Nazım BERATLI / Yeniduzen.com
"Kıbrıs Türk kültüründe medresenin, Mevlevi tekkelerinin yeri var. Ama Cem Evi yoktur. Kıbrıs Türklerinde bu yönde bir inanç olduğuna ben tarih içerisinde rastlamadım. Yani Cem Evi tarih içerisinde kurumsallaşmış olarak bulunmuyor"
Bu sözler, Din İşleri Dairesi Başkanı, sayın Suiçmez’e ait… Tabii, TC Paradigmasında, İslâm denilince bundan “Sünni İslâm” anlaşıldığı ve müftülük, diyanet gibi kurumlar da Sünniliğin ideolojik kaleleri olduğu için, sayın Suiçmez’den başka bir yaklaşım beklemek de doğru olmazdı. Ben burada, kendisine o tarihte rastlamadığı gerçeklerin bir kısmını aktarayım da tartışmaya sonra devam edelim. Sayın Suiçmez de bu arada belki tarih bilgisini biraz geliştirir.
1571’de adanın fethinden sonra, Kıbrıs’a kimlerin gönderildiği ile ilgili fermanların bir kısmını, TC Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki Osmanlı Mühimme Defterleri’nden buraya aktarıyorum:
1572 tarihli, 12 Numaralı Mühimme Defteri’nin 329-330. sayfalarında yer alan, Musul Kadısı’na yazılmış 664 sayılı ferman, Musul’da yaşayan kimi kişilerin İran’la ilişkilerinin bulunduğundan bahisle, bu dinden çıkmış sapkınların Kıbrıs’a sürülmelerini emretmektedir.
16 numaralı Mühimme Defteri’nin 270. sayfasında, 1572'de bütün Rumeli kadılarına gönderilen bir diğer fermanda, bölgede tefecilik yaparak reayanın topraklarını elinden alanların türediği, yasal faiz oranının %15'i geçemeyeceği, bunun ilân edilip, aksine davrananların Kıbrıs'a sürülmesi emredilmiştir.
26 numaralı Mühimme Defteri’nden öğrendiğimize göre, 1574 yılı içinde, Alanya'nın Morgil köyünden Mehmet ve Musa da başlarına ikiyüz medrese öğrencisi toplayarak isyan ettikleri için, Kıbrıs'a sürülmüşlerdir.
28 numaralı Mühimme Defteri’nde, 859 numaralı, Karaman Beyi’ne yazılan bir fermanda, beye kendisinin önceden yazdığı bir yazı ile “ilhad ettiğini” yani dinden çıktığını bildirdiği Kara Bey isimli zaimi Kıbrıs’a sürmesi ve zeametine de el koyması emredilmektedir. Ayni defter, 860 numaralı ferman ise Halep defterdarına hitaben, Kara Bey’in oradaki mallarına da el konulmasını emretmektedir.
Aynı defter, 374. sayfadaki 968 numaralı ferman da Çorum Beyi’ne hitaben kaleme alınmıştır. “Etrak taifesinin” (Türkler’in) “ekseri kızılbaş olmakla”, sipahiler gibi iyi atlara binip, silahlı dolaşmasının önlenmesini emretmektedir.
1576 tarihli fermanların yer aldığı 29 numaralı Mühimme Defteri’nde, Dulkadiriye Beylerbeyi’ne hitap eden 488; Basyan ve Pozyan Beği Behlül Bey’e hitap eden 489 numaralı fermanlardan sonra gelen Bozok Beyi’ne hitap eden 490 numaralı fermanda, yine Kıbrıs'a sürgünle ilgili aynı emri görüyoruz:
"Sancağımızda bulunan Rafızilerden, İran ile ilişkisi bulunanların araştırılarak tespit edilmesi... Bunların başka bir bahane ile idam olunmaları... İran ile ilişkisi bulunmayan rafizilerinse, saptandıktan sonra, Kıbrıs adasına sürülmeleri..."
Aynı 29 numaralı Mühimme Defteri’nin 217-218 sayfalarında bulunan 500 numaralı ferman ise Karaman Beylerbeyine emrediliyor ki; İran’a gidip gelerek, bölgede dinden çıkanlarla temas ettiği kesin olan Aksak Seyfettin ve akrabası, emir alınır alınmaz yakalanıp, uğursuz vücudları ortadan kaldırılsın. İran ile teması kanıtlanamayan dinden çıkmışlar ise aileleri ile birlikte yakalanıp, bir başka suçla suçlanıp, Kıbrıs’a sürülsünler.
1577 tarihli fermanların bulunduğu 30 numaralı Mühimme Defteri’ndeki 488 sayılı bir başka ferman da şöyle;
"Bozok Beylerbeyi’ne hüküm: Kızılbaşlıkla suçlanan kişilerin yazıldığı defter sureti, gönderilmişti. Bu kişiler, soruşturulsunlar. Kızılbaşlıkları gerçekse, idam edilsinler. Lâkin, yalnız ithamla kalmışlarsa, bunlar Kıbrıs'a sürülsünler."
1577'de artık padişah Sarı Selim değil, III. Murat'tır ve üst üste iki yıl ayni sancağa inatla aynı emrin gönderilmesi, 1572'de adaya yüzyıl sonuna kadar 12 bin aile göndermeyi plânlayıp, ancak 1580 aile gönderebilen Osmanlı devlet çarkının, adayı doldurmak için, bir hedef kitle bulduğunu göstermektedir.[1] Prof. Dr. Çetin Yetkin, Osmanlı'nın Kıbrıs Sürgünü esnasında kullandığı "şekavet" gerekçelerinin, tümünün Alevilikle ilgili olduğunu ileri sürmektedir.[2]
1578 yılında, 33 numaralı Mühimme Defteri’nin 204. sayfasında, 413 sayılı fermanda ise, bu kez Rum Beğlerbeğisi’ne (Bugünkü Sıvas çevresinin Osmanlı dönemindeki adıdır) denilmektedir ki:” Kızılbaşların tümünün öldürmek gerekirse çok fazla cana kıyılacağını bildirdiğinden, emrediyorum ki, bu ferman geldikten sonra, Sünni mezhebinden olmayıp mülhid ve rafizi (dinden çıkmış ve sapkın) olan Kızılbaşların evleri ve barklarıyla alâkalarını kesip, yanlarına hisar erlerini de koşup, Kıbrıs Adası’na sürgün et; yalnız halifelerini idam et!”
35 numaralı Mühimme Defteri’nde, konu takip ediliyor. 366. sayfadaki, 931 numaralı fermanda, Rum Beğlerbeğisi’ne padişah soruyor: “ Sana Kızılbaşları Kıbrıs’a sürgün edip, halifelerini de idam etmen için emir verilmişti, bu arada Şark Seferi’ne çıkıtığım için ilgilenemedim. Şeri defterler aynen gönderildi diye bildirmişsin. Şimdi bu emir geldikten sonra, adı geçenler dinden çıkmış ve sapkınsalar, haklarından gelip reayaya zarar vermekten sakın.”
42 numaralı Mühimme Defteri’nde yer alan 781 sayılı fermanda ise Beyşehir Beyi ve Seydişehir Kadısı’na bir emir gönderiliyor. Bu emirde, Hüseyin adında birisinin karısını namahremden saklamadığı ve kendisinin de kadınlarla açıkca toplanıp sohbet ettiği, uyarıldığı zaman da kendisinin önceden Kıbrıs’a sürülmüş bulunan Muharrem için “şeyhimizdir, bizim yolumuz budur” dediğinin öğrenildiği belirtilip; “gereğinin yapılması” istenmektedir.
64 numaralı Mühimme Defteri'nin, 156. sayfasında yer alan bir başka fermanda da, 1587 yılında Hamit Sancağı'nda ortaya çıkan "Eşkıya ve suhte taifesinin Müslümanlara salgın salıp (vergi alıp), ev bastığı, köy basıp, imamın oğlunu kaçırdıkları, otuziki kişiyi katlettikleri bildirildikten sonra, bunların görüldüğü yerde katledilmeleri ve akrabalarının da Kıbrıs'a sürülmesi emredilmektedir. Buradaki asilerin hareket tarzı da Çetin Yetkin'e hak verdirecek biçimdedir. (1587 yılı olayları ile ilgili anmadan geçemeyeceğimiz bir nokta: O yıl isyan edenlerin arasında, Kara Hacı diye çok ünlü bir elebaşı vardır. Bugün Mesarya köylerinde kapı çalındığı zaman "Kim o" sorusuna verilen istihza yüklü yanıt: "Kara Hacı..." dır! Halkın belleğinde yaşayan, kim olduğu unutulmuş bir Celali Şefin adı anlamsız mı? Mesaryalıların ataları, demek ki Kara Hacı'yı tanıyıp, korkulan bir isim olduğunu biliyorlarmış. Demek ki o sürgün yapılmış ve gelenler, Mesarya'ya yerleştirilmiş.)
Ahmet Refik’in Anadolu’da Türk Aşiretleri isimli çalışmasında, yayınlanmış bir fermana göre; Kütahya’ya “tabi” Akkeçili Yörüklerinden bir kısmının, içerde kadınlar varken hamamı basıp, kadınları kaldırmaya kalktıkları ve o esnada Rodos’tan dönmekte olan padişahın çavuşlarından Derviş Çavuş kendilerine müdahele etmeye kalkınca da “muhkem” dövüp, yaraladıkları anlatılarak, bunların “evlâd ve âyalleri ile” Kıbrıs’a sürülmeleri emredilmektedir.[3]
Daha da var… Bunlar kim? 16.yy Anadolu’sunu bilen biri çıkar da bunlar sünnidir derse, alnını karışlarım! Ha, cehalet başka tabii…
DİPNOTLAR:
[1] Z.kr. Rıza Zelyut. Özkaynaklarına Göre Alevilik. s.272
[2] Ç. Yetkin, Türk Halk Hareketleri ve Devrimleri Tarihi s.120
[3] Ahmet Refik. Anadolu’da Türk Aşiretleri. S.15-16
Nazım BERATLI
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy50347 = 'beratli' + '@';
addy50347 = addy50347 + 'yahoo' + '.' + 'com';
var addy_text50347 = 'beratli' + '@' + 'yahoo' + '.' + 'com';
( '' );
50347 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
KAYNAK : Yeniduzen.com - 08.08.2009