Hünkâr Bektaşi Veli 1207 veya 1209 yılında Horasan (İran) bölgesinde doğmuştur. Bu şehirde doğan Pir, eğitim ve öğretisini Horasan’da Kızılbaş Kürt Ebul Vefa adındaki Alevi Erenden almıştır. Ve daha sonra 20 veya 25 yaşlarından itibaren ailesi ile birlikte Anadolu’ya gelerek, Baba İshak’ın desteği ile Aleviliği Anadolu’da geliştirip yayan en önemli kişilerden birisidir. Aynı zamanda tüm Aleviler tarafından Aleviliğin Başı (Ser Çeşme) olarak kabul edilir.
Ve Hünkâr Bektaşi Veli, kardeşi Menteş ve Baba İshak ile birlikte 1235-1240 yıllarında Selçukluya karşı büyük bir savaş vermişlerdir. Eğer bu savaşta Fransız Lejyon askerleri, 300 000 Florin karşılığı olan Altını alıp, Selçukluya yardım etmemiş olsalardı, Anadolu’nun kaderi önemli bir değişim yaşayacaktı. Bu savaşın yenilgiyle sonuçlanması neticesinde, Baba İshak ve Menteş’in öldüğü, Hünkârın ise bazı belgelere göre yaralı şekilde kurtulduğu, Ermeni ve Rumların yoğun olarak yaşadığı İç Anadolu bölgesine geçip burada yaşamıştır. 1279 yılında öldüğü belirtilir. Devşirme sistem taraftarlarının iddia ettikleri gibi, Hünkârın, Ahmet Yasevi’nin öğrencisi olmadığı ve onun sürdürdüğü Şiilik yolundan ise hiç gitmediği tarihler dikkate alındığında görülecektir.
Çünkü Hünkâr Bektaşi Veli’nin eğer Yesevilikle bir ilgisi olsa idi, Baba İshak ile tanışmak yerine, Selçuklu Sultanlarıyla tanışıp onların vereceği makamlarda yer alırdı ve Selçuklu ile savaşmazdı. Ahmet Yasevi’nin Selçuklu ve İslam ile en küçük bir sorunu olmamıştır. Böylece Hünkâr Bektaşi Veli’nin, Ahmet Yesevi’nin öğrencisi olduğu iddiaları, Devşirme Türk -İ slam Sentezcileri ve Kemalist Milliyetçilerin uydurmalarından öteye gitmediğini net olarak söyleyebiliriz.
Şimdi gelelim Hünkâr Bektaşi Veli’nin, Ahmet Yesevi Hocanın öğrencisi olmadığını kanıtlayan belgelerdeki bilgilerin neler olduğuna…
Bir kere 1166 yılında öldüğü bilinen Ahmet Yesevi ile Hünkâr Bektaşi Veli’nin doğum yılı olan 1209 arasında tam 43 yıllık bir zaman farkı vardır. Bu fark bile Türk yazar ve araştırmacılarının bu yöndeki savlarını açık bir şekilde yalanlıyor.
İkinci bir nokta; Türkiye’de Aleviler başta olmak üzere toplumun büyük çoğunluğu, Osmanlı’nın icat ettiği Yeniçeri Ocağı’nın, Hünkâr’ın desteği ile kurulduğuna inanmasıdır. Türkiye toplumunun büyük bir çoğunluğunun tarih bilgisinden ne kadar yoksun ve cahil bırakıldığı şu noktalardan anlaşılmaktadır. Bir kere Hünkâr Bektaşi Veli 1279 yılında öldüğüne göre, 1367 yılında kurulan Yeniçeri Ocağı nasıl olur da, Pir Hünkâr Bektaşi Veli’nin katkılarıyla kurulmuş olur? Zira Yeniçeri Ocağı’nın kurulmasıyla, Hünkârın ölüm tarihi arasında tam 88 yıl fark bulunmaktadır.
Diğer bir nokta; Pirin adının başına Hacı isminin konulması olayı, Pir öldükten yaklaşık 200 yıl sonra 1498’de II. Beyazıt tarafından Alevi Tekkelerine Bektaşilik Tarikatı adıyla oturtulan devşirme Postnişinler döneminde ortaya çıkarılan bir oyundur. Hacılık ve Bektaşilik adıyla Kızılbaşları asimile etme politikalarının en önemli yürütücülerinden Balım Sultan ile başlatıldığı rahatlıkla anlaşılmaktadır. Ve Pirin Hacca gittiği ile ilgili en küçük bir kaynak ya da bunu belirten herhangi bir ibare ve ize rastlanmıyor. Ayrıca Pirin ve Alevilerin İslam’dan ve bütün şartlarından uzak yaşadıklarını Pirin şu özdeyişinden anlamak mümkündür.
Hararet sacda değil nardadır
Keramet taç da değil baştadır
Her ne ararsan kendinde ara
Mekke de Kudüs de Hac da değildir.
Bu dörtlük her şeyi açıklamaya yettiği gibi, daha farklı örneklerde göstermek mümkün. Örneğin Alevilerin Cami, Hac ve Namaz ibadetini hiçbir zaman yerine getirmedikleri… Cami değil, Cem Evinde İbadet ettiklerini herkes biliyor. Sistem sözcüleri ve bir kısım Alevilerin dediği gibi, şayet Alevilik, Bektaşilik ve İslam Şiiliği olsaydı, Aleviler bugüne kadar neden gizlice Cem tutup Semah dönsünler ki? Ve gizli ibadet yapmak zorunda kalan Alevilere, devletin özel teşviki ile Sünni kesim tarafından, “Kızılbaşlar Mum Söndürüyorlar” gibi aşağılayıcı ifadelere niçin maruz kalsınlar?
Alevilere söylenen bu tür aşağılayıcı ifadelerin, Müslüman Türk Azeri ve diğer Şiiler için kullanılmaması düşündürücü olduğu halde, bunun farkına varmayan aydın ve entelektüellere ne demek gerekir?
Diğer bir önemli nokta; Alevilerin büyük bir çoğunluğunun Baba İshak hakkında doğru düzgün hiçbir bilgiye sahip olmamalarıdır. Bunun iki nedeni olduğu görülüyor. Birincisi; Baba İshak’ın Kürt kökenli olması iken, ikinci nokta da Alevilerin devletten korktukları için Selçuklu ve Osmanlı’ya karşı savaşmış Alevi Pirlerinin hayatlarını korkudan öğrenememeleridir.
Selçukluların Anadolu’ya egemen olduğu dönemde, Hünkâr Bektaşi Veli, kardeşi Menteş ve Baba İshak önderliğinde, herkesin kendi din, kültür ve dili ile özgürce yaşayacağı, eşit düzenin kurulması için savaştıklarını ve bu savaşta şehit düştükleri sabittir. Baba İshakların arkasından aynı yolu devam ettiren gerek Hünkâr’ın sülalesinden gelen kişilerden, gerekse diğer Kızılbaş Pirlerin aynı amaç uğruna verdikleri savaş ve mücadelelerden anlamak mümkün. Yaşanan bu olayları Alevilerin çoğunluğu bilmediği gibi, devlet zaten tarih derslerinde bu olaylarla ilgili konulara hiçbir zaman yer vermemektedir.
C. Zögür