Son aylarda halkın temel ihtiyaç maddelerine birbiri ardına yapılan zamlar, dünya ekonomisiyle paralel olarak piyasalarda yaşanan çalkantı ve daha da önemlisi yurttaşlarımızın sağlık ve güvenli gelecek hakkını tamamen elinden alacak SSGSS yasasıyla ilgili Meclis görüşmeleri yapılırken adeta önceden planlanmış gibi “türban” tartışması gündeme taşındı.
Başbakan Erdoğan’ın “Türban Siyasal Simge olsa ne olur” diye fitillediği tartışma, MHP tarafından da desteklenerek alelacele TBMM’nin en öncelikli gündemi haline getirildi. Gelişmelerin en trajikomik tarafı, MHP ve AKP gibi iki partinin “Türban”ı, “demokrasi ve din ve vicdan hürriyeti” adına savunduklarını iddia etmeleridir. Bugüne kadar ülkemizdeki her türden fikir, ifade, örgütlenme, kültür, inanç ve ibadet özgürlüğünün, kültürel, kimliksel ve inançsal çoğulculuk karşısında yer alan bu iki partinin bugün “özgürlükleri” türbana sıkıştırarak ele almaları doğru değildir.
AKP ve MHP ille de gerçek anlamda Din ve Vicdan Hürriyeti’nden taraf olacaklarsa öncelikle ülkemizdeki çok kültürlü, çok kimlikli, çok inançlı yapıyı koruyup geliştirecek politikaları hayata geçirmelidir. Gerçek anlamda özgürlükçü bir laiklik benimsenmeden, devletin her türden inanç, mezhep ve inançsızlık karşısında eşit mesafede olması sağlanmadan atılacak adımlar, tüm toplumu kapsamayacak, toplumsal çatışmayı artıracak ve belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet edecektir. Yıllardır dile getirilen “zorunlu din derslerinin kaldırılması”, “tek bir mezhebin sözcüsü konumundaki Diyanet İşleri Başkanlığının durumunun gözden geçirilmesi”, “Alevilerin taleplerinin karşılanması” gibi konuları göz ardı ederek, toplumsal yaşamın dini referanslara göre belirlenmesini engelleyecek tedbirler alınmadan, “din ve vicdan hürriyeti”nden bahsetmek mümkün değildir.
AKP’nin tayin ettiği YÖK Başkanı “Tüm Üniversiteler paralı olsun, parasını veren Üniversite’de okuyabilsin” derken, türbanı “eğitim hakkı” üzerinden tartıştırmak tam anlamıyla bir tutarsızlıktır.
Gelinen aşamada “Türban” tartışmalarının eriştiği nokta, AKP Hükümetinin “Yeni Anayasa” konusundaki tavrı açısından da düşündürücüdür. Anlaşılan o ki, AKP, “Yeni Anayasa”yı toplumun bütününü kapsayacak bir özgürleşme ve demokratikleşme projesi olarak görmemektedir. Anayasa tartışmalarını ve daha da genel olarak özgürlük ve demokrasi tartışmalarını “türban”a indirgeyen bir anlayış ve tutum kabul edilemez.
Kamuoyunu türban meselesi etrafında oyalanmak yerine, sorunlara kalıcı, bütünlüklü ve ülkemizde yaşayan tüm kesimlerin beklentilerine karşılık verecek çözümler bulma yoluna gitmelidir. KESK, kurulduğu günden bu yana, aklın özgürleşmesini sağlayacak gerçek bir laikliği savunagelmiştir.
Buradan bir kez daha “Özgür, demokratik, laik ve eşitlikçi bir Anayasa” çağrımızı yineliyoruz. Özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik, bağımsız, laik ve çoğulcu bir ülke yaratabilmek için gelin, Türkiye’nin tüm meselelerini, toplumun tüm örgütlü kesimleriyle birlikte tartışarak, birbirimizi ikna ederek, birarada yaşam kültürünü esas alarak bütünlüklü olarak Yeni Anayasa hazırlıkları içerisinde ele alalım.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK)
AHA - 30 Ocak 2008 - http://www.kesk.org.tr/