Hikmet ÇETİNKAYA / Cumhuriyet
Soğuk ve yağmurlu bir Ankara sabahında yola çıktım. Hacıbektaş’a gidiyorum karayoluyla...
Yağmur Elmadağ’a değin sürdü... Kırşehir’e yaklaşırken yerini ılık bir ilkyaz aldı. Hava açtı, güneş göründü.
Ağaçlar çiçeğe vurmuştu!
Yeşil ve mavinin içinde, düşsel bir yolculuğa çıkmış gibiydim. Turhan Selçuk’u uğurlayacaktık gökyüzüne.
Bir ara gözlerimi yumdum, bir kıyı kasabasında olduğumu düşündüm...
Orta Anadolu’da toprak uyanmıştı, tıpkı Ege ve Akdeniz’de olduğu gibi. Ağaçlar beyaz gelinliklerini giyip, baharı haber veriyorlardı.
Yaşamın o derin suyu, acılar ve hüzünler!
Son aylarda nelerle uğraşıyorduk... Balyoz darbe planı, Erzincan-Erzurum hattında yaşananlar, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin verdiği siyasi karar.
Ardından İsveç Meclisi’nin yine 1 oyla geçirdiği soykırım savı.
Turhan Selçuk’un “Önce Çizgi Vardı” kitabının sayfaları arasında gezintiye çıkmıştım üç saatlik Ankara-Hacıbektaş yolculuğunda.
Bir de, Abdülvahap el Beyati’nin bir şiir kitabı:
“Nedense gülüm bu akşam / Orkide satan kızın sesi / Ölümün kokusunu getiriyor bana / Ve sesiyle sanki / Bir çivi bir çivi daha çakıyor tabutuma / Gülüm aydınlık kapısı çocukluğumun / Bir daha geçemeyeceğiz bu köprüyü / Akşam çökmeyecek üstümüze bir daha / Paris öldü gülüm öldü Paris / Elveda yaşayan dostlar elveda...”
Geçen haftaya ilişkin gazete kupürlerine bakıyorum, Hacıbektaş yol ayrımına geldiğimde.
Muğla’dan yola çıkan sivil kamyon... Bir ihbar... Kamyonda bulunan silahlar ve bombalar...
Silahlar ve bombalar, “Özel Harp Dairesi”nin ya da “derin devlet”in kirli işlerinde mi kullanılacaktı?
İhbar eden kimdi?
***
O gece evde TRT’yi izlerken, bombaların ve silahların seri numaralarının silindiğini öğrenince kendi kendime sormuştum:
“Neler oluyor Ankara’da?”
Neyse özel televizyonlar devreye girmiş, polisin el koyduğu kamyondaki bombaların ve silahların nereye gittiğini öğrenmiştim.
Bir kamu kuruluşu olan TRT’nin tarikat şeyhinin müritlerince doldurulduğunu unutmuştum!
TSK’ye karşı bu kin ve öç alma duygusu nereden kaynaklanıyordu?
Doğru bilgi açığa çıkınca şu soru geldi aklıma:
“TRT’ye kirli bilgi servisini kimler yapıyordu? Olaya el koyan savcı niçin TSK’yi arayıp olayın ne olduğunu öğrenmiyordu?”
Gece yarısına doğru, el konulan 900 bombanın ABD menşeli olduğu, Milas’taki askeri birlikten Ankara’ya numara vurulmak üzere götürüldüğü ortaya çıktı.
Bir gün sonra muhalefet partileri TRT’den sorumlu bakan Bülent Arınç’a haklı olarak şu soruyu yöneltti:
“TRT’deki haberler Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı asimetrik ve psikolojik, sistematik saldırının parçası mıdır?”
Aslında bu sorunun devamı olmalıydı:
“Ünlü tarikat şeyhinin kaç müridi özel bir televizyondan TRT’ye geçiş yapmıştır?”
Bu soruları yineleye yineleye geldim Hacıbektaş’a...
İlerici bir ilçenin yurtsever ve aydınlık insanlarıyla kucaklaştım...
Belediye Başkanı Ali Rıza Selmanpakoğlu, Turhan Selçuk için hazırlanan alanda güzel bir konuşma yaptı...
Hacıbektaş’a da gelmişti ilkyaz... Paltolarımızı çıkarıp kazakla dolaştık birkaç saat...
Karanfillerle uğurladık Turhan Selçuk’u... Uğurlama töreninde, Adana’dan Ankara’ya; Kayseri’den Sıvas’a; Elazığ’dan İstanbul’a değin Türkiye’nin dört bir yanından gelen yürekleri çiçeklenmiş insanlar vardı.
***
Güneşin altında yürüdüm bir süre...
Ardından dönüş yolculuğu başladı.
Çiçeklenmiş ağaçları, yemyeşil ovaları ve vadileri aşıp, üç saatte Bolu’ya girdik...
Hava buz gibiydi!
Kırşehir, Nevşehir ilkyazı yaşarken İstanbul’da kış geri gelmişti...
İstanbul’da güneşli ama serin bir günle sabaha “merhaba” dedim. Öğle saatlerinde gazeteye gelip odama çıktım...
Bir kıyı kasabası düşledim... Balıkçıları, kıyıdaki kahveleri... Zeytin ağaçları altında yürümeyi çok özledim!
Cumhuriyet - 16 Mart 2010