Gerek İslami metin olarak sunulan hadislerde gerekse kimi Kuran ayetlerinin yorumunda, İslam inancında şiddet ve katliamlar meşru görülmekte dahası emredilmektedir. Üstelik bu anlayışı kabul edenler de öyle önemsiz isim ve ekoller değil, bizatihi egemen İslam anlayışının merkezinde duran temsilcileri olmuştur. Bu temsilcilerin başında da mezhepler gelmektedir. Üstelik bu mezhepler hali hazırda “hak mezhep” olarak kabul edilip İslam otoritelerince de sahiplenilmektedir. Fakat gelin görün ki, bu mezheplerin çoğu söylemleri ve din adına ortaya koyduğu hukuki cezalar Işid’in anlayışı ile neredeyse birebir aynıdır.
3 MEZHEBE GÖRE NAMAZ KILMAMANIN CEZASI ÖLÜM
Bakın bu üç mezhebe (Şafi, Maliki, Hanbeli) göre namaz kılmamanın cezası da ölüm! Hanefilere göre ise bu “günahın” cezası hapsetmek!
Üstelik Hanbelî mezhebine göre namaz kılmayan kişi kafir olarakgörülüyor. Yine Ebu Hanife hariç, diğer üç mezhep (Şafi, Maliki, Hanbeli) homoseksüelliğin cezasını taşlayarak öldürme olarak kabul ediyor.!
Aynı anlayış “dini terk” kimseler için de benimseniyor. Buna göre dört mezhep de dinden dönenleri kâfir olarak görülüyor ve öldürülmelerini emrediyor. Sadece bir yoruma göre Hanefi mezhebinde kadınların bu durumda hapsedilmesi öngörülüyor; bu eylemin tekrarı durumda kadınlar da katlediliyor!
Görüldüğü üzere mezhepler bağlamında baktığımızda da karşımıza çıkantam bir dinsel bağnazlık ve faşizmdir! Öyledir zira mezheplerin öncüleri ve mezhep ulemalarına göre bir kimsenin kafir olup öldürülmesi için
dinini terk etmesi yeterlidir! Dahası bu bağnaz anlayışa göre yönetildiğinizde öldürülmeseniz bile, sizi hiç de demokratik bir yaşam beklemiyor! Öyle ki, mezhep hükümlerine göre içki içmenin cezası 40 ile 80 sopa arasında değişmekte!
Hırsızlık suçunda malın değerine göre ve bir takım ayrıntılar gözetilerek el kesme cezası verilmekte! Lezbiyenler
için de 50 ila 100 arasında değişen sopa cezası öngörülmekte!
EVİ GÖZETLENEN KİMSE GÖZETLEYENİ KÖR EDEBİLİR
Mezheplerin öngördüğü cezalarla sadece bunlarla da sınırlı değil.
Örneğin İmam Şafi ve İmam Hanbele göre, evi gözetlenen kimse, gözetleyenin gözünü kör edebilir. Bu durumda gözü kör olan kimsenin mağduriyet gibi bir talebi de olamaz. Yine Ebu Hanife’ye göre sihirbaz kimse tövbeye dahi gerek görülmeden öldürülebilir. Diğer bir mezhep imamı olan Ahmed b.Hanbel’de sihirbazlar için bu suçun cezasını ölüm olarak belirler. *
Mezhep alimleri (!) de elbet bu hükümleri ortaya koyarken kimi sözde dini emirlerden yola çıkmışlardır. Bu emirlerden en önemlisi ise Peygamber sözü olduğuna inanılan hadislerdir. Kimilerine göre sayıları 1 milyonu bulan bu hadislerde yukarıda aktardığımız cezalarla ilgili sözler ifade edilmiştir. Ve mezhep önderleri de yorum farklılıkları ile bu emirleri öne sürmüşlerdir. İşin en vahim tarafı ise hadis olarak ifade edilen bu sözler Buhari, Tirmizi gibi İslam dünyasında en güvenilir olarak kabul edilen hadis kitaplarında yazmaktadır.
