İstirahatgâh

İstirahatgâhFehmi SALIK“Dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün kazandırdığı yarardan daha fazla olursa, o...

İstirahatgâh

Fehmi SALIK

“Dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün kazandırdığı yarardan daha fazla olursa, o ülke batar.”
                                   -Monteskiyö-

Başlığı okurken zorlandığınızı biliyorum. Dil, ağızda sağlıklı dönmüyor; sürçüyor, tökezliyor.

Yukarıdaki sözcüğün patenti, TOKİ başkanlığından istifa edip AKP' den milletvekilliğine soyunan birine özgüdür. Adam, başında bulunduğu kurumdan ayrılırken şunları söylemiş:

Çok yoruldum. Bundan sonra milletvekili olup biraz istirahat edeceğim.”

‘İstirahat’ sözcüğü, sözlüklerde  “dinlenme, rahat etme”  diye açıklanır. Farsça olan bu sözcüğün sonuna gelen  ‘gâh’  eki, sözcüğe  ‘yer’  anlamı katmış ve sözcüğün  “dinlenen yer" , ya da  "rahat edilen yer”  anlamına gelmesini sağlamıştır.

Demek TOKİ eski başkanı, Millet Meclisi’ni  “dinlenecek bir yer” olarak görmektedir. Bir bakıma adam, doğruyu söylüyor. İsterseniz düşünün şöyle bir: Seçildikleri süreç içinde 550 milletvekilinin kaçı, ülke sorunları için, ya da seçildiği bölgenin sorunları için önerge vermiş, ya da Meclis kürsüsünde bu sorunları dile getirmiştir? Tüm partilerden 50 kişiye zor ulaşır bu sayı; o da aynı yüzleri görürüz hep; aynı dilleri dinleriz. Peki, arta kalan bu 500 kişi ne yapar? Hemen söyleyeyim: TOKİ eski başkanının göz koyduğu işi…
      
Zaman zaman Meclis Genel Kurullarında kürsüde konuşan bir milletvekilinin boş salona seslendiğini görmüyor muyuz? Bazen de kendilerini rehavete kaptırıp tatlı tatlı kestirenlerin horlamalarını işitmiyor muyuz? Ancak bazılarının haklarını da yememek lâzım: Arada bir içlerinden birilerinin, Meclis kürsüsü önünde  “Bırakın beni ulan”  diye nara atıp yumruğunu diğer partili milletvekillerinin suratına indirmeye çalıştığına da yakından tanık olmuyoruz.
      
Yıllar önce  “tek devre”  milletvekilliği yapan bir arkadaşım anlatmıştı:
       
"Bu mesleğin tadı başkadır. Göğsünüze takılan o milletvekili rozeti, her kapının anahtarı olur sizin için. Devlet dairelerine kapıları vurmadan girebilirsiniz. Daha önceleri bir müdürün, genel müdürün kapıları önünde beş dakika görüşebilmek için saatlerce beklediğimi anımsarım. Şimdi öyle mi ya? Benden önce içeri giren unvanım, adamı ayağa kaldırıp hazır ola geçirtiyor. Trafikte öncelik; uçakta, yabancı ülkelerde ayrımcılık; en önemlisi de şu  “dokunulmazlık”. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Hele hele iktidar partisi milletvekili oldun mu değme ağanın keyfine artık…"

Ben de onu şöyle yanıtlamıştım:

“Yani üç evlek bostan, yan gel yat Osman…”
    
Bunlar ve benzeri düşüncelerdir ki insanları bu rozeti takmak için seferber ediyor. Görmüyor musunuz adam, bir dönem karısını bu çatının altına gönderiyor; sonra da  “Sen çekil, biraz da ben o rozeti takayım”  diyor. Ülkemiz, eski Osmanlı hanedanı gibi: babanın yerine oğul, eşin yerine eş…
      
İşittiğimize, okuduğumuza, tanık olduğumuza göre bugünkü milletvekillerimizin arasında “yüzlercesinin yolsuzluk dosyaları” var. Yani bir hayli milletvekilimiz  “sabıkalı”…
      
