Cemal Şahin
Hızır, Alevi topluluklarında darda kalanlara yardım ettiğine, sıkıntıya düşenlerin sıkıntısını giderdiğine, çağırıldığında yardıma koştuğuna inanılan ulu bir kişiliktir. Türkmen topluluklarında genellikle “Boz Atlı Hızır” olarak isimlendirilir.
“Hızır yoldaşın ola, Yetiş Ya Hızır, Kul bunalmayınca Hızır yetişmez.” Halk arasında kullanılan bu deyimlerden de anlaşılacağı gibi Hızır, yardıma muhtaçların, darda kalanların yardımına koşan bir kurtarıcıdır. Halk inançlarına göre, ölmezlik sırrına ulaşmış bir ermiş kişidir. Hızır, halk arasında aksakallı, nur yüzlü bir yaşlı, bilge ve kurtarıcıdır. O, kendisini yardıma çağıran herkese boz atıyla uçarak yetişir. Bastığı yerlerde güller, çiçekler açar. Ekinler yeşerir, bülbüller ötmeye başlar. Elini sürdüğü kişi dertlerden, hastalıklardan, uğursuzluklardan arınır, ömür boyu sürecek mutluluk sırrına ulaşır.
Bir Söylence Göre: Nuh peygamberin gemisi fırtınaya tutulmuş, halk: " Ya Hızır, bizi kurtar!" diye yalvarıp yakarmış. Allah halkın duasını kabul edince fırtına da dinmiş. İşte o zaman Hızır’a, kurtarıldıkları için üç gün oruç adamışlar. İnsanlar bu orucu darda kaldıklarında, Hızır'ın yardımcı olması için tutarlar. Hızır Orucu, Alevilikte yaygın olarak tutulan bir oruçtur.
Dilek tutma törenleri 6 Mayıs "Hıdrellez", tüm yurtta şenliklerle kutlanır. Tutulan dileklerin gerçekleştiğine inanılan "Hıdrellez" geleneği, Anadolu dışında, Orta Asya ve Türk Cumhuriyetlerle Balkanlar’da da sürdürülüyor. Hıdrellez tüm yurtta çeşitli etkinliklerle kutlanır. Hatay'ın İskenderun İlçesi'nde Hıristiyan ve Müslümanlar kilisede bir araya gelerek Hıdrellez kutlayıp, "barış dileği" tutarlar. İskenderun'da her yıl St. George Kilisesi'nde kutlanan bahar bayramında, bir araya gelen çeşitli din ve mezheplerden insanlar tutup dualar okur. Kilisenin içindeki sandalyelere, masalara, duvarlara ve kâğıtların üzerine dileklerini yazan yüzlerce insan, geleneklere uyup kibrit çöpleri kullanarak, isteklerini yerde şekillerle ifade etmek içim birbirleriyle yarışırlar. Kutlamaya katılan herkes barış için dua ederken, mutlu bir yuva kurmak, üniversiteyi kazanmak ve ev, araba dileklerinde de bulunurlar. Dualar ve dileklerden sonra Hıristiyan cemaatinin katılımıyla ayin düzenlenir. Hıdrellez günü, bahar bayramı niteliği taşımakla birlikte, aynı zamanda Hızır'ın olağanüstü özelliklerinden yardım sağlama inanışıyla birleşmiştir. Hıdrellez geleneği, Anadolu'nun dışında Azerbaycan, Kırım, Balkanlar ve Orta Asya'da da yaşatılıyor.
Anadolu Alevilerinde de Hızır inancı çok güçlüdür. Boz atlı Hızır için üç gün oruç tutulur.
Anadolu’da oluşan Hızır kültürünün kaynağı bir söylenceye göre Hızır (Hıdır) Peygambere dayanır. Hızır Arapça Al-Hazır, Al-Hızır (Yeşillik) anlamında bir sıfat olmakla beraber; bir peygamber, nebi, veli ya da bir ulu kişi olarak anılır. Genellikle ismi İlyas peygamberle beraber söylenir. Buda Hızır-İlyas zamanla “Hızır-Ellez” veya “Hıdrellez” şeklinde yerleşmiştir.
Hızır inanışının önce Mezopotamya da ortaya çıktığı, buradan Yahudi geleneklerine ve inancına girdiği, oradan da gerek Hıristiyan gerekse Müslüman inancına geçerek önemli oranda yayıldığı görülmektedir.
Hızır’ın temel özelliği, Abıhayat’ı (Bengi su) içerek ölmezlik mertebesine ulaşmasında yatar. İnsanoğlunun ölüm karşısındaki çaresizliğinin ve arayışının bir sembolü olan Hızır, o
Orta Doğu mitolojisinin temel unsurlarından biridir. İnanç alanında oluşturduğu bu olgu halk arasında çok canlı ve güçlü tutulmaktadır.
Anadolu Aleviler içerisinde çok yaygın olan bir söylenceye göre: Çok eskiden, ülkenin birinde çok zalim bir padişah varmış. Bu padişah, halkına çok zulüm yaparmış. Padişah, “abıhayat” suyu içerek ölümsüzleşmek ister. Ülkesindeki müneccimleri çağırır; “Bana, abıhayat suyunu bulun” der. Müneccimler bir araya gelip, “remil” atarlar. “Padişahım, abıhayat suyunu bulsa bulsa Hızır ve İlyas adlarındaki kardeşler bulur” derler.
O ülkede Hızır ve İlyas adlarında anne ve babaları hakka yürümüş ve dedelerinin yetiştirdiği iki kardeş varmış. Bu kardeşlerlesin her ikisi de çok yardımsever imişler. Zorda kalan insanlara yardım ederlermiş ve bu nedenle insanlar tarafından çok sevilirlermiş. Padişah, Hızır ve İlyas kardeşleri huzuruna getirttirir. “Gidin bana abıhayat suyunu bulun getirin, getirmezseniz ikinizin de kellesini kestiririm” der. Hızır ve İlyas kardeşler abıhayat suyunun nerede olduğu konusunda hiç bilgileri yokmuş. Düşüne düşüne dedelerinin yanına gelirler. Dedeleri, “Niçin böyle düşüncelisiniz?” der. Onlar da padişahın abıhayat suyunu kendilerinden istediklerini, yoksa ikisinin de kellelerini vurduracaklarını söylerler. Dedeleri onlara derki:
“Bir tepsi içerisini ölü bir balık koyun. Dünyanın her tarafını karış karış gezin. Tepsinin içerisindeki balık hareket etmeye başladığında bilin ki abıhayat suyuna yaklaşıyorsunuz.” Bunlar dedelerinin dediği gibi ölü bir balığı tepsinin içerisine korlar ve dağ taş dolaşmaya başlarlar. Az giderler uz giderlerken, bir yere vardıklarında balık hareket etmeye başlar. Abıhayat suyunu böylelikler bulurlar.
Abıhayat suyunu bir kaba koyup, padişaha getirirken birbirlerine; “Biz bu suyu padişaha verdiğimizde, padişah ölümsüzleşecek. O zaman ülkenin halkına daha çok zulüm yapacak. Bu suyu padişaha götürmeyelim, biz içelim” derler. Suyun yarısını biri, öbür yarısını diğeri içer ve ölümsüzleşirler.
İlyas, deryaya (deniz) girip kayıp olur. Hızır da karada kayıp olur.
Bu efsaneye göre, karada darda kalanların imdadına Hızır’ın, deryada darda kalanların imdadına da İlyas’ın yetiştiğine inanılır.
İkinci bir söylenceye göre ise: Hızır Aleyhisselam, İlyas Aleyhisselam ve İskender-i Zülkarneyn birlikte abıhayat suyunu aramaya çıkmışlar. Bir süre sonra karanlıklar ülkesine dalmışlar. Hızır ve İlyas ölmezlik suyunun kaynağını bulup içmişler fakat İskender’e söylememişler.
İslam Sofi’leri içerisinde ise Hızır genellikle “veli” sayılmıştır. Hızır Mutasavvıflar arasında “mürşit” pozisyonundadır. Yani insanları aydınlatan biri sayılır. Hızır’ın içtiği abıhayat ise tasavvufta “bilgi, irfan, feyiz, neşe, aşk, vuslat, söz ve şiir” anlamına gelecek biçimde kullanılmıştır.
Halk arasında inanışa göre ise; Hızır her konuda her şeyi bilen birisidir ve yeryüzünde tanrının bir nevi vekilidir. Hızır ve İlyas sağdır. Yaşamaktadır. Hızır karada, İlyas denizde yardıma muhtaç olanlara, zor durumda kalmış olanlara yardım ederler. İmdat isteyenlerin imdadına yetişirler. Hızır ve İlyas yılda bir kez (6 Mayıs hıdrellez gününün gecesi) bir gül ağacının dibinde buluşurlar.
Hızır ve İlyas inancı Alevi düşüncesine ve inancına en yoğun biçimde girmiştir. Öyle ki; Hızır için “Hızır Orucu” tutulur ve dördüncü gün bayramlaşılır.
Hızır orucunun son gününde her ev keşkek/keşgâh (yarmadan yapılan etli yemek) pişirirler. Köydeki evlerden en az bir kişi önceden kararlaştırılan bir evde toplanırlar. Pişirilen yemekler o eve getirilir. Topluca getirilen yemekler yenilir. Hızır ceminin ne zaman ve kimin evinde yapılacağı kararlaştırılır. Bu hizmetler için kimlerin görevli olacağı belirlenir. Görevli kişiler ev ev dolaşarak Hızır kavutunun içine katılacak şeker almak için bir şeyler (un, buğday, bulgur ya da para) toplarlar. Sonra da topladıkları erzakları paraya çevirirler ve şeker alırlar.
Cemden bir gün önce, kavrulmuş buğday, eltaşlarında çekilerek, un haline getirilir. Buna “Hızır kavutu” denir. Her ev Hızır Cemi yapılmadan bir gün önce, bir tepsinin üzerine Hızır Kavutu (Kavrulmuş buğdaydan yapılan un) kor ve üzerini bir temiz örtü ile örttükten sonra, evin ıssız bir yerine korlar. Hızır’ın gelip bu una dokunarak bir işaret bırakması beklenir. Çünkü Hızır’ın uğradığı eve bereket, sağlık ve düzen geleceğine inanılır. Eğer, sabah kalkıldığında un üzerinde bir iz veya işaret görülürse o eve Hızır uğradığına inanılır. Hızır’ın un üzerine iz ve işaret bırakarak onurlandırdığı ev sahipleri, gücü yetiyorsa mutlaka kurban keser ve çevreye dağıtırlar. Cem yapılacağı gün, bütün köylü kavrulmuş buğdaydan yaptıkları unları, cem yapılacak eve getirirler. Yine, önceden imece usulü ile topladıkları paralarla aldıkları şekerleri, şerbet haline getirerek gençler tarafından unla karıştırılarak “Hızır kavut topu” yaparlar ve cemde herkese eşit şekilde dağıtılır.
Hızır orucu, eski takvim (rumi) aylar hesabına göre 31 Ocak ile 2 Şubat arasında (3 gün) tutulurdu. Ancak, bu ayları şimdi kullandığımız miladi takvime çevirirsek, 13-14-15 Şubat günlerine gelmektedir. Oruç bu günlerde tutulur.
Cemal Şahin
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Merkez
Yürütme Kurulu Üyesi, Basın Yayın Sekreteri
Ve Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim
Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi
KAYNAK : Alevihaber.com - 3 Şubat 2009