Kuzey Irak’a yönelik kara harekatı sonrasında MHP ve CHP merkezli, “harekatın bitirilmesi”ne yönelik tepkilere karşı Genelkurmay’ın bu partileri “hainlerden bile beter” ilan etmesi, Ankara’da “şok etkisi” yaratmıştı. Dahası, Genelkurmay’ın bu çıkışı, cumhuriyet tarihinin en önemli ittifakı olan CHP-asker ittifakının çöktüğünün ilanı da olmuştu. (MHP için de benzer şeyler söylenebilir.)
Bırakalım uzun geçmişi, daha geçen yıl bu zamanlar CHP-asker ittifakının merkezinde olduğu cephe; laiklik, bayrak, cumhuriyet gösterileriyle AKP Hükümeti’ne verilen “uyarı” ve “muhtıralar”la ortalığı kasıp kavuruyordu. Bugün biri ötekine “ABD’nin emir eri” demeye getiriyor, öteki diğerini “hain” ilan etmeye varan açık bir çatışma içine giriyor.
Bu tablonun öteki yüzünde ise AKP ile askeri cenah arasında Amerika’nın dünya egemenliği stratejisi etrafında oluşmuş yeni bir ittifak, bütün dayanaklarıyla gözle görülür hale gelmektedir. Bu da cumhuriyet tarihinde bir “ilk”tir. İlkliği, “İslamcı kökenden bir partiyle ittifak”tır. Yoksa Amerikan stratejisini benimsemek, “ABD’yle stratejik işbirliği”, Türkiye’nin NATO’ya girişinden beri askerin 60 yıllık tutumudur.
Öyle görünmektedir ki politika arenasında tarihsel önemde bir sürece girilmiştir. Bunun anlamı, siyaset sahnesindeki ilişkilerin yeniden düzenleneceği; alışılmış olagelen pek çok işbirliği, dayanışma, ittifak gibi ilişkilerin yeniden biçimleneceğidir.
Bu konu önümüzdeki günlerde çok çeşitli yanlarıyla tartışılacaktır. Bugün burada bir başka önemli gelişmeye dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü, bu da yukarıda sözü edilen eski ittifakların çöküşü ve yenilerinin oluşmaya başladığı süreçle yakından ilgilidir.
Çarşamba günü, Danıştay’ın; bugün ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan “din kültürü” derslerinin, içerik itibariyle “zorunlu ders” olmasının inanç özgürlüğüne ve laisizme uygun olmadığı kararı, pek çok tepkiyi üzerine çekmiştir. Devlet Bakanı Mehmet Aydın ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik gibi kimi yetkililer; “Müfredat değişti. Danıştay’ın dediği içeriği zaten iki yıldır değiştirdik. Dolayısıyla sorun yoktur” iddiasıyla bu kararı geçiştirmeye çalışırken, kimi AKP yetkilileri ile Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Danıştay’ı ve kararını suçlamayı tercih etmiştir. Ali Bardakoğlu’na göre bu iş yargıçların değil, “ulemanın işi”dir. Yargıçlar bilir bilmez karar vermektedir. Üstelik Bardakoğlu, din eğitiminin nasıl olacağına da kendilerinin karar vermesi gerektiğini savunmakta; adeta ciğerin kediye emanet edilmesini istemektedir.
“Türkiye’de din eğitimi nasıl verilir; öğretim nasıl yapılır, hangi bilgi İslam dini içindeki bir mezhebin bilgisidir? Bu konuda herhalde en yetkili makam Diyanet İşleri Başkanlığı olmalıdır. Ben bu konuda Diyanet’ten, ilahiyat fakültelerinden bir görüş alındığını zannetmiyorum” diye buyuruyor Bardakoğlu!
Demek ki laik mahkemeler karar verirken, verdikleri kararın dine (şeriata) uygun olup olmadığını düşünüp bununla ilgili Diyanet’e ve ilahiyat fakültelerine danışıp ona göre karar vermeliymiş! Dahası, din eğitiminin içeriği konusunda da Diyanet İşleri Başkanlığı yetkili olmalıymış!
İnanılır gibi değil değil mi? Şeriat denilen bu değil mi? Laik eğitim nasıl olur diye Diyanet’ten fetva alınacak. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanı yalnız da değil. Daha önce AİHM’in “türban kararı”na Tayyip Erdoğan da, “Bu işler mahkemelerin işi değil, ulemaya sorulmalıydı” demişti. Bugün AKP’den yapılan açıklamalar da bu doğrultuda.
Tabii burada 1982’den beri, laisizme aykırı din dersi veriliyor olmasının niçininin, nedeninin yanıtı yoktur. Milli Eğitim ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi devlet kurumları, bu laisizm karşıtı din derslerini savunmaya devam ediyor ve hazırlanan yeni “sivil”, “özgürlükçü” denilen anayasada, din derslerinin zorunlu olacağı ilan ediliyorsa; laisizm konusunda da artık şalvar dikiş tutmaz hale gelmiştir. Ve bunda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir devlet kurumu olması, yüz binlik imam ordusuna sahip olmasının verdiği güç ve cesaret vardır. Ama bundan da öte; artık tablo, laisizm denilen komedinin çivisinin çıkmış olmasının göstergesidir.
Artık Ankara’da Diyanet İşleri Başkanı unvanı taşıyan bir devlet memuru değil, mahkeme kararlarını da denetlemek isteyen bir şeyhülislam vardır!
Nasıl Kürt sorununda çözümsüzlüğün geldiği aşama, cumhuriyet tarihinin en geleneksel ittifakını bile çökertecek bir depremi tetikliyorsa; baş aşağı duran laiklik de Diyanet İşleri’nin aslında üstü örtülü bir şeyhülislamlık olduğunu gösterecek bir “krize” yol açmıştır.
Kısacası, Ankara’da birkaç gündür olanlar; bir yanı Kürt sorunu öteki yanı baş aşağı duran laiklikte olan iki odaktan beslenen çok önemli çatışmalara tanık olacağımızın işaretidir. Tabii ki eski statüko çöküşü, aynı zamanda yeni ve önceden tahmin edilemeyecek önemde olanaklara da işaret etmektedir. Bunları da bugünlerde sıkça tartışacağız.
İhsan Çaralan
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy54983 = 'caralan' + '@';
addy54983 = addy54983 + 'evrensel' + '.' + 'net';
var addy_text54983 = 'caralan' + '@' + 'evrensel' + '.' + 'net';
( '' );
54983 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
EVRENSEL - 8 Mart 2008