25 Ocak gecesi Atina sokaklarında tedirgin bir mutluluk vardı. ‘İtibar, Adalet ve Demokrasi’ sloganları eşliğinde binlerce insan Üniversite Meydanına doğru yürüyüşe geçti. Bir aktivisitin deyişi ile ‘yıllarca aldatılan ve sonunda demokrasiye ulaşan’ halk Alexis Tsipras’ın balkon konuşmasını bekliyordu. Yaşlı bir kadın ‘sonunda biz kazandık’ diye bağırıyordu. Seçim stantlarından Üniversite Meydanı'na uzanan kalabalık arka fonda Leonard Cohen’den, Pink Floyd’a, Çav Bella’dan İspanya İç Savaşının Cumhuriyetçi marşlarından, Yunan halk müziğine uzayan müzik skalasında dans ediyor, slogan atıyor, birbirlerine sarılıyordu. Zafer ufuktaydı, bekleniyordu. Kitleyi ortaklaştıran en önemli cümle ise ‘umut kazandı’ oldu. Bir sürü genç, yaşlı Yunanlı umut kazandı diye haykırıyordu. Alanda barış bayrakları, kızıl ve mor bayraklar, örgüt bayrakları ve Yunan bayrağı dalgalanıyordu.
Yunanistan'da dün yapılan seçimlerin galibi SYRIZA (Radikal Sol Koalisyon) oldu. Beklenen zaferde SYRIZA, seçimler sonucunda parlamentoda tek başına iktidar olması için 151 koltuğa ihtiyaç duyarken iki eksik ile149 sandalye kazandı. Kitleler mutluydu ama sorunun Syriza’dan da büyük olduğunun farkındaydılar. Fakat hemfikir oldukları konu SYRIZA’nın zaferinin tam anlamıyla bir başarı hikayesi olmasıydı.
SYRIZA’nın temeli 2004 yılında bir çatı örgüt olarak oluşturulan sol koalisyona dayanıyordu. 2004 yılında oluşan sol koalisyonun yüzde 3 lük oy oranın ardından on yıl içindeki bu ani yükselişi ve partileştikten 3 yıl sonraki zaferi kuşkusuz çarpıcı bir başarı, kitlelerin deyişi ile ‘umudun somutlaşması’ oldu.
Umutsuzluktan kaçış
Umutsuzluktan kaçış SYRIZA’nın büyümesinin ön koşulu olmuştu. Seçimlerde de umudun yanında en çok kullanıldığı kelime onur oldu. Tsipras bir çok konuşmasında “ulusun aşağılanmasına son vermeleri, kendilerini tek başına iktidara taşımaları” çağrısı yaptı[1]. SYRIZA’nın iktidara adım adım yaklaşması 2008’in karamsar tablosu, kemer sıkma politikalarına karşı oluşan direnç ve yolsuz siyasetçilere karşı başkaldırı ile şekillendi. Koalisyonun 2008 Krizinden bir yıl sonra yapılan genel seçimlerinde %5’e çıkan oy oranı, Mayıs 2012’de yüzde 17’ye yükseldi [2].
Seçimlerin heyecanın bir başka nedeni ise SYRIZA’nın ‘yeni’ bir parti olmasından geliyordu. ‘Yeni’ sosyal hareketler geleneğinden gelen SYRIZA Tahrir’den, Indignados’a (Öfkeliler), Ocuppy’a uzanan küresel dayanışma ağının bir parçası olarak görüldü ve tabi ki küresel dayanışma ağının de ilk büyük başarısı olarak algılandı. Geçen hafta Tsipras’ın Podemos’un lideri Pablo Iglesias ile birlikte kürsüye çıkması küresel dayanışmanın sembolleştiği anlar arasına girdi. SYRIZA’nın zaferi Avrupa’daki ekonomik ve politik konsensusa karşı bu yeni ayaklanma kültürünün ilk büyük kazanımı oldu.
