Liberal yorumcular kararlı: AKP artık daha da güçlenir. AKP yöneticileri de bundan sonraki seçimde yüzde 80’le geleceklerinden emin. Sosyal demokratımsılar davanın AKP’nin ekmeğine yağ süreceğinden kaygılı... Yine mağduru oynayacak, yine “zulüm” edebiyatı yapacaklar. Öyle ki, sürecin AKP’nin önündeki son engelleri ortadan kaldıracağı, giderek herkesin ortak kanaatine dönüşüyor. Urfa’da Erdoğan’ın “bazılarının bir zil takıp oynamadığı kaldı” dediğine bakmayın, zil sesleri daha çok AKP cenahından geliyor.
Bu kadar basit mi? Şimdiye kadar tutan mağdur ve mazlum görüntüsü yine Erdoğan’ı güçlendirecek mi?
Bu kadar basit değil ve zaten Erdoğan uzun süredir mağdur ve mazlumu oynamıyor, bugün hiç! AKP’liler savaş ilan etmiş gözüküyorlar, arada son derece saldırgan demeçler verip başsavcıyı tehdit ediyorlar.
Milletin iradesine karşı konamaz islamcıların, böyle demokrasi olur mu liberallerin sözü. Bazıları iç savaş çağrısı yapıyor, daha “uzlaşmacı” olanlar “bu işi şimdi kökten bitirelim” diyorlar.
Bu nasıl mağduriyet? Ve eğer AKP dava sürecinin kendine yazacağından bu kadar eminse, Erdoğan neden ağzından köpük saçarak konuşuyor?
Mümkündür, bu süreç, hem de fazla beklemeksizin, AKP’nin önünü daha da açan bir seyir izleyebilir ve Erdoğan ile arkadaşları rahatlayabilir. Mümkündür, çünkü “milli irade” ve “demokrasi”yi geçin, “piyasa” kaygısı ağır basmaktadır, emperyalist ülkelerden gelen mesajlar da bu kez AKP lehine daha dengesizdir.
Başsavcı ve onun arkasındakiler bu baskıya direnebilirler mi?
Soru buysa, yanıt da açık olmalı: Direnemezler. Sistemin mantığı buna aykırı...
Lakin, başka bir soru daha büyük önemdedir: Bu davayla birlikte, sistem yoluna sakin sakin devam edecek midir? Aynı açıklıkla söyleyelim, edemez.
Devletin çözülme süreci en kontrolsüz ve en kritik evresine girmiştir. Bu davanın kadük hale getirilmesi, boşa çıkarılması, sistem açısından, “AKP’yi kapatırlarsa bu ülkeyi idare edecek kimse kalmaz ki” çekincesinden daha önemsiz değildir. Şu anda, “demokrasimiz yerlerde sürünüyor” diye yakınanların bir bölümünün sistemin sübaplarından olan yargının yerlerde sürünmesinden de şikayetçi olacakları açıktır. Çünkü bu davanın açılması kadar, iddiaların reddedilmesi ya da davanın kendisinin boşa çıkarılması da absürd olacaktır.
Türkiye tarafları henüz netleşmemiş bir hesaplaşmaya doğru gitmektedir.
Davayı “demokrasi”ye karşı yeni bir asker hamlesi olarak görenler şimdlik “sağlam” durmaktadırlar ancak demokrasi adına AKP’ye arka çıkmanın ne kadar zor olduğunu “demokrasi cephesi”nin en militan unsurlarından Ufuk Uras bile görmektedir. Öte tarafta, davanın açılması ile birlikte yaşanacak krizi ordunun istikrar adına dinciliği ve yükselme eğilimi içine giren işçi hareketini ve yine solu hep birlikte derdest edecek bir darbeyle nihayete erdirmesi de büsbütün olanaksız olmasa bile, son derece güçtür. Türkiye’de dinci gericiliğin elde ettiği mevziler hafife alınmamalıdır. Ama güçlükler burada bitmemektedir, dinci gericilik bahane gösterilerek atılacak bir adımda taraflaşmanın nasıl gerçekleşeceğini ve bu taraflaşmanın içinin nasıl dolacağını Genelkurmay bir yerden sonra belirleyemez.
Bu koşullarda cesaret, yaratıcılık ve ideolojik tutarlılık sol için yaşamsaldır.
AKP ile yan yana durmanın bir gerekçesi olabilir mi?
Demokrasiyi korumak? Hangi demokrasi? AKP’nin bir demokratikleşme projesi olduğunu herhalde söylemeyeceğiz. Piyasacı terörü, Amerikancılığı, yobazlığı önemsemiyorsanız açın islamcı basını, işçi sınıfına karşı, sola karşı nasıl faşizan yaklaşımlar içinde olduklarına bir bakın! Eğer, Türkiye burjuva devriminin tarihsel kazanımları sizi hiç ilgilendirmiyorsa....
Hukuka saygı?.. Savcı politik davranmış olabilir, zaten genellikle öyle davranılır. Bununla birlikte dava ne kadar politikse, davayı temelsiz olmakla itham etmek de o kadar politiktir. Kaldı ki, Başsavcının iddianamesi hukuken pek de yabana atılamayacak kanıtlarla doludur.
Devlete karşı sivil toplumu desteklemek için AKP’den yana saf tutmayı önerenlere ise AKP’nin de başından beri ama şimdilerde fazlasıyla “devlet” olduğunu hatırlatmak gerekiyor.
Başsavcı ve arkasındaki güçler... Onlarla yan yana durmanın bir gerekçesi olabilir mi? Böyle bir gücün olup olmadığı henüz tartışmalıyken, yapılması gereken kenara çekilmek değil, AKP’ye ve onun piyasacı, Amerikancı, gerici politikalarına karşı net bir konumlanış içine girmektir. İşçi sınıfına ve devrimcilere yönelecek yeni bir darbe olasılığına karşı da en güçlü barikat bu şekilde kurulacaktır. Yok, meşruiyet tartışması yapılacaksa, nasıl Danıştay’ın zaman zaman özelleştirmelere karşı almış olduğu kararlar Unakıtan ve şurekasının satıcılıklarına göre işçi sınıfı nezdinde daha meşruysa, Başsavcının açtığı dava da AKP iktidarından çok daha fazla meşrudur.
Kemal Okuyan
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy23389 = 'kokuyan' + '@';
addy23389 = addy23389 + 'sol' + '.' + 'org' + '.' + 'tr';
var addy_text23389 = 'kokuyan' + '@' + 'sol' + '.' + 'org' + '.' + 'tr';
( '' );
23389 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
SOL GÜNLÜK SİYASİ GAZETE - 17 Mart 2008, Pazartesi