Bazen öyle oluyor, bazı konular elin altından kaçıveriyor. Araya giren dış geziler ve farklı öncelikler, yazılması gereken yazıları geciktiriyor.
Yine öyle oldu.
Üç konuda yazamadım.
Üçü de muhafazakarlık, din ve laiklikle ve bu çerçevede Başbakan Erdoğan’la ilgili konulardı. Üçü de, Başbakan Erdoğan’a yönelik eleştirileri haklı kılan konulardı.
8 Mart Kadınlar Günü‘nde konuştu Tayyip Erdoğan. Çok çocuk yapmaları için kadınlara seslendi.
Herhalde doğum kontrolünü kastederek Batı’ya da çattı, “Tuzaklara düşmeyin, bunlar Türk milletinin kökünü kazımak istiyorlar” dedi.
Bir yanda taşra muhafazakarlığı.
Öbür yanda milliyetçilik.
Erdoğan’ın, Türk merkez sağının ya da ‘eskiler‘in klasik yaklaşımlarını yansıtan bu tutumu birçok açıdan yanlış.
En başta kadına bakışı yanlış.
Aynı zamanda işsizlik, sağlık, eğitim gibi temel sorunların penceresinden Türkiye’ye bakınca da yanlış Erdoğan’ın bu tavrı. Kendisine yöneltilen birçok eleştiri de haklı...
Geçelim.
Bir başka yanlışı daha var Erdoğan’ın. Bu da laiklik anlayışını ilgilendiriyor.
Uşak’ta şöyle demiş:
“Devlet, katili affetme yetkisine sahip değil. Affetme yetkisi, maktulün varislerine, ailesine aittir. Öyle olması lazım. Bununla ilgili kanun çıkardığında en büyük zulmü yaparsın. Allah’ın yarattığı kula biz öyle zulüm yapmayız.”
Erdoğan’ın sözleri böyle.
Eski deyişle vahim.
Erdoğan’ın bu sözleri, laik hukuk sisteminin içine oturmuyor. Bunlar, referansı İslam olan bir hukuk ve devlet düzeninin içine oturuyor.
Bunun farkında mı Erdoğan?
Farkında olması gerekir!
Veyahut siyasal köklerinin uzandığı, derinlerindeki İslamcı gelenek ve Milli Görüş, anlaşılan o ki, zaman zaman Erdoğan’ı rahatsız ediyor.
Belki de dürtüklüyor.
Değişti değişmedi, gizli gündem var yok tartışmalarını gündemin ön sıralarına taşıyan böylesi çıkışlara acaba neden ihtiyaç duyuyor Erdoğan?
Bu tür mesajlarla, kendi iç dünyasındaki türbülansları arada bir dışa vurup rahatlamış mı oluyor?
Aynı zamanda ‘klasik taban‘a yerel seçimler öncesi oysal göz kırpmalar mı bütün bunlar?
Hepsi olabilir.
Ama bir nokta açık:
Eleştirileri haklı kılan böylesi mesajlar, Erdoğan ve yönetim anlayışına ilişkin soru işaretlerini çoğaltıyor.
Türkiye’de siyasi istikrarı yakından ilgilendiren bu gerçeği AKP kurmayları hiç gözardı etmesinler.
Bunu da geçelim.
Yazamadığım üçüncü konu:
Zorunlu din dersi...
Bu konu ülkemizde hem din eğitimini, hem genel olarak laikliği, hem de laikliğin uygulamasını ilgilendiriyor. Onun için de Başbakan Erdoğan’la hükümetinin görev alanına giriyor.
12 Eylül askeri yönetimi tarafından 1982 Anayasası’na sokulan zorunlu din dersi konusu, bazı Alevi yurttaşlar tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’yle(AİHM) Danıştay’a götürülmüştü.
Önce AİHM geçen yıl 9 Ekim 07’de, sonra Danıştay, AİHM kararına da dayanarak bu yakınlarda aldığı kararla, Alevi inancına sahip öğrenci velilerinin zorunlu din dersine karşı yaptıkları itirazı laiklik açısından haklı buldular.
Haklılık üç ilkeye dayanıyor:
(1)Çoğulculuk.
(2)Nesnellik.
(3)Eleştirel bakış.
Ve bu üç noktanın oluşturduğu çerçeveye gelince, Sünni ya da Alevi olsun, Şafi olsun, Musevi olsun, Süryani olsun, Katolik ya da Ortodoks olsun ya da inançsız, ateist olsun, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının din ve vicdan özgürlüğünü ilgilendiriyor.
Peki, bütün bu farklı din ve inanç gruplarının özgürlüğü, Başbakan Erdoğan’la hükümetini nereye kadar ilgilendiriyor?
Yoksa onların ilgisi Sünnilik sınırında bitiyor mu? Başörtüsü yasağının kaldırılmasıyla sınırlı bir din ve vicdan özgürlüğü anlayışına mı sahip AKP?
Ya da 301’in özgürlükler düzenine vurduğu kaba darbeleri bunca zamandır görmezlikten gelebilen bir özgürlük anlayışı mı bu?
Yarın da bu konuya, yani zorunlu din dersi ve vicdan özgürlüğüne devam.
Hasan Cemal
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy3541 = 'h.cemal' + '@';
addy3541 = addy3541 + 'milliyet' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
var addy_text3541 = 'h.cemal' + '@' + 'milliyet' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
( '' );
3541 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
MİLLİYET - 12 Mart 2008