Ahmet İNSEL / Radikal
Laikçi laikliğin seküler din olarak dayattığı 'Atatürk tapınması' kadar, bu genelge de laikliği açıkça çiğniyor.
Radikal’de iki gün önce yer aldı. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, 7 Nisan’da yayımladığı bir genelgeyle 2004’ten beri yürüttüğü program geliştirme çalışmalarında değer eğitimine önem verildiğini belirtip, Diyanet tarafından her yıl nisanda kutlanan ‘Kutlu Doğum Haftası’nda bu yıl merhamet temasının ön plana çıkarıldığını hatırlattı. Genelgede, ‘haftanın önemi ve özelliği dikkate alınarak sevgi, saygı ve merhamet duygusunu ön plana çıkaran etkinliklere örgün ve yaygın eğitim kurumlarında yer verilmesi hususunda, gereğini rica’ ediyor Çubukçu. Bakan, “Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in temel insani özelliklerinden olan ‘merhamet duygusu’nun güzelliğini yaşatmanın yollarını kazandırmalıyız” buyuruyor.
Seküler din...
Genelgedeki imla hatalarını, cümle bozukluklarını bir kenara bırakalım. Sorun çok daha vahim. Dün Yeni Şafak’ta Kürşat Bumin, bu genelgeyi ele alıp, laik “ülkenin resmi okullarına, adı ne olursa olsun, hiçbir din ya da ideolojinin ‘morali-ahlakı’nın genelgelerle dayatılmaması” gerektiğini hatırlattı. Dayatılırsa laiklik ilkeleri ayaklar altına alınıyor demektir. Laikçi laikliğin seküler din olarak dayattığı ‘Atatürk tapınması’ kadar, bu genelge de laikliği açıkça çiğniyor.
Diyanet, hicri takvim yerine, miladi takvimi kabul edip, Hz. Muhammed’in doğum gününü, Hıristiyanların Paskalya ve Yahudilerin Pesah kutlamalarına denk getirip sabitledi. Bu, Müslümanları ilgilendiren bir konu. Hicri takvime göre de Mevlit Kandili kutlanmaya devam edildiğine göre, Hz. Muhammed aynı yılda iki kez mi dünyaya geldi sorusunu soracak çocuklara uygun bir yanıt vermeyi düşünmüşlerdir. Ama bu soruların laiklikle bir ilgisi yok. Müftülükler Kutlu Doğum Haftası’nı, 1989’da ortaya çıkışından beri çeşitli biçimler altında kutluyor. Laik bir ülkede, kamu düzenini bozmadığı ve yurttaşların güvenliğini tehlikeye atmadığı sürece, nasıl düzenlendiğine, kimin katıldığına devletin karışamayacağı bir etkinlik bu.
Buna karşılık, bakanlık genelgesi, şimdilik bir katılım zorunluluğu içermese de Kutlu Doğum Haftası’nı Milli Eğitim faaliyetleri içine alarak resmi bir nitelik kazandırdığı için, zorunlu din dersleri uygulamasının uzantısında yer alan ikinci bir laiklik ihlali oluşturuyor. Genelgenin hangi kanuna dayanarak çıktığı belli değil. İptal talebiyle Danıştay’a müracaat için altmış günlük süre var. Bakalım kim, hangi gerekçeyle müracaat edecek?
Siirt Müftülüğü ve Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından Kutlu Doğum Haftası kapsamında ilköğretim ve liseler arası ‘Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) Hayatı’ ile ilgili bilgi yarışması düzenlendi. Bunun neresi laikliğe aykırı derseniz, yanıt düzenleyenlerden birinin Milli Eğitim Müdürlüğü olmasıdır.
Hemen her yerde kutlamalar okulların toplantı salonlarında yapılıyor. Bazı beldelerde başka yeterli salon olmadığı için mecburen okulun seçilmiş olması mümkün. Ama uzun faaliyet listesine bakınca, bu tercihin yegâne nedeninin toplantı salonu eksikliği olmadığı görülüyor. Kutlu Doğum Haftası, bakanlık genelgesinin de önerdiği gibi, artık bir yaygın veya örgün eğitim kurumu faaliyeti. Kutlamalarda çocukların ilahiler okuması programların önemli kısmını oluşturuyor. Camide, özel bir mekânda, cemevinde, Kadiri veya Nakşibendi tarikatında yapılan kutlamalarda çocukların ilahi okumasına diyecek bir şeyi olamaz laikçi olmayan laiklik ilkesinin. Buna karşılık laik devletin okulunun dinsel kutlamalara bütünüyle kapalı olması gerekir.
Şekil ve zihniyet
Sorun sadece şekil değil, aynı zamanda zihniyet sorunu. Beşikdüzü Müftülüğü’nce düzenlenen “Kuran’da Hz. Peygamber ve Merhamet” konulu konferans İMKB Anadolu Öğretmen Lisesi salonlarında yapılmış. Konferansın sonunda Kaymakam Alper Faruk Güngör, “Peygamberimizin mutlu yolundan ayrılmadığımız sürece, o yolu takip ettiğimiz sürece mutlaka hakikate, gerçeğe ve güzelliğe ulaşacağız” demiş. Müftülüğün düzenlediği ve lisede öğrencilere verilen bu konferansın sonunda konuşan ‘laik devlet’in temsilcisi, imam mıdır, müftü mü yoksa kaymakam mı?
Doğrudur; başka bir kaymakam aynı konferans sonunda kalkıp ‘Peygamberimiz’ yerine ‘Ulu Atatürk’ de diyebilirdi ve bu ülkenin sözde laikliğini çiğnemiş olmazdı. Ama bir seküler din kutsalının yerine bir semavi dinin kutsalını koyarak mı laiklik, demokratik-toplumsal ayakları üzerine oturacak?
Radikal - 19.04.2011