ANKARA – - Kürt ve Alevi sorununda kaynak itibariyle tam bir benzerlik olduğunu belirten ABF Başkanı Ali Balkız, samimi olunması durumunda Türkiye’nin bu sorunlarını çözebileceğini belirtti. Kürdün de Türk kadar kıymetli, Alevi’nin de Sünni kadar inanç sahibi olduğunun altını çizen Balkız, “Kürtler Kürt gibi, Aleviler Alevi gibi yaşayabilecekleri bir özgürlüğe sahip olsalardı bu devletin üniter yapısı altında laik ve demokrat bir ortamda yaşabilselerdi bugün ne bir Kürt sorunu, ne de Alevi sorunu olurdu” diyor.
Son günlerde ‘Kürt açılımı’, ‘Alevi açılımı’, ‘Ermeni açılımı’ şeklinde bazı çalışmalar hükümet ve devlet tarafından yürütülürken kamuoyu da bu konularla ilgili görüşlerini dile getirmeye devam ediyor. Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Başkanı Ali Balkız’la bu açılımları, Alevilerin konumunu, ABF’nin değerlendirmelerini, beklentilerini ve kamuoyunda ‘Alevi partisi hazırlığını’ konuştuk.
* Öncelikle içinde bulunduğumuz siyasi dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de neler oluyor?
- Türkiye’nin havası her zamanki gibi parçalı bulutlu. Cumhuriyet’ten bu yana istikrarsız bir yapı var. Türkiye gündeminde, siyasetinde herkes kendi yerini alınca, demokrasi ile tanışınca bu gelgitler sık sık yaşandı, yaşanmaya da devam ediyor.
* Geçmişle bu dönem arasında bir fark yok mu?
- Sorunların en başında demokrasi, laiklik sorunu vardır. Türkiye’de eşitlik, özgürlük, insan hakları, aidiyetler, kimlikler ve inançlarla ilgili sorunlar birikmiştir. Geçtiğimiz dönemlerde, koalisyonlarda kimi teşebbüsler olmadı değil. Ama koalisyonu paylaşan partilerde irade birliği olmaması nedeniyle bu sorunlar zaman zaman konuşuldu, zaman zaman da gündemden düştü. Artık bu sorunu, gerçekten samimi iseler çözebilecek bir parti iktidarda bulunuyor.
‘ANKARA MİTİNGİ MİLATTIR’
* Kürt, Alevi, Ermeni ‘açılımları’ yapılıyor. Bunları samimi buluyor musunuz?
- Hükümetin samimi olup olmadığını ortaya çıkacak olan sonuçtan anlayacağız. Çalışmalar yapıyorlar, kamuoyunu yokluyorlar, kendi partilerini, parlamentoyu, parlamentodaki diğer partileri, devletin diğer kurumlarını hazırlıyorlar. Kürt sorununun bu hale gelmiş olması bile önemli bir aşamadır. Alevi sorunu diye bir sorunu ne Selçuklu ne Osmanlı ne de cumhuriyet kabul etmiş değildir. Ama AKP böyle bir sorunun var olduğuna parmak bastı. Ankara mitingimiz milattır. İlk kez Aleviler sokağa çıktılar. Bu mitingden sonra ilk kez Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ‘ben bu sesi duydum ne istiyorsunuz’ diye sordu bize. Sadece bize sormadı başka kesimlere de sordu sormaya devam ediyor. Buradan ne çıkacağını, sorunlarımızın çözülüp çözülmeyeceğini bilmiyoruz.
‘KABUL ETMEYECEĞİMİZ EYLEMLİLİKLERİ OLDU’
* Peki uyguladıkları yöntemden sonucu tahmin edebiliyor musunuz?
- Bazı şeyler var ki bu tür çalıştaylara gerek kalmaksızın da çözülebilir. AKP hükümeti kalksa zorunlu din dersleriyle, cem ve kültür evleriyle ilgili ‘bundan böyle şöyle davranacağım’ derse, bunu kimseye sormak zorunda değil. Çünkü mahkeme kararları var, AİHM kararları var. ‘Bu karaları uygulamamak suçtur’ dese idi kimi problemlerimiz çözülmüş olacaktı. Keza Madımak’ın müze yapılması ile ilgili de böyle düşünmeliydi. Yapabileceklerini yapmadılar. Bu çalıştaylar süreci başlarken biz Alevilerin asla kabul etmeyeceği kimi eylemliliklerde bulundular. Bunlardan biri Alevilerin yas tuttuğu Muharrem ayında iftar düzenleyerek şov yapmak gibi bir eylemlilikleri oldu. Örgütlü Alevilerin büyük bir çoğunluğunun federasyonumuzun çatısı altında toplanmasına, o mitingi federasyonumuz ve bağlı örgütler ile diğer katılımcıların yapmış olmasına karşın bizi bir tarafa bırakıp, Cem Vakfı ile görüştüreler. Onlar üzerinden sorunu çözmeye çalıştılar.
‘ALEVİLİĞİ BİZE ANLATMASINLAR’
* Bu süreç nasıl devam etti?
- O görüşmelerde ve sonrasındaki gelişmelerde bütün AKP sözcüleri bir “Alevi-İslam” biçiminde terminolojiler kullandılar. Bize kendilerinin bir Alevilik anlayışı olduğunu anlatmak istediler. Bu egemenist bir tavırdır, doğru değildir. Aleviler ne olduklarını, tarihlerini biliyorlar. Birilerinin onlara kendi Alevilik anlayışlarını bu durumda da olsa aktarma, anlatma gibi bir görevleri yoktur. Bunu çalıştaylar süreci boyunca yaptılar. Aleviler eski Aleviler değil. Kamuoyu oluşturdular. Akıllı bir devletin bütün bunları görmesi, ‘benim şu kadar yurttaşım bu nedenle mağduriyet yaşıyor ise mutsuz ise benim burada varlık nedenim ne acaba’ diye kendi kendine sorması lazım. Alevilerin haklarını daha fazla öteleyemezsiniz. Bıçak kemiğe dayanmıştır. Bu sorun çözülmelidir.
‘ZAMANA YAYIYORLAR’
* Çalıştayların dördüncüsüne Ferhat Tunç, Sabahat Akkiraz, KESK, DİSK gibi muhalif sanatçı ve kurumlar da davet edildi. Ne düşünüyorsunuz?
- Bütün bunlardan, işi sürece yayma kokusu almıyor değiliz. Alevilerin sorunlarını çözmek istiyorsanız Alevilere soracaksınız. En iyi, en objektif, en yakıcı cevabı onlar verir. İlahiyatçılarla yapılan çalışmalarda ilahiyatçıların ne dediklerini ne diyeceklerini biz biliyoruz. Mutlaka şu olmuştur, ‘Alevilik diye bir şey yoktur. Cami, ezan herkes içindir. Kendilerini Müslüman addediyorlarsa buyursunlar camiye’ demişlerdir. Çünkü yıllardır dedikleri budur. Dördüncüsünü sivil toplum örgütleriyle yapacaklar. AKP’nin kendi kafasında bir çözümü, formülasyonu vardır. Bunlardan besleneceğini düşünüyor ise kendi bileceği bir iş.
KÜRT VE ALEVİ SORUNU BENZERLİĞİ
* Kürt sorunuyla Alevi sorunu arasında nasıl bir benzerlik görüyorsunuz? Her iki sorunda da nasıl bir süreç işliyor?
- Sorunun kaynağı itibariyle tam bir benzerlik var. Cumhuriyet kurulduğunda tek tipleştirici, Müslüman ve Türk olgusu öne çıkartıldı. Bu ülkede yaşayan herkes Türk’tür, herkes Müslüman’dır gibi bir anlayış. Kürtler Kürt gibi, Aleviler Alevi gibi yaşayabilecekleri bir özgürlüğe sahip olsalardı bu devletin üniter yapısı altında laik ve demokrat bir ortamda yaşayabilselerdi bugün ne bir Kürt sorunu, ne de Alevi sorunu olurdu. Her iki sorunun da kaynağı sistem. Cumhuriyetten sonra ise Alevilerle ilgili olarak taktik değişiyor. Kıyım, katliam sürüyor. Bu kez siz Müslümansınız. Ama nasıl Müslüman, kendi arzu ettikleri gibi Müslüman olmaya davet ederek Alevi-İslam, Alevi-Müslüman yaratmaya çalışıyorlar. Cumhuriyet öncesi ellerinde bir sopa varken, şimdi iki sopa var. Biriyle vurmaya, diğeriyle de asimile etmeye devam ediyorlar. Bu sistem demokratikleşmedikçe, batılı anlamda laikleşmedikçe, bizim sorunlarımızın çözüleceği yoktur. Laikliğin gereklerini istiyoruz.
‘DİYANET KALDIRILACAK!’
* Kürt sorununun çözümü konusunda bir çok görüş var, peki Alevi sorunu nasıl çözülür?
- Bu yasalarla yapılacak bir şey değil. Yasalar önemlidir elbette. Ama eğitim ve zihniyet meselesidir. Devletin eğitim politikasını değiştirmesi, yeni bir nesil yetiştirmesi lazım. Kürt de Türk kadar kıymetli bir insandır. Hakları vardır. Alevi de Sünni kadar inanç sahibidir. Onun da bir inancı, ilahı vardır. Onun da kendine özgü bir ibadethanesi, ibadete dair rütüelleri vardır. Senin camiye gitmen ne kadar haksa onun da cemevine gitmesi o kadar haktır. Bunu diyebilecek olgunlukta nesiller yetiştirmek lazım. Kanunlar sonraki işler. Bu hükümetin gücü yeter mi ya da hangi hükümetin gücü yeter bilmiyorum. Ama bir gün bir hükümetin, bir devletin gücü yetecek ve bu Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılacak. Ve zorunlu din dersi kalkacak. İmar Yasası’nda ibadethaneyi tanımlarken ‘cami, kilise, sinegok, havra’nın yanına cemevi de eklenecek. Kime ne zararı var?
PARTİ ÇALIŞMALARI!
* Aleviler Nasıl Bir Türkiye İstiyor, toplantılarıyla ne yapmayı amaçlıyorsunuz?
- Biz ABF olarak yerel seçimlerden sonra bir durum değerlendirmesi yaptık. Türkiye’de Alevileri de, Kürtleri de, işçileri de, öğrencileri de, emekçileri de, mağduriyete uğramış bütün ötekileştirilmişleri de çatısı altında toplayabilecek bir sol sosyal demokrat yapıya ihtiyaç olduğu tespitinde bulunduk. ‘Bunu Türkiye tartışmalıdır’ çağrımıza çok geniş çevrelerden yankılar geldi. Herkes tartışmaya başladı. Türkiye’nin dertlerine derman aramak üzere başka yola çıkmış olan kesimler de vardı. Onlar da kendilerince bir çalışma sürdürüyorlardı. Kimileri partileşmeyi amaçlamış, kimileri ‘hele bu çalışmayı yapalım sonucu bakalım nereye kadar ulaşır gibi’. Biz önce tartışmayı kendi içimizde başlattık. Şimdi daha geniş kesimlerin katılımıyla bölgesel toplantılar yapıyoruz. Düşüncelerimizi zenginleştirmeye, paylaşmaya çalışıyoruz. Bu tartışmalar bizi bir partiye götürür mü, götürmez mi bu sürecin sonunda belli olacak. Biz ABF olarak bir parti kurmak üzere yola çıkmış bir yapı değiliz. Ama böyle bir tartışmayı başlatmak gibi bir görev atfettik kendimize. Bu tartışmanın sonucunda bir parti doğar ise bu asla bir Alevi partisi olmamalıdır. Bu bir Türkiye partisi olmalıdır. Türkiye’nin buna şiddetle ihtiyacı vardır.
* Bu toplantılar ne zamana kadar sürecek?
- Kasım ortalarına kadar devam edecek. Ondan sonra da bu yaptığımız tartışmalardan ne çıkarttıysak bunu tartışacağız, süzgeçten geçireceğiz ve rapor haline getireceğiz. Şu anda Türkiye’nin sorunlarını çözmeye yönelik kafa yoran benzer çalışmalar içerisinde bulunan çevrelerle görüşeceğiz.
* Bu konuda görüştüğünüz siyasiler ve oluşumlar var mı?
- SHP, 10 Aralık Hareketi, Ufuk Uras arkadaşımızın içerisinde yer aldığı hareketle, tek tek aydınlarla, Kürt arkadaşlarla görüşüyoruz. Ama bu görüşmeler şu aşamada ne getirir bilemiyoruz.
* DBH da bir çalışma yapıyor. DBH’ya nasıl bakıyorsunuz?
- Çatı Partisi girişimi toplantılarına katılıyoruz, izliyoruz. Ama bizim düşündüğümüz şey o değil. Herkesin siyasi yapısını koruyarak, bir siyasi hareket oluşturmanın denemeleri Türkiye’de yapıldı. Hatta farklı çevrelerin bir araya gelerek irade, eylem ve fikir birliği yapma girişimleri çok başarılı olmadı. O çatının altına girenler bir süre sonra kendi evine gitti.
* Siz de aynı sonucu yaşamamak için faklı olarak ne yapıyorsunuz?
- Herkesin kendi evinden getirdiği donelerle, alışkanlıklarla, kulüplerle, aidiyetlerle, küçük küçük fraksiyonlarla bir araya geldiği ve dağılıp tekrar kendi evine gidebileceği zayıf ipliklerle birbirine bağlanmış bir bağ olmamalı.
* Bunun teminatı var mı?
- Bunun teminatı programa, insanların samimiyetine, birbirlerinin içerisinde erimelerine bağlı. Onlar niye yürümedi, niye herkes kendi evine döndü? Problem tüzükte de, programda da çıkmış olabilir. Problemin şurada çıkmış olması büyük bir ihtimaldir; kim yönetici olacak, kim başkan olacak, kim GYK, MYK üyeleri olacak, hangi ilde kim olacak, kim milletvekili olacak. Yani solun eski alışkanlıkları. Solun birbiriyle yarışma, birbiriyle enerji tüketme alışkanlığından dolayıdır. Öyle oldu büyük olasılıkla. Oralarda yaşamadığım için bilemiyorum ama dışarıdan gözlemlediğimiz ve çıkardığımız sonuç bu. O yürünmüş ve çıkmaz olan yolu bir daha yürümenin bir anlamı yoktur.
* ‘Yeni bir sol’ deniyor, bu kavram da eskidi…
- Ya bir davaya aşıksınızdır, yada o oluşturmakta olduğunuz bir yapıdan nemalar çıkartırsınız. Verici olmak zorundasınız. Alevilikte önemli bir kural vardır, ‘benliğe lanet olsun’ deriz. Her türlü benliğimizi eritiriz. Çağrımız budur.
‘ALEVİ IRKÇI OLMAZ’
* Alevilerin siyasi yapısı nasıldır? MHP’li Aleviler var mı?
- Teorik olarak öğretide felsefede şu vardır, Aleviler 72 millete bir nazarla bakarlar, her türlü haksızlığın, hukuksuzluğun karşısındadırlar. Irkçı, şovenist, kıyıcı değillerdir. Barışçıldırlar. Bu saydığım ana öğretinin temel ilkelerini benimsememiş insanların da yirmi milyonluk Alevi nüfusu içerisinde var olabileceğini kabul etmemiz lazım. O anlamda kimi iktidar yanlısı, kimi güçlüden yana olmaya meyil etmiş olabilirler. Bunlar çok azınlık kesimlerdir. Son yıllarda MHP, Alevilere yönelik özel bir program geliştirdi. Onların Türk, Türkmen oldukları, Oğuz boylarından geldikleri kanlarının bozulmamış olduğu gibi. O kan nasıl bir kansa… Bu şekilde kimi Alevileri etkilemeye çalışıyorlar. Biz örgütlü Alevi gücü olarak bütün bunlarla mücadele ediyoruz. MHP’ye göre Aleviler Türk ve Müslüman’dır. Ya Kürt Alevileri ne olacak? Arnavut, Arap, Bulgar Alevileri?. Alevilik bir kimlik aidiyetine bağlı değildir. Aleviliği babasından, dedesinden, annesinden öğrenmiş hiçbir Alevi ırkçı olmaz.
İKİNCİ ALEVİ MİTİNGİ İSTANBULDA
* ABF olarak, önümüzdeki dönemde neleri yapmayı planlıyorsunuz?
- Ankara mitingimizin ardından kamuoyu bu sorunun çözülmesinden yana tavır koydu. Bu kamuoyu tepkisinden olmalı ki AKP bu çalışmayı başlattı. Ama somut hiçbir adım atmadılar. Atacaklarını da beklemiyoruz. Bizim için artık evlerimize derneklerimize dönmemiz olası değil. Biz bir kez sokağa çıktık mücadelenin nerede yapılacağını anladık ve gösterdik. O mitingden bu yana örgütlülüğümüz yüzde yüz arttı. Bunu daha yukarılara taşımaya kararlıyız. Bunun için Ankara Mitingi’nin bir yenisini, daha güçlüsünü 8 Kasım’da İstanbul Kadıköy’de yapacağız. Önümüzdeki bir buçuk iki aylık süreyi bu mitinge hazırlık çalışmalarıyla geçireceğiz. Türkiye’de mağdur edilmiş kesimlere ilişkin de taleplerimiz var. Bunların içinde çok önemsediğimiz konulardan biri de Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözülmesi önerisiydi. Her platformda bu düşüncelerimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Önümüzdeki mitingde de dillendireceğimiz temel taleplerden biri de o olacaktır.
* Din dersi konusunda bir şey var mı?
- Din dersi konusunda oturma eylemlerimiz devam ediyor. Okullar açılınca belki de daha da yaygınlaşacak. İstanbul mitingine doğru giderken, bu oturma eylemlerini kampanyanın bir bölümü biçiminde düşünüyoruz. Çalışmalarımız sürecek.
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ
* Kürt sorununun çözümünde hükümet, DTP ve diğer kesimlerin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- DTP’nin tutumuyla ilgili bir şey söylemem doğru olmaz. Onlar kendi programları çerçevesinde çalışıyorlar. Bu konuda herkesin barışa hizmet etmesi lazım, bu barışın nasıl tesis edileceği ve temin edileceğini bunun en kolay en sancısız nasıl olabileceğinin yolunu yordamını yöntemini herkesin bulması ve bilmesi lazımdır. DTP de buna dahildir.
* Askeri ve siyasi operasyonlar süreci nasıl etkiler?
- Kanın aktığı yerde barış konuşulmaz. Oluşan olumlu ortamda herkes fedakarlıkla barışa hizmet eden bir dil, hareket tarzı göstermelidir. Bu işin başlangıcı için PKK elindeki silahları yere atmalıdır.
* Peki bu nasıl olacak?
- Silahı yere at deyince yere atılmıyor. Bu silahı yere attığı zaman karşılığında ne yapacağınızı göstermeniz ve bunun teminatını vermeniz lazım. Ona silahını bırakmanın koşullarını yaratman lazım. Ama Türkiye’de bu işi yalnız başına AKP çözemez daha doğrusu hükümet çözemez. Bu devlet meselesidir, ötesinde millet meselesidir. Hem devleti hem de milleti ikna etmek lazım. Kürt ve Türk analarının barışı olmadıkça bu barış olmaz.
SERCAN KAYA -ANF - ANF NEWS AGENCY - 25 Eylül 2009