Hendek savaşı sırasında müslümanlara akdedilmiş ve müslümanların saflarında savaşmayı gerekli kılan kuvvetli bir antlaşma varken sırt çevirmişler ve aleyhlerine dönmüşler. Böylece Medineyi kuşatmış olan Kureyş müttefiklerinin ordusuyla birlikte fiilen savaşa katılmışlar.
Müslümanlar Hendek Savaşını bitirir bitirmez Kureyzaoğullarını kuşatma altına almışlar. 15-25 gün gibi süreyle kaleleri yıkılmaya devam edimiş. Kesin olarak yenileceklerini anlayınca Yahudilikten Müslümanlığa geçmiş olan Sa'd B Muaz'ın vereceği karara razı olarak teslim olacaklarını söylemişler. Sa'd B Muaz ise onlar hakkında Tevrat'ın gereği olan şu kararı vermiş:
"Savaşır durumdaki erkekler öldürülecek, kadın ve çocuklar esir alınacak. Malları müslümanlar arasında savaş ganimeti olarak paylaşılacak."
Bu hüküm uygulamaya konulmuş ve buna dayanılarak öldürülmüşler.
Kalelerini kuşatan Muhammed hiç acele etmemiş. 1 aya yakın süre ablukaya aldığı kaleye giriş çıkışı engellemiş. Beni Kureyzalılar açlık ve susuzluk ile de mücadele ediyorlarmış. Hayber Kalesi'nde, Muhammed önderliğindeki Müslümanların ablukası nedeni ile açlık ve susuzluk ile mücadele eden Beni Kureyzalılar, Muhammed ile anlaşma yoluna gitmek zorunda kalmışlar. Muhammed onlara bir anlaşma sunmuş. Derhal silahlarını bırakıp teslim olacaklarmış ve Muhammed'in eski Yahudi yeni Müslüman olan sahabelerinden Sa'd bin Muaz'ın vereceği cezayı kabul edeceklermiş. Çaresizlik içindeki Yahudi Beni Kureyza'lılar, istemeden de olsa teklifi kabul etmişler,savaşmadan silahlarını teslim etmişler.
Sahih hadislerde anlatılanlara göre, kaledeki çaresiz Yahudilerin eli silah tutabilenlerden 400-900 arasında bir erkek topluluğu öldürülmüş, 400-900 arası olduğu söylenilen Yahudilerin büyük çoğunluğu Hz. Ali tarafından katledilmişti. Ali o gün kafa kesmekten çok yorulmuş ve kafa kesme işlemi sırasında yorgunluktan sürekli olarak kılıç kullandığı kolunu değiştiriyormuş, Muhammed ise kesim işleminin yanına çadır kurdurmuş ve kesim işlemini gözlemliyormuş. Katledilen Yahudi erkekleri topluca gömülmüşler. Tüm silah tutabilen erkekleri öldürülen yahudilerin artık zenginlikleri müslümanların olmuş.
Katliamdan sonra, Dıhyetü'l-Kelbı adındaki delikanlı Arap, Muhammed'e gelmiş; tutsak kadınlardan birini kendisine alması için ondan izin istemiş. Muhammed de : "Haydi git de bir câriye al!" diye karşılık vermiş. Ne var ki Dıhye gidip Safiyye'yi almış. Bunu gören bir başka Arap hemen koşup Muhammed'e haber vermiş. Safiyye'nin Dıhye'ye değil; "Peygamber"e uygun olacagını söylemiş. Muhammed'de Dıhye'yi çağırtmış; başka bir cariyeyi almasını söylemiş. Dıhye'ye verilen "cariye", Safiyye'nin kocasının kızkardeşidir. Muhammed, kendisine "karı" olmanın karşılığında Safiyye'yi "azâd" etmiş. Ümmü Süleym, Safiyye'yi hazırlamış ve gece olunca da Muhammed'in koynuna sokmuş. Babası ve kocası öldürülen bir kadını, aynı gün (veya 1 gün sonra). Hem de babasını ve kocasını öldürenlerin liderine eş olarak. Safiyye, o sırada daha genç bir kız iken muhammed 57 yaşında idi.
(Bkz. Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, Ankara, 1985, Diyanet Yayınlarından, 2/299-310.)
Hoşgörüymüş!
Bir insan düşünün, kız çocuklarının gözleri önünde öldürülmüş babalar düşünün,en sevdikleri canlı canlı katledilmiş ve sonrasında bu kız çocuklarını cariye olarak askerlerine seks kölesi olarak dağıtan, en güzelini de kendine ayıran birini düşünün,bunu yapan kim? Hani nerede barış? Bir de bu olayın din kültürü kitaplarında geçtiği bir dönem vardı, ballandıra ballandıra anlatan hocalarımız vardı,tabi hikaye çarpıtılmış haliyle anlatıldı hep bizlere..