Gözleri Açık Gideceklere

Gözleri Açık GideceklereHasan Harmancı(...)Yabancılaştıkça, kendi geçmişine saldırmaya başlamak bu nedenledir.  Bu nedenle...

Gözleri Açık Gideceklere

Hasan Harmancı

(...)Yabancılaştıkça, kendi geçmişine saldırmaya başlamak bu nedenledir.  Bu nedenle hayatının sonuna kadar hep korkarak, güvensiz, imrenerek yaşamak zorundadır. Bu nedenle İslam’ın muteber gördüğü ölçü de Alevidir.  “Gözleri açıkta” gitmemesi için daha çok imamlaşmak ve camiye gitmek, cemevini camiye dönüştürmek zorundadır...

“Alevi-Sünni kardeşliğini görmezsem gözüm açık giderim.” diye yola çıkanların hatırını ve gönül yolculuğunu bilmek ve görmek çok önemli. Onlar her şeyi kardeşlik olarak görüyorlar. Gerçekten kardeşlik nedir? Mehmet Yaman Dede’nin  “kardeşlik” düşleri önemli, bu düşünü paylaşmamak mümkün değil. Sorun bu düşünün peşinden nasıl ve kimin yoluyla gittiği.

Kardeşliğin felsefesini nasıl kurduğunuz, sizi taraf olmak konusunda belirler. Kardeşlik üzerine “Alevi Gündem Sitesi”nde Tacim Taşdan Dede’nin “Kimler Kardeş”  adlı makalesi geliyor aklıma. Taşdan çeşitli kardeşlik tanımları üzerinde durduğu yazısında; “Aynı ülke sınırları içerisinde aynı veya ayrı dili konuşan, aynı iş yerlerinde çalışan, dış baskılara karşı yaşadıkları ülkeyi aynı şartlarda savunan, kısacası aynı vatandaşlık hizmetlerini yerine getiren, insan topluluklarının birbirlerine kardeş gibi olduklarını belgeler “hitap” kardeşliği vardır. Bu hitap kardeşliği ne yazık ki en çok, çoğunluğun azınlık üzerinde baskı kurduğu ülkelerde yaygındır. Bu kardeşlik söylemi o kadar ileriye götürülür, o kadar fazla kullanılır ki, haksızlığa uğrayan kesimin bundan rahatsız olduğu, kimse tarafından fark edilmeyecek aşamalara kadar ulaşır.” İşte bu noktaya gelmiş bir kardeşlik bunalımı bir Alevi dedesini sarmış. Kimin tanımı kardeşlik sayılır sorusuna yanıt aramayacağım. Bu iki dedenin bakış açısı olarak saymayacağım bu tutumları.

Yedi hamleli Alevi çalıştayının görünmeyen kahramanlarından olarak tanıtılıyor şimdi M. Yaman. Nejdet Subaşı bu işi kotaran kişi olarak sürekli açıklamada bulunuyordu. Ta ki işler sarpa sarana kadar. O anda bir Alevi dedesi gündeme geldi. Biz bu çalıştayın bizzat yürütücüsü ve sözcüsü olarak saydığımız gücün, Aleviler dışında “ahkam” kestiği kanısındaydık. Ancak bizimkisi saflıkmış. Çalıştayın yedi oturumuna da gölge danışman kişiler, epeyce Alevilik ve Müslümanlık hatmetmiş Alevi dedeleri çıktı. M. Yaman önrapor rezaletinin kamuoyunda tepki oluştuğu bir anda meydana çıkmak zorunda kaldı. Çünkü onlara haydi sıra sizde, siz de konuşun dendi veya bunu dedeler sezdi. Daha başka  “dedeler” de çıkacak, eminim.

Bizim işimiz böyle bir dedenin bu hale nasıl geldiğidir. Önce ondan dinleyelim, sonra biz konuşalım. Yaman Dede, eski yazıya merak sarınca, dilbilim bölümleri yerine, İslam felsefesinin ve “Alevilikten dönme sanatı”nın en iyi anlatıldığı İmam Hatip Okulu’na ve ardından “tam dönmek” için Yüksek İslam Enstitüsü’nde gidiyor. Müslüman olduktan sonra ise “din dersi” vermeye başlamış. Bu okullarda ve ders verme sırasında “ad”ı Alevi kalınca da, anlattığına göre başına çok şey gelmiş. Bu yaşadığı sorunlar bir yanının “adı batasıca” Alevi olmasından kaynaklıymış. Ama o yılmamış, yıllarca işi gereği dirsek çürütmüş. Bu arada, O’da bir süre sonra ocağına, taliplerine dönmüş ve Dede olarak öne çıkmış. Ne de olsa okumuş, hatmetmiş adam. Alevinin gözünde muteberdir böyle insan. Dostun da düşmanın da okumuşu birdir. Bu Aleviye has bir güzellik. Öbür yanağımı da dönerim ilişkisi yani

Ancak bize öğretmeye çalıştığı kardeşlik anlayışında bir “dikmelik”  var. Türkiye Gazetesi’nin kurucusu Dedemiz bir de Albay H. Hilmi Işık’tan, “cennete girme” dersleri almış. Bu epey “dikmelik” demektir. Onunla röportaj yapan muhabir bile şaşıyor, Alevi olarak din dersi öğretmenliği yapmasını.

Aleviyken Camiden Kovulmak

O öyle bir insan ki, Dede olarak dergahta iki Sünni kardeşimizi ağlatmış. Bu olacak şey mi. Bu dede aslında kesin cehennemlik. Hem de “iki hacı Sünni kardeşimiz”i ağlatmış.  “Rahmetli” saydığı Irene Melikoff Ana’da oradaymış, onlar ağladığında, “dalıp” gitmiş o da. Ana “rahmetle” anıldığını duysaydı, ne derdi bilmiyorum. Ancak bir Alevinin hem de dedenin, Sünni gibi adam gömdüğünü, cennete veya cehenneme adam sürdüğünü bilseydi söyleyeceği sözü iyi biliyorum! Çünkü M. Yaman onun hiç okumamış veya imamlık okumaktan, sadece Sünni kardeşliğini aramış durmuş olmalı onun kitaplarında. Ana’nın neden daldığını bu nedenle nasıl anlayabilir ki zaten.

Hem Sünniyi hem Aleviyi aynı anda mutlu edecek bir muhabbet varsa orada bir sakatlık, gariplik var veya yukarıda Tacim Dede’nin dikkat çektiği bir sorun vardır. Bu garipliği zaten Yaman Dede verdiği örneklerde yeterince dile getirmiş. Camiye gönlü yüce bir misyoner Sünni olarak gitmiş, anlatıyor; “(1965) Hasan Görgeç adlı bir Alevi dedesiyle birlikte 600 Alevi, Kurban Bayramı’nda, Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’ne bayram namazına gittik. Hoca Abdullah Güzelyazıcı hutbede ‘Bu memleketin üç düşmanı vardır: Ermeniler, Yahudiler, Aleviler’ dedi. Hasan Görgeç ayağa kalkıp ‘Hocam yanlış konuştunuz, günaha girdiniz’ dedi ve 600 Alevi kalkıp gittik. Yani açıktan kovulmuşlar. Bayram namazında kurban arayan Hoca’nın kurbanı ayağına gelmiş, ama o tepmiş. Bazen Hocaların da nutku kesiliyor. Neyse ki yıl 1965.

Bu Aleviler Sünni olmaya kalksa bile Sünnilerin bazıları bilinçli ve vicdanlı. Onlar hiçbir Aleviyi Sünni yaparak günaha girmek ister mi. Hiç Aleviden Sünni olur mu? Bu dedeler niyeyse “dikme Sünni” işlerinden vazgeçmiyor. Ve oldular bir gün. Bir eksikleri kaldı o da “yeşil “ sarık takmaları. Gizli moderatörlük yaptıkları Hükümet ödüllendirecek onları. Doğrusu, ben olsam önce ödül, sonra iş derdim. Bunca yıllık tecrübe bende olsa, bu isteği öne alırdım.

Eninde sonunda bu hikayenin sonu mutlu bağlanıyor tabii.  Yaman Dede cennete giderken son sözleri soruluyor. O da; “Vatanımızı bu ikilemden kurtarmalıyız artık. Alevi de Allah diyor, Peygamber diyor. İnanın şu ayrılıktan ötürü ecdadımızın ruhu ıstırap çekiyor…  Alevi - Sünni kardeşliğini görmeden ölürsem, gözüm açık giderim.” Çünkü o artık yeşil sarığı yüreğinde taşıyor. O nedenle, “Ateistim” diyen Alevi’yi kovar. Onun için “Alevilik ile Sünnilik arasındaki temel fark”; zahir ve bâtın. Oldu da bitti maşallah! Yahu bu kadar, Sünni olmaktan ne korkuyorsunuz.

Büyük alim dedemiz bu nedenle namazı reddetmemiş. Tuzu kurular arasında tabii. Alevi ile Sünni arasındaki farkı keşfetmiş. Sünni ile birlikte cenneti garantilemiş de konuşuyor. Geride kalan kıyamette ateşte yanacak olan Alevi ne yapacak. Yok ki Yaman Dede gibi tutunacağı İslam ilimliği fakültesi. Öbür Alevinin dedesi, yolu izin vermemiş ki, tutup da kulağından oraya bir götüreni olsun. Alevi olarak nasıl bakardı yoksa ailesine. Bu tür eğitimlerle herkes övünemez öyle kolay kolay. Belli bir “dönme”lik sürecinden geçeceksiniz. Şartlara uyacaksınız.

Onun için Alevinin namaz kılmaması zaten sorun. Bir de, “Sünniler de bizde namazı fazlasıyla ihmal ediyor...”  olmaz, “bir mümin için her yer ibadethane, her davranış da kulluğun bir parçası olmalıdır.” Bu Sünniler de yoldan, raydan çıkmış. Bravo dedem, savun savun; “İmam-ı Azam hazretleri Sünnilerin imamıysa, benim de imamımdır. Sen Sünni’sin, ben Alevi. Ben de Allah’ın kuluyum!” değil mi. Savun dedim, yanlış söyledim, “savur, dedem savur”. “İriş Dede Sultan iriş…” Halimiz mecalimiz kalmadı. Az kaldı kardeş olmamıza. Yaman Dede İki laf daha söylese yeter.

Travma ve Cennet Düşü

Yaman Dede, posta oturmuş mu anlayamadım. O cemevini cami sanmış, çoluğunun çocuğunun rızkını bu yolla sağlamış: “Cemevlerinde insanlar Allah deyip, Muhammed, Ali deyip gözyaşı döküyor. Alevi de Sünniler kadar Müslüman’dır. Kimin daha halis kul olduğunu ise Allah bilir.” Dedem senden daha iyi kul görmedim. Cennetliksin.

Ama dedem de bitmeyen şeyler de var. Bütün açısından içinden çıkılmaz olsa da, olur. Bu kadar karışıklık, bunama “kadı kızında” da olur; “Allah’a korkuyla değil, sevgiyle yönelen; varlık birliği felsefiyle Tanrı’yı özünde gören”de oluruz. Kolay değil 35 yıl din hocalığı, ardından çalıştayın arkasındaki koca güç olmak. Bazen vecd hali de yaşanır ve Alevi olduğunuz zamanlarda duyduklarınızı sayıklarısınız.

Üstelik o Tayyib Bey’ine güveniyor. Tayyib’i tüm Alevileri onun gibi Sünnileştirecek ve “10 milyonu aşkın Alevi vatandaşımızla Allah’ın arasına girmeyecek”. Ayrıca Yaman Dede Sünni-Aleviliği öyle kolay kabul etmemiş. Onca okuyacaksın, ders alacaksın, kolay mı? O,  “Aleviliği İslam’ın muteber bir yorumu saydığım için Alevi”yim diyor. Doğru söyler. Yoksa Alevi olmak nedir ki.

Şimdi işin asıl kısmı geliyor. İşte hayrımız şerrimiz. Bir kere böyle dışarıdan Alevilerin üzerine yönlendirilen saldırıların insanı ne hale getirdiğini bu dede örneğinde görüyoruz. Onun anlattığı gerçek hikayelerde kaç kez aşağılandığını, kaç kez “kovulduğunu” gördük. Bu insanda travma yaratır. Bu travma nedeniyle siz kendinizi sevmeyi bile bitirebilirsiniz. Onların gözündeki kimliğiniz kişiliğiniz sizi belirler. Ve bu travma hali doğal olarak size sunulan yeni bir reçetedir. Ölür ölür dirilirsiniz. Sonunda kırılır, travmanız sizi dışınızdan kontrol eder hale getirir. Travmatize edilen bireyler her ne kadar önce tereddütlü duygular içinde kalsalar da, güven yetirimi ile birlikte -Alevi deyimi ile söylersek- “can” değiştirirler. Bireyin travma geçirmesi ile toplumunki böyle durumlarda paraleldir. Bu travmatik geçişler toplum içinde işbirlikçiler veya ilk travmayı geçirmiş “saygın” konumdakilerle daha da hızlanır. Bunu Alevilik açısından, Yaman Dede örneğinden yola çıkarak yeniden ürettiğimizde, Alevi toplumuna yönelik sistemli saldırının boyutunu ve ölçüsünü de anlamış oluruz.  Birileri planlı biçimde Aleviliğe saldırıyor. Aleviliğin içindeki kurtlarla Alevi benliği kemirtiliyor. Travma geçirmiş Alevinin “can” değiştirmesi “serseri mayına” dönmesi bundandır.

Saldırıdan böylesine serseme dönmüş birinin felsefi sağlıklılığından bahsetmek mümkün değil. Söz konusu olan bir teslimiyettir. Sıra onların ağzıyla diğer Alevileri de teslim almaktır. Burada olduğu gibi, ölçü çoktan kaçmıştır. Böyleleri kendinden üstün gördüğünün onayladığına dönüşmeyi ve onların söylenmesinden zevk alacağı şeyleri onaylamayı, söylemeyi erdem sayar.

Bu Aleviliğin yaratıcılığına darbe vurmaktır. Başkasını taklit etmekle yetinmektir. Her yerde bu seslerin çıkması Alevinin artık geçmişinden ve geleceğinden sıyrılması, deyim anlamı ile “kündeye” gelmesidir. Böyle olmasa kendine saldıran, aşağılayan, kendine güvenini tüketmiş ve artık her şeyi ile Alevilikten tereddüt etmesi nasıl gerçekleşir. O nedenle Alevi görünüp Sünni düşünmek ve çoğu örnekte olduğu gibi farklı düşüneni “ateistlik” adı altında katletmek erdeme dönüşür ve bu ballandırılarak anlatılır. Küçük düşüldükçe eldeki “yılana sarılma”ya başlanır. Çünkü o yeni dostları için “öz”ünü “cihad”a sunabilir. Hele hele soy ve kan bağı olarak özünü kirlettiği için dönüşü olmayan noktadadır, sevgi ve saygısını ebediyen sürdürebileceği alandan sürgün olmuştur. Yabancılaştıkça, kendi geçmişine saldırmaya başlamak bu nedenledir.  Bu nedenle hayatının sonuna kadar hep korkarak, güvensiz, imrenerek yaşamak zorundadır. Bu nedenle İslam’ın muteber gördüğü ölçü de Alevidir.  “Gözleri açıkta” gitmemesi için daha çok imamlaşmak ve camiye gitmek, cemevini camiye dönüştürmek zorundadır.

KAYNAK : Alevihaber.com - 22 Şubat 2010

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku