Kadri Gönüllü
Alevi örgütleri, 9 Kasım’da Ankara’da yaptıkları büyük mitingde, Diyanet Teşkilatı’nın lağvedilmesini, din derslerinin kaldırılmasını, cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasını ve Madımak’ın müze olmasını talep etmişlerdi. Bazı ‘Alevi’ örgütleri de, mitingi ‘siyasi’ ve ‘provaktif’ bularak destek vermemişlerdi. Bir süredir dondurulmuş bulunan AKP’nin ‘Alevi açılımı’, mitingin hemen ertesinde, yerel seçimler arifesinde yeniden alevlendirildi. Alevi Dedelerine maaş bağlanması, cemevlerinin elektrik-su faturalarının devletçe karşılanması, din derslerinin müfredatının değiştirilmesi veya seçmeli ders olması, Alevilerin devlette kurumsal olarak temsil edilmesi gibi ‘açılım’lardan söz edilmektedir.
Alevi örgütleri, devletin dinsel alandan arındırılmasını ve tüm inançlara eşit mesafede konumlanmasını talep ediyorlar. İnancın gönül işi olduğunu belirterek din hizmetlerine bütçeden pay ayrılmasına karşı çıkıyorlar. Alevilerin bu talepleri evrensel laiklik anlayışıyla birebir örtüşmektedir aslında. Alevi dedeleri de, 29 Kasım ve 6 Aralık tarihlerinde yaptıkları toplantılarda, maaş önerisine şiddetle karşı çıktılar ve ‘devletin memuru’ olmayacaklarını açıkça dile getirdiler.
‘Açılım’ın Kıblesi İzzetin Doğan mı?
Tam da AKP’nin niyeti sorgulanırken, ‘açılım’ın kıblesi geçtiğimiz günlerde belli oldu. Başbakan Erdoğan, Alevilerin ‘yumuşak karnı’ Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan’la görüştü. Aleviler, bir kez daha en zayıf halkasından yoklanmak isteniyor sanki.
‘Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı’, adında Aleviliğe dair tek bir sözcük geçmediği halde, kısa adını Alevilerin ibadet töreni ‘Cem’ olarak tescil ettirmiş, bu nedenle adı bile tartışıla gelmiş bir ‘Alevi’ örgütü. 9 Kasım Mitingi’ne katılanlara ‘Bunlar Alevi değil’ diyen ve Madımak Katliamı’nı ‘siyasi çatışma’ olarak değerlendiren bu vakfın başkanı İzzettin Doğan, Alevi örgütlerince ‘düşkün’ ilan edilmek üzere olan bir zat-ı muhterem. Alevi örgütlerinin ortaklaştırdığı talepleri görmezden gelen iktidar, bu görüşmeyle açılımının rengini de belli etmiş bulunmaktadır. Kendi Kürdünü, solcusunu, sivil toplum örgütlerini yaratma peşindeki AKP, şimdi de kendi Alevisini görücüye çıkarıyor, çok mu?
İzzettin Doğan görüşmede, “Alevi yurttaşların genel bütçeden pay almasını, Alevi-İslam anlayışının ders kitaplarına konmasını, devlet radyo ve televizyonlarında konuşma hakkı tanınmasını, Diyanet’te eşit temsiliyet” talep ettiklerini belirtti. Alevi dedeleri ile Bektaşi babalarının da devletten maaş alması gerektiğini savundu. Alevilerinin % 98’nin bu taleplerin arkasında olduğu kehanetinde bulunan bu zat-ı muhterem; görüşmede “seçim yatırımı havası” koklamadığını belirerek AKP’ye samimi gülücükler yollamayı da ihmal etmedi. ‘Hızır Paşa Sofrası’na oturmaya pek hevesli göründüğünü söylemek mümkün.
Aleviliği, sınıfsal köklerinden ve direnişçi özünden soyutlayarak Türk-İslam Sentezi’ne eklemlemeye, devletleştirmeye, resmi ideolojinin parçası haline getirmeye yönelik planlı adımlar bunlar. Devlette yer tutma, ranta ortak olma, pastadan pay kapma telaşıdır bu. Laik bir ülkede olmaması gereken Diyanet’te temsiliyet, zorunlu din derslerinde ‘yer’, dedelere maaş talep etmenin adı ‘açık satış’ değil de nedir?
Doğan, ‘Alevi’ ve ‘İslam’ sözcüklerini ısrarla bir arada telaffuz etmektedir. (Hemen akabinde, MHP Genel Başkanı’nın ancak Aleviliği İslam içersinde değerlendiren örgütlerle görüşebileceğini söylemesi bir tesadüf müdür?) Aleviliği, İslam’ın ‘dört hak mezhep’inin neresine yerleştirdiğini merak ediyor insan. Yaşanan bunca zulüm, kıyım ve sürgünün adı nedir? Osmanlı’dan Cumhuriyete, Alevilerin yaşadığı bunca haksızlığı temyize çıkartmak mümkün mü? Ulus Devletin ‘tek millet, tek din, tek mezhep’ esaslarına uymayanların yaşadıkları çileyi bilmez mi bu ‘bilge insan’? ‘Alevilerle Sünnilerin sorunlarının olmadığı’ tespiti doğru olmakla birlikte unuttuğu bir şey var; muktedirlerin Alevilerle sorunu hep vardı ama. Zat-ı şahanelerinin ‘Hak’ dilendiği yer, tam da onların sofrasıdır.
Alevilerin parayla imtihanı
Şimdi diyeceksiniz ki; siyasi partilere hazine yardımının yapıldığı, sendikalı memurların üye aidatlarının işveren devlet tarafından karşılandığı, asker ve sivil bürokrasinin elit bir tabaka oluşturduğu güzide ülkemizde, İzzettin Doğan da ganimetten pay istemiş, çok mu?
İzzettin Doğan’ın ‘yol’undan dönmeye, sağa yatmaya ve Sünnileşmeye de hakkı vardır elbette. Kendi tercihidir. Ama bu toprakların kadim inancına yeni kimlik tanımları yapmaya kalkmak, onlar adına ‘para dilenmek’, Aleviliği bir yerlere yamama çabaları, hiç kimsenin haddi olamaz. Pir Sultan’ı, Hallac-ı Mansur’u, Seyyid Nesimi’yi yeniden öldürmek; Madımak’ı bir kez daha tutuşturmaktır bunun adı.
Aleviler, içlerindeki Hızır Paşa sevdalılarını, zulmün tarafında saf tutanları, çok iyi tanımak zorundalar. Önümüzdeki günler, kalburun üstünde kalanlar ile altına düşenlerin belli olacağı bir sürece gebe gözüküyor. Alevilerin ‘para’ ve ‘devlet’le imtihanı başladı bile.
Alevilerin ezici çoğunluğu, yaşadıkları tarihsel acıların bilincinde; eşit, özgür ve adil bir düzenin düşünü kuruyorlar. Yanlıştan pay istemiyorlar, tersine gerçek Laikliği talep ederek onurlu bir duruş sergiliyorlar. Hepimizin geleceği ve özgürlüğü biraz burada yatmaktadır zaten.
Kürt Sorunu’nu Kürtlere, Alevi Sorunu’nu Alevilere havale ederek işin içinden sıyrılamayacağımızı biliyorum. ‘Sünni’ kökenli bir yurttaş olarak, Alevilere karşı hem ‘suçlu’, hem de ‘borçlu’ hissediyorum kendimi. Onların mücadelesine omuz vermek bir görevdir. Bu kavga, hepimizin ortak paydasıdır aynı zamanda. Ancak; yan yana duracağımız yer, Hızır Paşa’nın/Yezid’in kanlı sofrası değil, Pir Sultan’ın “Dönenen dönsün ben dönmezem” yolu olmak zorundadır.
Kadri Gönüllü - KAYNAK : Alevihaber.com - 17.12.2008