Remzi İnanç
Müslümanların az biraz mürekkep yalamışı, “Başımıza ne geldiyse, dinimizde içtihat kapısının kapanmasıyla geldi” demekten kaçınmaz. Çünkü içtihat, yani görüş açıklama, tartışma ‘dince’ yasaklanınca meydana yeni aktörler çıktı.
Müslümanların az biraz mürekkep yalamışı, “Başımıza ne geldiyse, dinimizde içtihat kapısının kapanmasıyla geldi” demekten kaçınmaz. Çünkü içtihat, yani görüş açıklama, tartışma ‘dince’ yasaklanınca meydana yeni aktörler çıktı. Örneğin dönemin sözü, yorumu çok ağır simalarından İmam Gazali şöyle diyordu “…Dünyayı kendine zindan eden mümin kazanır. Çünkü dünya kafirlerin cennetidir. Ölümden sonraki azabın aslı dünya sevgisidir. Peygamber demiştir ki, ‘Kafirin azabı kabirdedir. Dünya hela gibidir. Zorunluluk varsa aranmalıdır. Ondan sonra nefret etmelidir. Bilim demek, kişiye sadece cennete gitmeyi öğretmekte olan İslam dinini öğretmekten ibarettir. Dünya ve dünyalık için bilim öğrenen insan, şeytanlardan bir şeytan olur”
***
Kuran’ın Eş’arilik ve İmam Gazali ağırlığı altında yanlış yorumlanması, her türlü gelişmeleri engellemiş ve Müslüman ülkeleri XII. yy.dan itibaren ağır geriliklerin içine atmıştır. Daha sonra aynı karanlık güçlerce katledilen Ankara İlahiyat Fakültesi profesörlerinden Bahriye Üçok (1919 - 1990) şöyle yazmıştı: “Müslümanlık IX ve X. yüzyıllardaki akılcı uygulamalarından geri çekilince cehalet koyulaştı. Matbaa 270 yıl sonra girebildi ülkemize. (…) Bugün de, 15.05.1979 günlü Diyanet İşleri gazetesinde ‘Cihat müminin ahlakıdır…Cihada denk ibadet yoktur’ gibi kışkırtmalarla karanlık amaçlara yönelinmektedir.” (Cumhuriyet gazetesi, 18.03.1982)
***
Aynı zamanda deneyimli hukukçu ve edebiyatçı olan Kenan Mümtaz Akışık’ın on yıl önce çıkan bu kitabına evde rastlayınca pek sevindim. Doğrusu son yılların hayhuyu arasında bir çok kitap gibi bunu da atlamıştım. Gün boyunca kitabı elimden bırakamadım. Kitabın adı kadar içindeki yazılar da emek ürünü değerlendirme ve saptamalardan oluşmuş. Sanıyorum, İslam dünyası ilk kez bu açıdan yaklaşan bir eleştirel çalışma ile karşı karşıyadır...
Kitapta Arap ve İslam toplumu ile Batı Hıristiyan toplumunun belirli dönem ve alanlarda karşılaştırılması ilginç sonuçlar yansıtıyor ekrana.
Sorular…Yanıtlar…
Yazarımız beyinsel verimsizlik konusuna girerken bir tarih taraması yapmak gereği duymuş. Ardından olanca sadeliği ve içtenliğiyle soruyor ve kimisini kendisi yanıtlıyor: Örneğin “Neden” diyor, “Batıl inançlar dönemi olan Firavunlar, Eski Yunanlılar, Urartular, Romalılar dönemlerinde olduğu üzere, en son din olarak gönderilen Müslümanlık pozitif bilimle ve sanatla ilgili yapıtlar veremedi? Mısır’ın matematik, geometri üreten ehramlar büyüklüğündeki kalıtları karşısında, özü sadece inanç olan kalıtlarla yetindi? Dağların altından su yolları geçiremediğini, fizik, kimya, felsefe, yazın, mimari ürünleri ve Roma’nın kamu hukuku, özel hukuk örgütlenmelerini veremediğini…Çünkü Kur’an’a, dolaylı olarak İslam’a getirilen ve bir cins resmî inanç açıklaması kabul edilen yoruma göre bir Müslümanın dünyaya ve dünya tutkularına değer vermemesi, Kuran’dan başka bir bilim kaynağını kabul etmemesi, özü ve amacı olmayan uğraşları gereksiz ve günah sayması, insanının dünyaya sadece ahiret sınavını kazanmak için gelmesi nedeniyle başka uğraşlar peşinde koşmaması gerekir.” (s.9)
***
Ortak beyin açısından beynin verimsizliği
“Beyin verimsizliği, beynin bir tür mantarlaşarak işlevsel açıdan yaratıcılığını yitirmesi, güncel gereksinimleri karşılamaktan öte bir işe yaramaz hale gelmesi ya da getirilmesidir. (…) Bu gerçeğe dayanarak diyebiliriz ki, akla verilen yetki, bireyin de toplumun da ne olduğunun ve ne olacağının ölçüsüdür. Akıl için başlangıç noktası bireyin kendisi ise de bitiş noktası birey ömrü ile sınırlı olmayıp bireyi aşarak toplumsallaşan biçimidir. Bu biçimi ile toplumsallaşan akıl ortak akıldır ve toplumsal olguların, tarihin, ekonominin dolayısıyla bireydeki beyin verimsizliğinin sorumlusudur” (s.39)
***
Nedir İslam Dünyasında Beyin Verimsizliği?
Yazar Akışık, yeri geldiğinde “Beyin verimsizliği”nin nedenlerine tarih, bilim, Kur’an ve ünlü Müslümanların sözleriyle kanıt getirmektedir. “Beyin verimsizliği”nin Müslüman toplumun bireylerinde nasıl ‘tezahür ettiğini’ ise ‘Beyin Verimsizliğinden Doğan Davranış Bozuklukları’ başlığı altında 3 maddede toplamış.
1 ) Kişiliksizlik. “(…) Davranışlarını doğruluk, haklılık, haksızlıktan çok, güçsüz ya da güçlü olduğu anlar yönlendirir. Çevresinden beklediğinin çok azını bile çevresine sunması gerektiğini algılayamaz. Çoğu kez bu noksanlarının ayırdında olmadığı, başka türlü bir devinimi düşünemediği için sözleri ve davranışları ile boşlukta kaldığı hemen belli olur. En az çalışıp en çoğunu alma anlamında tembel ve bedavacıdır.” (s.41)
2) Hoşgörüsüzlük. “Bireyimizde özyapı öğesi olarak önümüze çıkan öbür beyin verimsizliği de hoşgörüsüzlüktür. (…) Tek tanrılı inançlar açısından ise insan sevgisi yalnız kendi dindaşlarını sevmek anlamındadır. Dindaş olmayanlara karşı acımasız ve olumsuz tepki, kendi dinine bağlılığın ölçüsü olarak kabul edilir. Dinler, mezhepler, halklar arası yok etme savaşlarının günümüze dek gelmesi ve kimi kişilerin kendi dindaşlarını bile kafir sayıp öldürmesi bu mantığın ürünüdür. ‘Yetmiş iki millet’e aynı gözle baktığı için Bektaşi inancını bu görüşün dışında tutmalıyız.” (s.43)
3) Düşünememezlik “Özyapı açısından çoğunlukla bireyleri tanımlayan üçüncü öğe de düşünememezlik ya da düşünmede yetersizliktir. Bu yetersizlikten doğan boşluğun yeri, gelenekler, sağtöre ve inançlardan doğan dogmalarla doldurulmuş görünüyor. (…) İslam dünyasına ait geçmişin düşünemezlik örnekleri ile dolu olmasını ve nedenlerini ayrı bir araştırma konusu yapmaya değer. Yani her İslam ülkesi bu açıdan kendisini sarsmalı ve irdelemelidir. (s. 52)
4) Öğrenme Merakı Zayıflığı. “Toplumumuzda bireysel özyapı niteliği olarak öğrenme merakının azlığı da, bize özgü olmalı.(…) Tüm öğrenme merakı, ‘Yalnız Allah bilir’ gibi bir yanıtla doyuma ulaştırılır. Yani konuşulan bir sorunun nedenleri, çareleri, aydınlanma ve çözülme derecesine hemen hemen hiç ulaştırılmaz.(…) Popüler öğrenme kaynağı gene inançlardır. Çünkü araştırması, tartışması, anlatılması ezberlemeye; anlaşılmasının zor olması da, her şeyi bilmenin yalnız Tanrı’ya özgü olmasına bağlanır. Bu açıdan sözlerine itibar edilenler de, din temsilcileri ile yaşlı ama dindar olarak tanınmış, ağzı laf yapan, özellikle de din adamlarının söyleşilerinde bulundukları söz ve davranışlarından anlaşılan kimselerdir. (s.55)
***
Batı’nın Ortaçağı’ndan Doğu’nun Ortaçağı’na…
Yazar Akışık, kitabın II. Bölümü’nün hemen başlarında Beyin Verimsizliği (s.184) konusunu iki önemli başlıkla bu kez Batı ve Doğu karşılaştırmasında sürdürmüş: A- Saplantı Tutsaklığı (s.196), B- Değişme Korkusu (s.201) Tarihten günümüze ilginç saptamalar.
***
Bir anı…
Bugüne gelinceye dek nice acılar yaşandı. 1964’de yayınladığım ‘İslamiyet Açısından Şeyhlik-Ağalık’ Yazarı Mehmed Emin Bozarslan o sıra Kulp Müftüsü idi; bu kitabında İslam’da ‘ruhban sınıfı’nın olmadığını Kuran’dan yola çıkarak açıklıyordu. Başına gelmeyen kalmadı. Diyarbakır’dan Edirne’ye dek sürgün olarak dolaştı. Sonunda görevinden istifa ederek ayrıldı. Herhalde şimdilerde olsaydı, rahmetli dostum Turan Dursun’un başına gelenler onun da başına gelirdi. Siyasî iktidarlara, sağ partilere diş geçirebilen cemaat ve tarikatların dinde yerinin olmadığını yazıyordu çünkü.
***
Doğan Kuban’ın önerisine kulak verilmelidir
Son zamanlarda toplumsal konularda, özellikle de laiklik ve İslam sorunlarına geniş ve cesur bir pencere açan Cumhuriyet (gazetesi) Bilim Teknoloji’nin geçen haftaki ekinde (8 Ağustos 2008) güzel bir rastlantı, Prof. Dr. Doğan Kuban’ın zihin açıcı bir yazısını okuduk. Başlığı biraz uzundu: Türk aydınının, İslam dünyasının geleceğini düşünmek gibi bir sorumluluğu var. Alt başlıkta da yazının içeriğinin duyurusu var: “Dünya görüşü ve inancı ne olursa olsun, İslam ülkelerinde yaşayan, o ülkelerin dillerini konuşan, o gelenekler içinde yetişmiş, o geleneği sahiplenen genel bir politik bilinci olan insanların geleceği ile içten ilgilenen her aydının iki uygar sorumluluğu var: Kendi ülkesinin ve 1.5 milyarlık Müslüman’ın dünyanın ekonomik kölesi olmasına karşı çıkmak.”
Geç de olsa sonunda iş başa düştü. Evet, Müslümanlık İslamcılara bırakılmayacak kadar ciddi bir kurumdur. Ne dersiniz dostlar?
***
[İslam Dünyasında Beyin Verimsizliği, Kenan Mümtaz Akışık. Ürün Yayınları, 248 sayfa. Ankara, 1999. (Tükenmiştir.)
Kenan Mümtaz Akışık
1925 yılında Ahlat’ta (Bitlis) dünyaya geldi.İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Bir süre C. Savcılığı yaptıktan sonra serbest avukat olarak yaşamını sürdürdü.Çevresinde daha çok şair olarak tanınıyor. 1991 – 2004 yılları arasında 9 şiir kitabı yayınlandı. Yakınlarda iki de araştırma kitabı hazırladı: ‘Ahlatlı Tacettinler’ ile ‘Anamalcı Küreselleşme ve İslam Dünyası’. Yazarımız Ankara’da yaşıyor.]
Remzi İnanç
EVRENSEL HAYAT - 17.08.2008