İnsanların içindeki delilik, abdallık tastamam gün yüzüne çıkar. Buna yıldızlı gecelerin serinliği eklenince, gündüzden kalmış ısı ile güneş ile sıvanmış bedenlerimizin yorgunluk atmaya hazırlandığı tenlere, canlara döneriz. Elimizde bir uzak diyarın ezgisi değildir artık tadına doymayı beklediğimiz yer, ömrümüzü biçtiğimiz tozlu yollar veya gurbet bağlarına kapıldığımız türküler değildir artık başımızdakiler. İçinde bulunduğumuz hallerin ezgisi coşkusu olur bir an yaşadığımız yer. İçimizde ki insan sevgisinin, dost sevgisinin ölüme direnişi başlar. İnadına demir gibi ezmeye çalışanların yüreklerine birlikte, can cana çığlıklarımızla bir tutam yürek savururuz. Akşamların ışıklı ezgili, güçlü temposu içinde o seslerimizin geceyi yırtmasının yanında birde bizi asalaklaştırmaya çalışanlara, kendisi gibi dilimizi yozlaştırmaya çalışanlara inat bir turna uçuşu ile semaların aydınlığına bir adım daha atarız. Adımızı andımız gibi seslendiririz. Biz bu toprakların aydınlık yüzlü insanlarıyız. İçimizdeki gözyaşı damlalarını Hacıbektaş'ın kuru havasına savururuz, bir tutam coşku olur Hacı Bektaş Veli'nin yüreğinde bu. İnsanı insana getiririz. Yolumuz insanlık yoludur. Karanlıkları yırtarız her gece her gece, birlik olarak. Bentlerini yırtarız, tüm abdalların seslerini, avazlarını bu binlerce yıllık dükkana taşıyarak.
Karnavallar, festivaller içimizdeki sesi, amacı, toplumsal beklentilerimizi ortak haykırmaktır. Kimine/kimi iktidarlara çılgınlık, absürtlük ve normal dışı davranış gibi gelse de, temelde isyanın, kurulu hayatların bir nebze de olsa hareketlendirilmesidir karnavallar, festivaller. Mardi Gras Karnavalı (New Orleans), Brezilya Karnavalı (Rio de Janerio), Karayip Karnavalı (Aruba, Barbados, Çuraçao), Rhineland Karnavalı (Almanya), Fasching (Avusturya), Aziz Stefan Günü (Venedik), Las Palmas Karnavalı (Kanarya Adaları), Carnival Queen Elections, Carnival Parades, Newroz festivalleri, Hızır festivalleri, Alevilerde yapılagelen ancak yeni boyutlarla çeşitlendirilen; Hacı Bektaş Festivali, Pir Sultan anmaları, Abdal Musa Festivali, Hubyar Sultan Festivali vb. belli başlı karnaval kutlamalar hep içimizdeki insani ve toplumsal birlik susuzluğunu gidermek amaçlıdır. Tüm insanlığa karşı, yozluğa ve sindirmeye karşı gün yüzüne çıkmaktır amacımız.
Bizim Karnavallarımız
Bazı topluluklarda bu etkinlikler festival, karnaval gibi adlar alırken bazılarında da bayram adını alır. Karnaval günlerinde deşarj olan insanların yılın diğer günlerinde daha huzurlu ve içlerinde bulunan yukarıda belirtilen dürtülerden arınmış şekilde yaşayacakları varsayılır. Bu etkinlikler içinde birçok amacı barındırır çünkü. Kimi topluluk bilincine ulaşır, kime kutsal ve töresel değerleriyle karşılaşır ve onun göz kamaştıran çeşitliliğiyle kendini var kılar. Kimi inanç tazeler veya totemsel, tarihsel bilgisiyle yüzleşir, kendini daha çok kültürüne, kimliğine ait hisseder. Hizmetini kimliğine nasıl birleştireceği çabası içine girer. Bu tür etkinliklerde Hacıbektaş'ta, Banaz'da Abdal Musa'da örneklerini ev ev, sokak sokak, insan insan yaşadığımız gibi bütün bir kent, köy, sokaklar caddeler festivalin parçasına dönüşür.
Festivallerin sokaklarda yapılması aynı zamanda salonlara sıkıştırılmanın, yalnızlaştırılmanın da kırılmasıdır. Ekolojik bir tavırdır aynı zamanda. Açık alanlarda, doğal ortamlarda sürdürmek Aleviliğin mizacının sürmesidir. Kendini insan merkezli sürdürmesidir. Festivaller, bayramlar, karnavallar ekonomik, politik, kültürel, sanatsal ve estetik dönüşümünün toplumsal yaşamda yeniden uyarılmayı, varolmayı ve çok sesliliğin kendini göstermesidir.
Festival insanın yaratıcılık düzlemidir. Festivallerde belirleyici güç kurgu biçimiyle bir üretim alanı olması dolayısıyla ekonomi-politik sistemdir. Bunu müzikle, dansla ve sloganlarla, kültürel giysilerle veya içimizden geldiği gibi esriyerek, içimizdeki birlik olma, coşkulu olma taşırımını şımartarak, çoğul ve içten gülerek yapmamız, dışımızdaki her güce ve köleleştirmeye karşı bağırmamızdır. Maskeli maskesiz ve tamamen içsel duygu ve davranışlarımızla hem de.
Bir topluluğun kendini gizlemeden alanlara çıkması, bunun için korkularını geçici olarak da olsa yenmesidir festival. Bütün baskı dönemlerine rağmen bu Alevi merkezlerinin dolup taşması, Aleviliğin haykırma alanları olması başka nasıl açıklanabilir ki. Bunu demokratikleşme talebinin veya aleniliğin zorlanması olarak da okumak mümkündür. Kültür ve kimlik talebinin en iyi anlatıldığı bu toplumsal uzlaşı zamanlarının çoğalması beklenirken, aleni her tür bölünmenin varlığı ve çoğalması ile uğraşan kastlaşma peşindekilerin buralardan ne gibi bir olumlu veya yaratıcı kimliği olabilir ki.
Hacıbektaş tek başına bir haykırmadır, Banaz gibi, Abdal Musa ve daha nice Alevi stratejik yer ve inanç merkezi gibi. Kendinizi soyutlayabilir veya yalnızlaşabilirsiniz. Ancak o merkezlerin topluluk bilincine katkılarını köreltemez ve geriletemezsiniz. Alevilerin moral değerleri ile oynamaya çalışmanın yanında o merkezlerin boşaltılmasına neden olamazsınız.
Şimdilerde bu istek yalpalatılmaya çalışılıyor. Bunu yapmaya çalışan iktidarlara karşı direne direne yarattığımız bu festivallerimiz, kutlamalarımız, anmalarımız karnavallarımız bir bir sönmekte. Bunu kendimizden başkaları yapmıyor. Bir önceki dönemlerde bunu Abdal Musa'da yaşadık. Kısa bir süre önce de Banaz'da yaşadık. Ve kimi boş amaçlarla bu en değerli, bu inanç boyutu yüksek olduğu kadar kimliklerimizi haykırdığımız, tarihimizi bağırdığımız alanları sığlaştırdık, sağırlaştırdık. Sıra şimdi Hacıbektaş'ta. Şimdi en büyük birlik çadırımızda; Serçeşme'de aynı sorumsuzluk. Orayı da kirletmeliler, dağıtmalılar ki rahat etsinler. Gidecek yerleri, söyleyecek sözleri kalmasın. Yoksa nasıl rahat ederiz ki. Ayağa kalktığımız her etkinliği, kendimizi, sesimizi birlik bilip alanlarda olduğumuz her yeri ayaklar altına almak zorundalar küçük çıkarları ve kaprisleri karşılığında. Yeni Alevi önderlerinin böyle bir özelliği var. İçlerine nasıl sindiriyorlar aykırı kalmayı anlamak zor olsa da, onlar bir cümleyle halklarını inançlarını felsefelerini bölebiliyorlar.
Her nerede bu halkın misyonu güçlü bir biçimde öne çıkıyorsa orayı kendilerine bir pazara dönüştürmenin çabasındalar. Yüzbinlerce insanın nasiplerini gurbette aramalarına karşın o yolları hiç çekinmeden, tatillerinin yollarda geçmesine karşın Hacıbektaş'a gelmelerini, gelmek istemelerini hiçe sayarak. Muratlarını Pirleri Hacı Bektaş Veli'de aramaya gelmelerini hiçe sayarak. Kendilerine mahşer saydıkları Hacıbektaş'ı umursamayarak. Alevilerin, Bektaşilerin, Abdalların, Poşaların Romanların, Tahtacıların, Nusayrilerin birbirini gördüğü o 'dünyanın merkezi'ni kendileri için 'pazar' seçebiliyorlar.
Birlik sorunu olmayan bir topluluğun birlik sorununu nasıl bir mucizedir ki; birlik amacıyla, Aleviliğin insanlığa uyanışı amacıyla ortaya çıkan örgütler gerçekleştirebiliyor. Tam bir traji-komedi. Hacıbektaş gibi uygar, demokratik bir yerel yönetimin amacı ile Alevilerin istekleri çatışabiliyor. Alevi örgütleri ile Alevi insanı karşı karşıya gelebiliyor. Kendi topluluklarını yönetemeyenler, başka ideolojilerin karşısına nasıl çıkabilirler ki. Nasıl Hacıbektaş sokaklarında dolaşabiliyorlar. Nasıl yüzsüzler. Nasıl kimliksiz ve umarsızlar. Alevi insanların Hacıbektaş sokaklarındaki varlıklarını göremeyip, kin ve nefretle yüzyüze gelmemeye çalışanlar, günü, anı kotarmaya çalışabilirler. Ancak Alevi insanın orada çatışan ideolojilerle, isteklerle bir ilişkisi olmadığı gibi, bir beklentisi de yoktur. Oraya gelenlerin çoğu, Belediyenin göstermelik etkinlikleriyle de, sadece bildiri dağıtmanın arkasına sığınanlarla bu koşullarda nasıl bir ilişki kurulabilir ki.
Örgütlerin gücü ve değeri ayrışmayı pompalamalarıyla değil, ayrımları azaltmalarıyla anlaşılabilir. Bu kadar çok ayrılığı söyleyecekseniz, söyleyebiliyorsanız ne Aleviliği anladığınızı, ne de o merkezlerin değerini görebildiğinizi söyleyemezsiniz.
Aleviliği okuyanlar, gözleyenler ve yazanlar her çalışmalarında olduğu gibi en çok böylesi festival, karnaval ve kültür merkezlerinde değerli veriler elde ederler ve bunu önemserler. Peki, Aleviliğe kurumsal olarak sahip çıkmaya çalışanlar ve buna değer katmaya çalışanlar ne yapıyor; Alevilerin direnişlerini kırmakla uğraşıyorlar. Ne uğruna? Birlik ve beraberlik!
Bu çemberi kıracak olanlar bir araya gelmeliler artık. Yoksa festivallerimiz bizi anlamayacak kadar kin ve nefretle donanmış olanlarca tarumar olup gidecek, birçok yerde örneğini ve deneyimini yaşadığımız gibi.
Hasan Harmancı- Sosyal Antropolog
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy14775 = 'harmanci_hasan' + '@';
addy14775 = addy14775 + 'hotmail' + '.' + 'com';
var addy_text14775 = 'harmanci_hasan' + '@' + 'hotmail' + '.' + 'com';
( '' );
14775 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->