Bakın İslam dünyasında en güvenilir hadis yazarları olarak görülen Buhari’de, Tirmizi’de ve Ebu Davud’da dinden dönmenin cezası nasıl yer almış: “Dinden döneni öldürünüz”(Buhari, Cihad 149, Ebu Davud, Hudu 1, Tirmizi, Hudud, 25)
Görüyorsunuz bu hadis yazarlarına göre bizzat İslam Peygamberi dinden dönenleri öldürünüz demiş! Bu ve buna benzer daha onlarca hadis vardır.
Yine Buhari’de geçen bir rivayete göre dördüncü halife Ali zındıkları
ateşe atmış, bunu duyan İbn Abbas ise şöyle demiştir: “Ben olsaydım onları yakmazdım. Çünkü Rasulullah bunu yasakladı ve şöyle dedi: Allah’ın azabıyla ceza vermeyin. Ben olsaydım onları öldürürdüm. Rasulullah şöyle demiştir: Dininden döneni öldürünüz. (Buhari, İstibane, 2.)
Çok açık bir biçimde görüldüğü üzere Işid başta olmak üzere El Kaide, El Nursa, Ahrar Şam, el-Hak Tugayı, Boko Haram, Tevhid Ordusu vb cihatçı örgütlerin işleyecekleri katliamlar için hadislerde ve İslam tarihinde yeteri kadar örnek ve delil vardır. İşte tam da bu gerçeklik söz konusu örgütlerin geçmişten bugüne bitmeyen düşünsel mühimmatlarını oluşturmaktadır.
"DERİN İSLAM"
Bilindiği gibi doksanlı yılların ortalarından itibaren kendilerince devleti korumak ve kollamak için cinayet ve katliam politikalarına imza atan zihniyeti ifşa etmek için “Derin Devlet” kavramı kullanılmaya başlanmıştı. Bize göre de bu cani örgütlerin sığındığı İslam anlayışı da “Derin İslam” olarak okunabilir. Öyle ki, bu örgütler sözüm ona yaratıcı adına hareket etmekte, onun nizamını hayata geçirmeye çalışmakta ve akıl alır gibi değil ama onun adına insanları hem de kitleler halinde katletmektedir. Bu kanlı “İslam anlayışının” tüm taraflarını ve
beslendiği dini, teolojik dayanakları “Derin İslam” adlı kitabımızda ortaya koymaya çalıştık, bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler, anılan çalışmamıza başvurabilir.
Şunu unutmamak gerekiyor ki, hiçbir siyasal örgüt düşünsel ve ideolojik ayağı ve buna eşlik eden kitle tabanı olmadan varlık gösteremez. Bu bağlamda, IŞİD, taassup bataklığının en zehirli türlerinden biridir. Tarihin her döneminde bu bataklıkta yetişen zehirli türler var olmuştur. Aslolan ise bu bataklığa karşı, verilecek düşünsel
ve siyasal savaşımdır.
Örneğin bu bataklıkta “Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin. Ancak, kim yüz çevirir, inkâr ederse, Allah onu en büyük azaba uğratır.
Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir. (El-Gasiye-21-22-23-24-25-26) ayeti ya da "Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır." (Bakara, 2/256) ayeti türlü çarpıtma ve tahrifle yok sayılır ya da görmezden gelinir. Apaçık özgürlükçü inanç ayetleri ortadan kaldırılır. Çünkü daha katledilecek, hayatı cehenneme çevrilecek çok insan vardır!
Sözü noktalarken bir kez daha ifade etmekte yarar var ki, el kanlı İslamcı örgütlerin bu düşünsel kaynakları ile hesaplaşmadan, İslam külliyatında vuku bulan bu öğreti ve ekollerle yüzleşmeden, silahlı İslamcı örgütlere karşı etkili ve kararlı bir mücadele yürütülemeyecektir. Nitekim tarih Işid gibi katliamlara imza atan barbar anlayışların eylemleri ile doludur.
Aydın Tonga