Seçim yaklaştı; eli kulağında. Bu güzel kavram, demokrasinin  “olamazsa olmazları”ndan; demokrasiyi tanımlayan öğelerin başında gelir. Seçime bir diyeceğim yok. Keşke uygar ülkelerdeki gibi bizde de o ayarda bir seçim yapılabilse. Seçime giderken taşıdığımız torbanın içine konanlar, demokratik bir yöntem sonucu oraya konmuş değiller. Ülkemizdeki parti başkanlarının çoğu, birer şah; birer padişah. Önce onların iki dudağı belirliyor bu torbanın içindekileri. Bunların seçiminde halkın özgür istencinin bir etkisi yok.
       
M. Duverger  adlı bir düşünür, yıllar önce yazdığı  ‘Siyasi Partiler’  adlı yapıtının son bölümünde, sanki bizim bugünkü partilerimizin bir fotoğrafını çekip sunmuş bize:
      
Artan merkeziyet, üyelerin liderler üzerindeki etkisini git gide azaltırken, liderlerin üyeler üzerindeki etkisini güçlendirmektedir. Üyeler arasında disiplin, hem maddi araçlarla, hem ondan da büyük bir propaganda ve ikna çabasıyla pekiştirilmektedir. Bu çaba, üyeleri, partiyi ve liderlerini yüceltmeye ve bunların yanılmazlıklarına inanmaya itmekte, eleştirici tutumun yerini bir tapma duygusu almaktadır. Parlamento üyeleri de, kendilerini parti liderlerinin emrindeki oy makinelerine dönüştüren bir itaate zorlamaktadır. Böylece ortaya çıkan bu kapalı, disiplinli mekanikleşmiş organizmalara bu monolitik partilerin yapısı, dıştan bakıldığında bir ordununkini andırmaktadır.”
      
Siz bu fotoğrafı renklendirebilirsiniz de…
      
Gerçek bu değil mi şimdi?
      
Bizdeki seçim sistemine göre, seçim gününden üç ay önce yasa gereğince Adalet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanlarının görevlerinden ayrılmaları, yerlerine bağımsız kişilerin getirilmeleri gerekiyor. Bu seçim öncesi de böyle oldu. Ama gelin görün ki ayrılan bakanların yerlerine bağımsızlar değil de, her bakanın kendi müsteşarı atandı. Şimdi bunların yansızlığına kim inanabilir? Hatta bu atanan müsteşarlardan biri, görevin devir/teslimi anında, anasından zorla ayrılan bir bebek gibi hüngür hüngür ağladı. Bütün bunlara tanık oldukça, az önce bizlere bir fotoğraf sunan o yabancıya hak vermek zorunda kalıyor insan.

TOKİ eski başkanının bir tümcesi, nereden nereye alıp götürdü beni. Ama insanlar, Meclis’e girmeyi sadece dinlenmek için yeğlemiyorlar. En çok da bir  “korunak” , bir  “kurtuluş zırhı”  olarak bu çatının altında bulunmak istiyorlar. Baksanıza parti genel merkezleri, birer  “ana/baba günü” ne dönmüş. Ülkemizde var olan kuyrukların en uzunlarından biri oluşmuş. Kimse alınmasın ama çoğu da  “defolu”  insanlar bunlar. Sözüm, demokrasiye inananlara, hakkı/hukuku savunanlara, halklarına  “gerçek vekillik”  yapmak için soyunanlara değil elbet de; Neyzen Tevfik’in o ünlü dörtlüğünde adresini sorduğu kişiye benzeyenleredir.

Neyzen Tevfik' in dörtlüğü şöyledir:

Kime sorduysam seni doğru cevap vermediler
Kimi hırsız, kimi soysuz, kimi deyyus dediler
Künyeni almak için partiye ettim telefon
Bizdeki kayda göre şimdi o mebus dediler.

Hoşça kalın…

Fehmi SALIK

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy21534 = 'fehmisalik' + '@';

addy21534 = addy21534 + 'gmail' + '.' + 'com';

var addy_text21534 = 'fehmisalik' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';

( '' );

21534 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->

Alevi Haber - 22 Mart 2011

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku