Herkese Yeter Dünya, Herkese Yeter Ekmek

HERKESE YETER DÜNYA HERKESE YETER EKMEKGazi ASLAN (...) Birkaç ay sonra Ruhi Su'nun hastanede yattığını yurt dışına çıkmasına izin...

HERKESE YETER DÜNYA
HERKESE YETER EKMEK

Gazi ASLAN

(...) Birkaç ay sonra Ruhi Su'nun hastanede yattığını yurt dışına çıkmasına izin verilmediğini söylüyor arkadaşlar. Daha sonra mahalledeki arkadaşlarla hastane ziyaretine gitmek istiyoruz. Fakat ölüm haberini alıyoruz.

Bir ulu çınar tohumlarını toprağa atıp, sonbaharı yaşıyor, yaprakları toprak oluyor, ama tohumları baharı bekliyor. Hayat bahara gebe ve elbette sabahın bir sahibi var....

HERKESE YETER DUNYA
HERKESE YETER EKMEK

Gazi ASLAN

Yağmurlu bir kış akşamı Taksim'de ki çalıştığımız bürodan çıkmak üzereyiz. İş arkadaşım Fevzi, "Ruhi Su'ya gideceğim, kaset paraları ödenecek sende gel" dedi. Birlikte çıktık. İçimi o tok sesli sınıf dostuyla tanışmanın heyecanı sardı. Nişantaşı’na yürüyoruz, yağmur yağıyor.
                                            
Islanmakmış kimin umurunda. Ruhi Su'nun sıkıntılar içinde olduğunu söylüyor Fevzi. Siyasi sıkıntılar alabildiğine bunaltıyor insanları. Ekonomik sıkıntı da cabası. "Kasetleri set haline getirilmiş, yakın dostlarına satarak yardımcı oluyorum" diyor. Bir sette ben alıyorum. Ve hemen Pir Sultan çarpıyor gözüme. Pir Sultan’a ayrılmış bir kaset. Yürüdükçe heyecanım artıyor.12 Eylül'ün üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen toplumda hiçbir sosyal aktivite yok. Harbiye AS Sinemasının önünden geçiyoruz. Su adlı bir film ilgimizi çekiyor. Afişinde 12 Eylül'ün irdelendiğini yazıyor. Haftasonu birlikte izlemeyi kararlaştırıyoruz. Ordu evinin önünden Nişantaşı’na gidiyoruz. Yağmurdan nasiplendiğimiz kadar ıslandık, apartmana giriyoruz. Sıdıka Hanım karşılıyor, Ayakkabılarımızı çıkartmadan salonda yuvarlak bir masaya alıyor bizi. Ruhi Su geliyor, yaşlı yorgun bir beden, ama sevecen gür bir sesle hoşgeldiniz diyor, hastalığını anlatıyor. Fevzi ile hesaplarını yapıyorlar ve sohbete başlıyoruz türkülerden. Farkında olmadan eleştiriyorum Ruhi Su'yu. "Pir Sultan'a diyorum sadece 1 kaset yapmışsınız, 100’lerce türküsü varken, neden?" "Yanılıyorsun" diyor bana, "Pir Sultan için çok şey yaptım. Bunca bedel ödeyerek TRT'de Pir Sultan'ın politik şiirlerini ilk söyleyen benim" diyor ve nereli olduğumu soruyor. Ben aldığım cevabın mahcupluğu içerisinde, "Banaz’ lıyım" diyorum, "Pir Sultan'ın yaşadığı köydenim". "Pir Sultan'a ilgin heyecanından anlaşılıyor, ama türkülerimi daha çok dikkatle dinlemelisin". Aldığım seti göstererek “hepsini dinleyeceğime söz veriyorum. Ben sizi evde dinliyorum, fakat eşim dinleyemiyor sıkılıyor ne yapabilirim" diye soruyorum. Hoş bir sevecenlikle gülüyor, bu tür eleştiriler alıyorum, türkülerden ne anlamak istediğini bilmediğinden, türküler öylesine dinlenmez, gelişi güzel söylenmez türkülerin yaşanmışlığı gerçekliği vardır. Bak şimdi diyor;

Mert dayanır namert kaçar,
Meydan gümbür gümbür denir.

Anladın mı diyor bana, anlamadığımı belli ederek gözlerine bakıyorum. "Mert derken gür sesle söyledim, namerdi yavaş ve sönük. Burada mertliği överek vurguluyor namertliği kötülüyorum" kendime şaşıyorum nasıl anlamadım diye. "Bir de kedi, ağaç ve güneş geçen bir şiiriniz var bu şiirde ne anlatmak istiyorsunuz?" diyorum çayımı yudumlarken.

"Şiir diyor hayatın kendisidir". Sıdıka hanım "Ruhi rahatsız, müsaade ederseniz" diyor. Ben kovulmuş gibi hissediyorum bir an. Fevzi "Ruhi hocayı yordun Gazi" diyor. "Bu kadar sıkıştırman gerekmezdi". Sıdıka hanımın doğru yaptığını anlıyorum, çok şey aldığımı düşünerek o mutlulukla evden ayrılıyoruz.. Kurtuluş sapağında Fevzi’den ayrılıp Şişli minibüslerine kadar yürüyüp geç saatte eve dönüyorum.

Birkaç ay sonra Ruhi Su'nun hastanede yattığını, yurt dışına çıkmasına izin verilmediğini söylüyor arkadaşlar. Daha sonra mahalledeki arkadaşlarla hastane ziyaretine gitmek istiyoruz. Fakat ölüm haberini alıyoruz.

Bir ulu çınar tohumlarını toprağa atıp, sonbaharı yaşıyor, yaprakları toprak oluyor, ama tohumları baharı bekliyor. Hayat bahara gebe ve elbette sabahın bir sahibi var.

Şişli Camiinin çevresi insanlarla dolu, gazeteciler, yazarlar, siyasiler, şairler, devrimciler işçiler, emekten yana herkes. Ve Şişli Camisi avlusundan bir koro söylüyor hep beraber;

Şişli meydanında 3 kız,
Biri çiğdem biri nergis,
Vuruldular güpe gündüz, 
Sorarlar bir gün sorarlar.

1977, unutulmaz yılın adı, 1 Mayıs bayramı idi. Yaşasaydın güpe gündüz yakılan 1993 Madımak katliamınında üzerine basarak vurgulayan türküleri söyleyecektin. Sorarlar bir gün sorarlar. Sabahın bir sahibi var.

"Bu türküler halkın hayatının bir ifadesi değil mi! Kitleler halinde öldürülmüş ve yok edilmeye çalışılmış zümrelerin hikâyesi bu türkülerde anlatılmıyor mu? Asırlardan beri bir lokma ekmek için memleketi bir uçtan bir uca dolaşan milyonlarca yurtsuz yuvasız insanların garipliği ızdırabı bu türkülerde anlatılmıyor mu? Madem ki bu türküler bu kadar hazindir o halde halkın hayat şartları tahammül edilemeyecek kadar hazindir. (Ruhi Su Ezgili Yürek)"

1968 de de şöyle der;

"Bir düzen türkülerden korkmaya başladı mı artık o düzeni kimse ayakta tutamaz. Nesimi'nin derisini yüzmüşler, Pir Sultan asılmış fakat bütün bu asmalar kesmelere rağmen ne o düzen kalmış, ne de o debdebeli sultanlar."

Hayat yoldaşı Sıdıka 1991'de yapılan bir röportajında Ruhi Su için şunları söylüyor: "Ruhi Su da türküler Alevi nefesleri kendi siyasal eyleminin aracı olurken, öbür yandan halkın sesi olması kaygılar yaratıyordu. Nitekim 1943–1945 yıllarında radyodan aldığı Alevi nefesleri ve türküler söyleyen Ruhi Su ya Alevi türküleri söylüyor komünistlik yapıyor diye ayırdılar" diyor ve ekliyor; "O yarının aydınlık geleceğine uzanmak amacıyla yaşadı. Bunu türküleriyle hiç susmadan duyurdu. Komünistti hep komünist kaldı."

Şişli Camisinden türküler marşlar sloganlar yükseliyor. Hava ziyaret ettiğim günki gibi değil, açık ve sıcak. Ruhi Su'yu son yolculuğuna uğurlayacağız. 5 yıldır sokağa çıkamamanın heyecanı ve gerginliği var. Ben ilk defa bir camiye cenaze için giriyorum, birazda sıkılarak, naaşının başına sıraya girip resmini alıp saygı duruşunda bulunuyorum. Sultan Suyu'nu söylüyorlar, er başında duman dağ başında kış, cümlemizin yeltendiği murada, erilir gam yeme divane gönül tabutun başında. Pir Sultan Ruhi Su'ya ne kadar yakışıyordu. Pir Sultan söylerken duyduğu heyecanı Ruhi Su'da söylerken paylaşmıştır sanıyorum. Bilmediğim duygular var içimde. İçim içime sığmıyor. Sınıf mücadelesi, türkü, cenaze, anlatılamaz ve ben yazamıyorum. Cenaze yola çıkıyor. Polis barikat kurmuş. İETT garajı önünde şimdiki Cevahir Alışveriş Merkezi'nin durağı. Yürütmek istemiyorlar. Kitle bastırıyor. Hiç tanımadığım insanlarla 40 yıllık dost gibi omuz omuzayım. İtişip kakışmalar polisle bağrışmalar sloganlar sloganlar sloganlar... Sonra polis garajdan belediye otobüslerini çıkarıp, zorla bindirmeye çalışıyorlar. Mezarlığa bunca kitleyi otobüslerle götüreceklermiş mümkün mü? Otobüse binmiyor insanlar, binmeyelim arkadaşlar Ruhi Su ile birlikte yürüyeceğiz. Polis barikatı aşılıyor. Şişli Camisinden Mecidiyeköy'e kadar kortej oluşuyor. Yüzbinlerce insan yürümeye başlayınca daha da çoğalıyor. Kortej gittikçe büyüyor. Sloganlar ve türküler eşliğinde Mecidiyeköy'den, Zincirlikuyu'ya kadar yürüyoruz. Ruhi hocanın hayatın kendisi dediği  türkülerle. Ve 5 yıllık kinimizi kusuyoruz 12 Eylül cuntasına.

Zincirlikuyu'da dağılıyoruz. İki dost görüyorum yanımda 78'li yıllardan, özlemle kucaklaşıyoruz. Ve sohbet başlıyor Ruhi Su'dan. Polis gözaltına almaya başlıyor, biz hodri meydan kültür merkezine giriyoruz.

Şimdi her 2 Temmuzda Sivas Şehitlerimizi anmaya giderken, yolumuzun üzerinde kurşunlanmış olan Ruhi Su'nun mezarının başında saygı duruşunda bulunuyoruz. Eşim şimdi Ruhi Su söylerken türkülerini içerek dinliyor. Aramızdan ayrılışının 23. yılında (20.09.1985) saygıyla anıyorum.

Gazi ASLAN
Alevihaber.com - 19 Eylül 2008

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku