos 2010’da Dışişleri Bakanlığı, teşkilat kanununda yapılan değişiklik doğrultusunda ilahiyatçı diplomatlar ın(meslek memuru) alınmasının yolu açıldı.
İmam Hatiplilere daha fazla harcama
- Eğitim-Sen'in yaptığı bir araştırma, 3 sene önceki eğitim-öğretim yılında liselerde öğrenci başına ortalama 1259 lira harcama yapılırken, bu rakamın imam hatip liselerinde 3037 lira olduğunu ortaya koydu.
İMAMLARIN ARTAN ETKİNLİĞİ
İmamların istihdam olanakları bürokrasinin her kademesinde genişletildi. İmamların kendileriyle ilgili olmayan kurumlara alınmaları için gerekli düzenlemeler yapıldı. Böylece söz konusu kurumlarda verilen hizmetlerin dinselleştirilmesinin de önü açılmış oldu.
- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (SHÇEK) yürürlüğe koyduğu “Ünvan Değişikliği Sınavı” imamların yönetici olmalarının önünü açtı. Sınavla birlikte din görevlisi adı altında imamlar, SHÇEK kuruluşlarında il müdür yardımcısı, ilçe sosyal hizmetler müdürü, şube müdürü ve kuruluş müdürü olabilecek.
- Sağlık Bakanlığı da 2010 yılının Mart ayında yayımladığı yeni "Klinik Araştırmalar Hakkında Yönetmelik" ile etik kurullara ilaç araştırmalarını dine uygunluk yönünden incelemek üzere ilahiyat fakültesi mezunlarının atanmasına karar verdi.
- 2009 yılında mecliste kendisine yöneltilen bir soruyu yanıtlayan eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, AKP hükümetinin iktidarda olduğu 3 dönemde atanan 529 yöneticiden 5 il 55 de ilçe milli eğitim müdürünün din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olduğunu açıkladı. Çiçek’in verdiği rakamlar AKP’nin atadığı her 10 il ve ilçe milli eğitim müdürünün birinin din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olduğunu ortaya koydu.
İmam öğretmen
- MEB, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni açığını da müezzin ve imamları öğretmen yaparak kapatmayı seçti. “İmam öğretmen projesi” kapsamında bazı ilköğretim okullarında din derslerine imamların getirilmesi tepki yarattı.
Aile imamlığı
- Diyanet’in “Aile imamlığı” projesiyle mahalle imamının, camideki görevleri dışında esnaf ve ev ziyaretleri gerçekleştireceği, hatta okula gönderilmeyen çocukların takibini yaparak onların, özellikle kız çocuklarının eğitimlerine devam etmesine katkıda bulunacağı duyuruldu.
(soL-Haber Merkezi) - 05.01.2011
Devamı >>>
Seçimlere kadar laiklikten geriye ne kalacak?