Madımak Oteli 2 Temmuz 1993’te gericiler tarafından ateşe verildi. 16 yıl önceki katliamda 33 aydın ve 2 otel görevlisi yaşamını yitirdi.
Aralarında dönemin RP’li Belediye Meclisi üyesi Erçakmak’ın da olduğu 9 firari sanık hâlâ yakalanamadı
Madımak Oteli’nde yaşamını yitiren Hasret Gültekin’in eşi Yeter Gültekin, “Bu katliam tıpkı Maraş ve Çorum olayları gibi soykırımdı” dedi.
Sıvas’ta Madımak Oteli’nde 2 Temmuz 1993’te 33 aydın ve 2 otel görevlisinin gericiler tarafından yakılarak öldürülmesinin üzerinden 16 yıl geçti. Aradan geçen 16 yılda Madımak Oteli’nin müze olması istemi henüz gerçekleştirilemedi, katliam sonrası olayları kışkırttığı açıklanan dönemin Refah Partisi (RP) Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak da yakalanmadı. Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Başkanı Turgut Öker, “Madımak katliamını, Türkiye’nin laik yapısına karşı oynanan oyunların göstergesi” olarak değerlendirdi.
Madımak Oteli’nde yaşanan katliamın yıldönümünde, yaşamını yitirenlerin yakınları ve olayın tanıkları ile konuştuk. Sıvas katliamında yaşamını yitiren ozan Hasret Gültekin’in eşi Yeter Gültekin, Sivas olaylarının 1980 sonrası irticayı hortlatıp bir yerlere varmak isteyenlerin senaryosu olduğuna dikkat çekerek “Bu katliam da tıpkı Maraş ve Çorum olayları gibi soykırımdı. Öğrenciler ya da işçiler bir araya geldiğinde tazyikli su ile dağıtanlar, havaya ateş dahi etmeden katliamı izlediler. Dönemin Sıvas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu, ‘Gazanız mübarek olsun. Kentinize sahip çıktınız’ dedi. Ben ve Hasret Sıvas’ta doğduk. Sıvas niye katillerin kenti olsun ki” dedi. Sıvas katliamının olduğu yıl oğlu Hasret Roni’ye hamile olduğunu anlatan Yeter Gültekin, katliam sonrasında yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Katliamdan sonra çok kötü ve ağır bir süreç yaşadık. Hasret’i toprağa verdikten sonra paramızla ambulans dahi bulamadık. Ankara’dan helikopter ambulans ayarlanıyordu. İsteyen kişinin biz olduğunu öğrendikten sonra yollamadılar. Kayseri’de parasını ödediğimiz ambulans iptal edildi. Daha sonra Ziya Halis ve orada yaşayan tanıdıklarımızın baskısıyla bir ambulans geldi. 6 saatlik yolu 12 saatte giderek Ankara’ya geldik. Ankara’da beni istediğim yere götüremeyeceklerini ve Etlik doğumevine ya da başka hastaneye götüreceklerini söylediler. Biz ısrarla havalimanına gitmek isteyince götürmek zorunda kaldılar. Bu sefer de havalimanında uçağa almadılar. Zorla Almanya’ya döndüm. Bu süreçten dolayı oğlum 3 ay erken dünyaya geldi.”
Sıvas olayları yaşandığında 16 yaşında lise öğrencisi olan şair Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan, “Babam, Sıvas’a gittiğinde gerginlikler olacağını biliyorduk. Ama büyük çaplı bir olay olacağını tahmin etmiyorduk. Babam 2 Temmuz günü sabah 11.00’de beni aradı ve bir gerginlik olduğunu söyledi. Cumartesi ve pazar günü otelde kalmak istemediğini söyledi. Aslında babamın sesinin rengi pek iyi gelmiyordu” dedi.
‘Yiğitçe direniyordu’
Olayların yakın tanığı olan ve Aziz Nesin’in yanında yer alan araştırmacı yazar Lütfi Kaleli, etkinliğin ilk gününün sakin geçtiğini ancak daha sonra yerel gazetelerin ve kentte dağıtılan bildirilerin etkisiyle kentin gerildiğini anlatarak “Olayların olduğu gün, biz Cumhuriyet lokantasında yemek yiyorduk. O sırada insanlar kent merkezinde toplanmaya başladı. Otele girdiğimizde ‘Cumhuriyet Sıvas’ta kuruldu. Sıvas’ta yıkılacak’, ‘Şeriat gelecek, tüm baskılar bitecek’ sloganları atılıyordu” dedi. Kalabalığın yola dökülen taşlarla otele saldırdığını belirten Kaleli, Aziz Nesin ile yaşadıkları dehşet anlarını şöyle anlattı:
“Ben ve Aziz Nesin otelde 4. katta tek yataklı, penceresi olmayan bir odadaydık. Odanın içerisine dumanlar dolmaya başladı ve bizim oksijenimiz tükendi. Merdiven boşluğundan çığlıklar geliyordu. Aziz Nesin ‘Ne yapacağız’ dedi. ‘Teslimiyetçi bir şekilde galiba öleceğiz ağabey’ dedim. ‘Beni bu alçaklara kötü ceset olarak göstermemek için şu yatağa yatır’ dedi. Ölüm aşamasında bile yiğitçe bir ceset bırakmak için direniyordu. ‘Ağabey dışarı çıkabilir yan odaya geçersek kurtulabiliriz’, dedim. Onun üzerine Aziz Nesin ile kapıya yöneldik. Otelin ilerisinde itfaiye arabası duruyor ve yangını söndürmek için mücadele etmiyordu. Ben dedim ki: ‘İtfaiye arabasını yollayın bizi alın.’ Birisi emir verdi ve itfaiye arabası merdiveni uzattı. O sırada birisi Aziz Nesin’i tanıdı, ‘Esas ölecek hayvan o. Ölmemiş onu öldürün’ diye bağırdı. Tam arabanın üzerine geldiğimizde itfaiye eri Aziz Nesin’i bileğinden tutarak aşağı attı. Aziz Nesin şans eseri merdiven basamaklarını eliyle yakaladı. Bu sırada 3 kişi yanağına, çenesine, ağız ve burnuna vurdular ve ağzı kan içinde kaldı.”
‘Katliamı şeriatçılar yaptı’
Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) Başkanı Turgut Öker, Sivas katliamının ardından 16 yıl geçtiğini anımsatarak “Madımak katliamı Türkiye’nin laik yapısına karşı oynanan oyunların göstergesidir. Sıvas’ta 35 aydının katledilmesi 8 saat boyunca izlendi. Katliamı gerçekleştiren 10 bin kişinin yanında devletin de parmağının olduğunu düşünüyorum. Katliam şeriatçılar eliyle yapıldı” dedi.
Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Derneği Başkanı Tekin Özdil, geçmişte yaşanan Sıvas, Çorum, Gazi ve Maraş olaylarının yanı sıra Abdi İpekçi, Uğur Mumcu gibi aydınlara yönelik saldırıların faillerinin bulunmadığını belirterek “Yaşananlar, devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan her insanın devlete bakış açısında ciddi bir rahatsızlık yaratmıştır” dedi.
İfadesi bile alınamadı
Sıvas’ta 35 kişinin hayatını kaybettiği katliamın üzerinden 16 yıl geçmesine karşın aralarında katliamın kilit ismi dönemin Refah Partili Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak’ın da olduğu 9 firari sanık hâlâ yakalanamadı. Diğer firari sanıkların katliamdan sonra yakalanıp ifadeleri alındıktan sonra tutuksuz yargılandıkları aşamada kaçmış olmalarına rağmen, Erçakmak bugüne kadar ifadesi alınamayan tek firari sanık olarak dikkat çekiyor. Katliam sırasında diğer sanıkları kışkırttığı iddia edilen Cafer Erçakmak, saldırganların hedefi olan Aziz Nesin’e itfaiye merdiveni ile Madımak Oteli’nden kurtarılırken saldırmış ve tartaklamıştı. Erçakmak’ın katliamdan hemen sonra İsviçre’ye kaçtığı iddia edilmiş, ancak bu bilgi teyit edilememişti.
CİHAN ORUÇOĞLU/ALİ AÇAR
Cumhuriyet - 30.06.2009