İsmet BERKAN : Özgürlükler hiyerarşisi

İsmet BERKAN : Özgürlükler hiyerarşisi Üniversiterlerde özellikle 80'lerin başında başörtülü, hatta çarşaflı...

İsmet BERKAN : Özgürlükler hiyerarşisi

Üniversiterlerde özellikle 80'lerin başında başörtülü, hatta çarşaflı kız öğrenci sayısında belirgin bir artış olunca bu konu bir 'sorun' olarak gündeme geldi.

12 Eylül darbecilerinin ve darbe yönetiminin üniversiteleri zapturapta almak için kurduğu YÖK'ün bu konudaki çırpınışlarını hatırlıyorum. Bir yandan darbeye meşruiyet kazandıran muhafazakâr-mütedeyyin toplumu kızdırmamak, bir yandan da 'modern' ve 'Atatürkçü' kalmak istiyorlardı. Aynı anda da darbeci, yani 'totaliter'diler.

'Üniversitede kılık kıyafet yönetmeliği olmaz' diyemediler ve konuyu kanuna kurala bağlamaya kalkıştılar. İşte o kalkışmanın sonuçlarını bugün yaşıyoruz. Şu son bir iki haftadır üniversite kapısında yaşananlar bile başörtülü insanların siz onlara başlarını açmalarını emrettiniz diye buharlaşmadıklarının kanıtı.

Başörtüsüne özgürlük getireceği iddiasıyla ortaya atılan ve ciddi bir toplumsal kırılmaya yol açan Anayasa düzenlemesinin yapıldığı dönemin tartışmalarından biri de, özgürlükler arasında bir hiyerarşi ya da öncelik sırlamasının olup olmayacağı konusuydu. Bence de bir özgürlükler hiyerarşisinden ya da önceliklendirilmesinden söz edilemez, edilmemeli.

Ve başörtüsü konusu, toplumun hatırı sayılır genişlikte bir bölümünün sorunu.

* * *

Öte yandan, aynı 12 Eylül darbe yönetiminin kendi darbeci meşruiyetini zedelememek için Anayasa'ya eklediği konulardan biri olan zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi konusu, bu ders oraya eklendiği günden başlayarak (hatta belki 70'li yıllara kadar, CHP-MSP koalisyonu döneminden MC'lerin zorunlu din dersi uygulamalarına kadar gidebiliriz) yine toplumun azımsanmayacak bir kesimi için bir 'özgürlük' sorunu oldu.

Kolayca anlaşılır ve tahmin edilebilir sebeplerle kimse gidip okul önlerinde gösteri yapmadığı için bu sorun toplumsal ama aynı zamanda ev içine sıkışıp kalmış atomize bir sorun olarak yaşandı, hâlâ yaşanmaya devam ediyor.

Ve şimdi, 2007-08 yıllarına geldiğimizde, bu konuyu 'sorun' olarak görenler evlerinden çıkıp mahkeme kapılarına dayanmaya başladılar. Mahkemeler de, şaşırtıcı biçimde geçmişin tersine bu 'sorun'u 'sorun' olarak görmeye, 'sorun'u ortadan kaldırmaya yönelik kararlar almaya başladılar.

Önce bir davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar gitmesi, davacıların Milli Eğitim Bakanlığı'na karşı iç hukuk yollarını tükettiklerinin, yani dertlerine deva bulamadıklarının kanıtı. Ardından iç hukuk da AİHM kararı yönünde hareket etmeye başlamış bulunuyor.

* * *

Ama mahkeme kararının ardından daha birkaç hafta öncesinin 'Özgürlükler söz konusu olduğunda hiyerarşi olmaz' diyen özgürlük savunucularının neredeyse hiçbiri, en azından başörtüsü sorunu kadar toplumsal olan, en az o sorun kadar ilkesel de olan bu konuda yazı yazmaktan imtina ediyorlar.

Zorunlu din dersi konusuna sadece Alevi toplumunun bir sorunu gözüyle bakamayız. Kişisel olarak ben de, çocuğumun dini veya felsefi inancını kendisinin seçmesini, bir inancın ona resmi eğitim sistemi tarafından dayatılmamasını isterim. Eminim benim gibi düşünen çok ama çok insan yaşıyor bu ülkede.

Ama bu ülkede mahkeme kararının uygulanması gerektiğini söyleyen bile çıkmıyor maalesef.

Türkiye'de din dersinin zorunlu olmaktan çıkarılıp isteyenlere istedikleri genişlik ve derinlikte verilmesini, bu dersi almak istemeyenlerin ise damgalı eşek gibi ortada kalmamasını sağlayacak bir düzenleme için Meclis'te bırakın 411 kişilik Anayasa değişikliği kabul çoğunluğunu, 184 kişilik teklif imzası bile bulunamıyor.

Demek ki bazılarının özgürlüğü daha fazla özgürlükmüş bu ülkede. Bunu zaten biliyorduk, bir kez daha gördük.

İsmet Berkan
RADİKAL - 8 Mart 2008

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku