Anna Maria BEYLUNİOĞLU / Radikal
Kimlik kartları, esasında devletin vatandaşını tanıması için gerekli bilgileri içeren bir belgedir. Geçmişte ırk, cinsiyet, din gibi katagoriler barındıran bu belgeler, bu katagorilerin ayrımcılığa yol açtığı gerekçesiyle zaman içinde birçok ülkede kaldırıldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) geçtiğimiz günlerde (2 Şubat 2010) Türkiye’de kimlik kartlarında bulunan din hanesi ile ilgili önemli bir karar aldı. Bir Alevi vatandaşımızın din hanesine “İslam” yerine “Alevi” yazmak isteği ile mahkemeye başvurması ve bu konudaki iç hukuk prosedürleri tüketildikten sonra AİHM’de açılan davanın sonucunda Mahkeme Türkiye’nin kimlik kartlarında bulunan din hanesinin kaldırılması gereğine hükmetti.
Bu konuda kamuoyunda çeşitli görüşler bulunmakta. Kimileri din hanesinin kaldırılmasının bir ayrımcılık unsuru olduğu ya da kimlik kartlarında bulunmasının çok da önemli olmadığı gerekçesi ile desteklerken, diğerleri hanenin kaldırılmasını bir kimliğin yokolması olarak algılamakta ve hanenin kaldırılması halinde Müslüman olunduğunun nasıl anlaşılacağını sorgulamaktalar. Geçmişteki tartışmaları izleyenler bilir, bu hanenin kalkması halinde bir ölüm durumunda defin işlemlerinde sorun yaşanacağını, ayrıca din hanesinde kimliği belirten “İslam” ifadesinin varlığının büyük önem taşıdığını belirtenler bulunuyor. Öte yandan ise din hanesinin 2006 yılından beri isteğe bağlı olarak boş bırakılabildiği ülkemizde, bir taraftan din hanesine bazı inançlar halen yazılamazken diğer taraftan özel olarak Aleviliğin yazılıp yazılamayacağı konusu etrafında bu inancın bir din mi yoksa mezhep mi olduğu tartışmaları ön plana çıkıyor.
Peki AİHM’in verdiği kararı bir kenara bırakırsak, nüfus cüzdanlarındaki din hanesi neden kaldırılmalı? Buna verilebilecek tek bir cevap var: Kimlik kartlarında din hanesinin varlığı bir ayrımcılık unsurudur.
Kimlik kartları, esasında devletin vatandaşını tanıması için gerekli bilgileri içeren bir belgedir. Geçmişte ırk, cinsiyet, din gibi katagoriler barındıran bu belgeler, bu katagorilerin ayrımcılığa yol açtığı gerekçesiyle zaman içinde birçok ülkede kaldırıldı. Din hanesinin varlığı devletin din ile bağını pekiştirerek, vatandaşlar karşısında tarafsız devlet anlayışını zedelemekle birlikte toplumu gruplara bölerek azınlık gruplar üzerinde ayrımcı muameleye yol açabiliyor.
Örneğin komşu Yunanistan’da 1940’lı yıllarda Nazi işgali sırasında din hanesinin varlığı, Yahudilerin diğer vatandaşlardan ayrıştırılmasında rol oynadı. Yeri gelmişken çoğunluğu Hristiyan olan ve Ortodoks kilisesinin büyük önem taşıdığı Yunanistan’da din hanesi kilisenin şiddetli karşı çıkışına ve Türkiye’de olduğu gibi bunu kimlik savaşına çevirmesine rağmen hükümetin kararlılığı ile -ve tabii ki Avrupa Birliği’nin baskısı ile- 2000 yılında kaldırdığını da söylemek gerekiyor
Ülkemizde ise bu konu hiçbir zaman ciddi bir tartışma konusu olmadı. 2000 yazında din hanesinin tamamen kaldırılması talebi ile meclise taşınan din öneriler sonuç bulmadı; 2006 Nisan’ında ise din hanesinin isteğe bağlı olarak boş bırakılabilmesine karar verildi. AİHM’in kararı sonucunda yeniden alevlenen tartışmaların ardında din hanesinin bir kimlik unsuru olarak algılanıyor olması olabilir. Ne de olsa Türkiye’de kimlik kartındaki din hanesi, kimlik kartlarının ilk uygulanmaya başladığı Osmanlı döneminden beri, devletin din ile arasına mesafe koymaya çalıştığı dönemlerde dahi kaldırılmayarak günümüze kadar geldi. 1914 yılında Sicilli Nufus Kanunu ile tasdiklenen din hanesinin varlığı, 1926 yılında Türk Medeni Kanunu tarafından benimsendi; 1972 yılında kanunda yapılan değişikliklere rağmen varlığını korudu.
2006 yılında alınmış olan din hanesinin boş bırakılabileceği kararının yeterli olduğunu düşünenler olabilir. Ancak bu kararın içinde yer alan “mahkeme kararı olmadığı takdirde hiçbir kayıt değiştirilemez” ibaresi farklı farklı yorumlanarak, nüfus müdürlüklerinde uzun süre farklı muamelelerin uygulanmasına yol açtı. Bugün yürürlükte olan kanunun, çıkartılan yönetmeliklerle uygulamaya başlanmasına rağmen din hanesinin içinin boş bırakılabilmesinin de bir tercih beyanı gerektirmesi ve ayrımcı unsurlar barındırmasından ötürü, din hanesinin kaldırılması gerekliliği sürüyor.
Din hanesinin kaldırılmasının sanıldığı gibi inancımızı azaltacağı ve bazı durumlarda zorluk çıkartacağı fikrine katılmak güç. Bu hanenin kaldırılması her gün yanımızda taşıdığımız kimlik kartlarında inancımızın istemimiz dışında görünür hale gelmesini önleyerek, dini ve/veya kökeni ne olursa olsun devletin vatandaşlarıyla ve vatandaşların birbirleriyle girdikleri ilişkilerin eşit bir şekilde kurulmasına büyük katkı sağlayacak.
Anna Maria Beylunioğlu: Bahçeşehir Üniversitesi Araştırma Görevlisi
Radikal / Tartışı-Yorum - 18.02.2010