Bir önemli konu ise SYRIZA hükümetinin uluslararası finans kuruluşları ve AB ile nasıl ilişki kuracağı üzerine idi. Syriza öfkeyle birlikte büyüyen, aşağıdan gelişen bir sokak hareketiydi. Bir çok seçmenine göre SYRIZA antiemperyalist bir hareket idi ve iktidara gelir gelmez egemen Avrupa ülkelerine ve finans kuruluşlarına karşı gereken radikal adımları atacaktı. Fakat SYRIZA iktidara adım adım yaklaşırken talepleri ve söylemleri de gittikçe yumuşadı. Guardian’dan Ian Traynor’a göre SYRIZA, ‘Avrupa'daki mevkidaşlarının (radikal sol) aksine Avrupa Birliği'ne karşı çıkmıyor’[3]. Partinin son açıklaması tekrar müzakere sürecine girip AB ile ne çatışmaya gireceklerini ne de boyun eğecekleri yönünde.
Aynı zamanda Eylül ayında ilan edilen “Selanik Programı”[4] ileSYRIZA ücretsiz elektrik ve ısıtma, banka borçlarında indirim-silinme ve uzun-süreli işsizler için ücretsiz toplu taşıma vaatlerinde bulundu. Daha önce öne çıkan bankaların ve finans sektörünün kamulaştırılması konusunun en güncel programında ele alınmaması bu konunun rafa kaldırıldığı gösteriyor. Bunun yanında SYRIZA ‘Kalkınma Planı’nda asgari ücreti 751 avroya çıkartmayı vaat etti ve vergi yükünün reel sektöre kaydırmayı planladı. Kalkınma planı öncelikle işsizliğe çözüm arıyor fakat küçülen ve likidite ihtiyacı olan bu ekonomik atmosferde Syriza’nın eski sözlerinde ne kadar duracağı belirsiz.
Yunanistan’ın Lula’sı?
Tsipras zaman içinde Brezilya’da aynı taleplerle iktidara gelen popülist lider Lula da Silva’ya benzeyebilir ama Yunanistan’ın mevcut durumu, partinin örgütlenme ve büyüme dinamikleri aşağıdan gelen basıncın siyaseti oldukça etkileyeceğini gösteriyor.
‘Solcuların’ popülist bakanlara dönüşmesinin yaratacağı huzursuzluğu SYRIZA göze alabilir mi?
Seçmenleri SYRIZA’ya güvendiği kadar onu kontrol edeceğini, kendi iradelerinin ve taleplerinin sonuna kadar arkasında olacaklarını söylüyorlar. SYRIZA’dan çok değişimin gerekliliğine inanıyorlar ve değişimin mimarını aşağıdan kendilerinin örgütlediklerini de söylüyor. SYRIZA’yı yukarıdan ulaşılamaz bir parti olarak değil, mimarı oldukları, tuğlalarını beraber koydukları, aynı çatı altında yaşadıkları bir ev olarak nitelendiriyorlar. Bu yüzden en çok dillendirdikleri sloganın ‘Halk iktidara’ olduğunu söylüyorlar. Hata yapma ve öğrenme payını da söylemlerine ekliyorlar ve ekliyorlar; ‘bu kesinlikle yeni bir çağ, yeni bir siyaset anlayışı’. Şimdi ise katı bir program ve manzaradan yoksun olan zaferin ardında neler olacağı belirsiz. Fakat kemer sıkma politikalarının mağdurlarının talepleri radikal ve kaçınılmaz. Aynı zamanda da elitler de tedirgin. SYRIZA’nın bu dinamiklere nasıl cevap vereceğini hep birlikte göreceğiz. (BZ/HK)
* Begüm Zorlu, Sabancı Üniversitesi Çatışma Çözümü Bölümü yüksek lisans öğrencisi.
[1] ‘Seçimler pazar günü: Yunanistan'da rüzgâr soldan esiyor’, Marksist.org, 23 Ocak 2015.
[2] Özbey, Hazal, ‘SYRIZA ‘solladı’ geliyor: 9 Soruda Yunanistan’da erken seçim…’, Diken, 23 Ocak 2015
[3] Guardian: Berlin'e karşı Yunan halkının zaferi, BBC Türkçe, 26 0cak 2015.
[4] Benlisoy, Foti, SYRIZA ve ‘sol hükümet’: İmkân ve kısıtlar, Evrensel, 25 Ocak 2015.
* Fotoğraf: Ayhan Mehmet - Atina/AA