Suudi Arabistan, Sudan ve Hindistan'da üç kadının İslam hukuku adına gördüğü kabul edilemez muamele karşısında hiçbir ılımlı Müslüman'ın sesini duymadık. Şiddetin Kuran'da yer almadığını, olan bitenin aşırılıkçılardan kaynaklandığını söyleyen ılımlı Müslümanlar nerede?
Zina yapan kadın ve erkeğin her birine 100'er kırbaç vurun: Allah'a ve Kıyamet Günü'ne inanıyorsanız, onlara merhamet etmeyin. (Kuran 24:2)
Son birkaç haftada yaşanan ve büyük ses getiren üç olayda İslam adaletinin Müslüman ılımlıları dehşet içinde ayağa kaldıracak biçimde işlediğine tanık olduk. Haberlere göre, Suudi Arabistan'ın Katif kentinden 20 yaşındaki bir kadın birçok erkek tarafından kaçırılıp defalarca tecavüze uğradı. Fakat yargıçlar bizzat kurbanı suçlu buldu. Kadının suçu 'iştirak etmek'ti: Kaçırıldığı sırada kendi kanından olmayan veya evli olmadığı bir erkekle aynı arabadaydı ve Suudi Arabistan'da bu yasadışıydı. Genç kadın geçen ay altı ay hapis cezasına ve bambu sopayla 200 kez kırbaçlanmaya mahkûm edildi.
İKÖ sessizliğe büründü
200 kırbaç güçlü bir adamı öldürmeye yeter. Kadınlara genellikle bir defada 30 kırbaçtan fazlası vurulmuyor, yani bu şu anlama geliyor: Haberlerde anıldığı şekliyle 'Katifli kız', yedi hafta boyunca İslam adaletiyle bir sonraki randevusunu korkuyla bekleyecek. Serbest bırakıldığındaysa hayatının normale dönmeyeceği muhakkak: Erkek kardeşinin, aile şerefini lekelediği için genç kadını öldürmeye çalıştığına dair haberler de eksik değil.
İslam adaletinin nasıl işlediğini Sudan'da da gördük: 54 yaşındaki Britanyalı öğretmen Gillian Gibbons, hükümet kendisini affetmeden önce 15 gün hapis cezasına çarptırıldı; 40 kırbaçla da yüz yüze gelebilirdi. Bir oyuncak ayının anlatıldığı derse başladığında, Gibbons çocuklardan ayıya bir isim seçmelerini istemişti. Çocuklar Muhammed ismini seçmiş, öğretmenleri de ses çıkarmamıştı. Bu dine hakaret sayıldı.
Üçüncü olaysa, Müslüman dünyadaki kadınların haklarını cesurca savunan 45 yaşındaki Bangladeşli yazar Teslime Nesrin'le ilgiliydi. Bangladeş'i terk etmek zorunda bırakıldığından bu yana Hindistan'da yaşıyordu. Fakat oradaki Müslüman gruplar Nesrin'in sınır dışı edilmesini istiyordu ve bir grup da başına 500 bin rupi ödül koydu. Nesrin geçen ağustosta Haydarabad'da Müslüman militanların saldırısına uğradı ve geçen haftalarda da önce Kalküta'yı, ardından Rajastan'ı terk etmek zorunda kaldı. Teslime Nesrin'e verilen vizenin süresi gelecek yıl doluyor ve Nesrin tekrar Hindistan'da yaşamasına izin verilmemesinden korkuyor.
Sık sık İslamiyet'in radikal köktencilerden menkul küçük bir aşırılıkçı grup tarafından 'rehin alındığı' söyleniyor. Çoğu Müslüman'ın ılımlı olduğundan dem vuruluyor. Peki ılımlılar nerede? Bu gibi korkunç adaletsizlikler karşısında sesini yükselten Müslümanlar nerede? Ayağa kalkıp sözgelimi Katifli kıza uygulanan adaletin afallatıcı, acımasız ve bağnazca olduğunu söylemeye gönüllü kaç Müslüman var? Bu tür bir adaletin doğru olduğunu kimin, ne kadar zaman önce söylediğinin önem taşımadığını, bunların artık yapılmaması gerektiğini haykıracak birileri var mı?
İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) gibi Müslüman gruplar genellikle İslam'ın imajını zedeleyen her olay karşısında derhal savunmaya geçiyor. 57 Müslüman ülkeyi temsil eden bu örgüt, 2003'te verdiğim röportajda Batı standartlarına göre Hazreti Muhammed'in bazı tavırlarının aşırı ve mantıksız sayılabileceğine dikkat çektiğimde, Hollanda'daki siyasi partimin liderine elçi göndermiş ve sınır dışı edilmemi istemişti. Birkaç yıl sonra Danimarka'daki Müslüman elçiler Muhammed karikatürlerini protesto ederek sorumlularının yargılanmasını istedi.
Fakat Suudi Arabistan, Sudan ve Hindistan'daki olaylar İslam adaletinin imajına Hazreti Muhammed'i tasvir eden bir düzine karikatürden daha fazla zarar verirken, Danimarkalıların İslam'a meşum hakaretini protesto etmek için sıraya giren örgütlerin bir tekinden ses çıkmıyor.
İslami ılımların sayısının daha çok olmasını isterdim. Ilımlılığın şu meşhur Müslüman âlimi Tarık Ramazan'ın yön göstermesinden pek memnun olurdum. Fakat İslam adına çektirilen gerçek acılar, yapılan gerçek zulümler karşısında ilk duyduğumuz şey, İslam'ın imajını çok dert eden bütün o örgütlerin inkârı oluyor. Şiddetin Kuran'da yer almadığını, İslam'ın barış anlamına geldiğini, olan bitenin aşırılıkçılardan kaynaklandığını, sinsi bir kampanya yürütüldüğünü falan işitiyoruz. Fakat gerçeklerin üstü örtülemiyor.
Merhameti seçmek zorundayız
İslami adalet kökü derine uzanan bir kurum, 1 milyardan fazla insan en azından teoride buna tabi ve İslam âleminin kalbinde dünyanın kanunu bu. Fakat yazının başındaki ayete bir göz atalım: Zina yapanları kırbaçlamaktan daha şaşırtıcı olan, müminlere merhamet göstermemelerinin emredilmesi. İşte Müslümanları arkaik bir yapıya hapseden şey, Allah adına vicdan ve merhameti bir kenara bırakmayı vaaz eden bu emirdir.
Ilımlı Müslümanlar Katifli kıza hiç merhamet gösterilmemesi gerektiğine inanıyorsa, onları ılımlı kılan şey nedir? 'Ilımlı' bir Müslüman, vicdan ve merhamet duygusu Allah'ın emrettikleriyle çarpıştığında, merhameti seçmeli. Bu tutum yaygınlaşmazsa, ılımlı bir İslam temenniden ibaret kalacaktır.
(Hollanda Parlamentosu'nun eski üyesi, Amerikan Girişim Enstitüsü'nde öğretim görevlisi, 7 Aralık 2007)
Ayaan Hİrsİ Alİ
09/12/2007 - RADİKAL