GEZİ İDDİANAMESİNE YANITIMIZ NE OLACAK?
- Yunus Öztürk -
Altı yıl sonra Gezi yargılamasına başvurulması, hukuki olmaktan çok siyasi bir hamle olacak. İddianamenin hedefinde yer alan bir avuç insan. Milyonların hareketine karşılık 16 kişi.
Milyonların arasından seçilen bu 16 kişinin ortak özelliği bir siyasi örgüte bağlı olmamaları. İlki Anadolu Kültür’ün kurucusu Osman Kavala’dır ve birbuçuk yıldır hapiste; Gezi İsyanının tertipleyicisi olmaktan tutuklu. Sonra sanatçı Mehmet Ali Alabora, gazeteci Can Dündar ve mimar Mücella Yapıcı... 16 aydın hakkında "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlarından iddianame düzenlenmiştir. Hepsi için ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediliyor.
Gezi İsyanına yönelik bu yeni saldırının ana hedefinde, bağımsız aydınlar var. Gezi ile birlikte seçimlerini isyandan yana yapan aydınlar. Cezalandırılmak istenen akademide çalışmalarını sürdürürken, saflarını değiştiren aydınlardır. Gezi İsyanı ve Kürt halkına yönelik baskılar karşısında tarafını devletten değil de ezilenden, isyandan yapan aydınlar hedeftedir. Gelecek isyanlarda saflarını kesinleştirecek aydınlara gözdağı verilmek isteniyor.
Marks ve Engels’in Komünist Manifesto’da belirttikleri gibi, “Sonunda, sınıf savaşımının belirleyici anının yaklaştığı zamanlarda, egemen sınıf içinde ve aslında tüm bir eski toplum içinde sürüp giden çözülme o denli keskin ve çarpıcı bir niteliğe bürünür ki, egemen sınıfın küçük bir kesimi kendini o sınıftan koparır ve devrimci sınıfa, geleceği elinde tutan sınıfa katılır. Böylece, bir zamanlar aristokrasinin bir kesimi nasıl burjuvazinin saflarına geçtiyse, bu kez de burjuvazinin bir kesimi, özellikle de burjuva ideologlarının tarihin akışını kuramsal bakımdan bir bütün olarak kavrama düzeyine erişmiş bir kesimi proletaryanın saflarına geçer”.
Ağırlaşan siyasal iklim
2013 yılının Haziran ayından buyana son 6 yıldır giderek tırmanan bir siyasi baskı var. HDP ve Kürt demokratik hareketine yönelik ağır baskıların dışında, sendikalar, meslek odaları veya siyasi örgütlere olandan daha tehdit edici olan, akademiye, gazetecilere, sanatçılara yönelik baskılardır; sistematik hale gelmiştir.
15 Temmuz 2015 darbe girişimiyle birlikte ortaya çıkan FETÖ operasyonlarının perdelediği gerici siyasi baskılar, neredeyse periyodik hale gelen asayiş operasyonları, ülke çapında onbinlerce polisin katıldığı tatbikatlara dönüştü. Sosyal medya tutuklamaları hergün yaşanıyor; tutuklu sayısı bin 500’ü buldu. Terör tehdidi her vakit gündemde tutuluyor. ‘Beka’ sorunu iddasına zemin oluşturuluyor.
Bu 6 yıl içerisinde, milletvekili dokunulmazlıkların kaldırılması, HDP eş başkanlarının, HDP milletvekillerinin ve parti yöneticilerinin, belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin tutuklanması yaşandı. HDP’li belediyelere kayyumlar atandı.
MİT TIR’ları davaları bunun bir başka boyutuydu. CHP’li Milletvekili ve Cumhuriyet Gazetesi yazarları, gazeteciler tutuklandı.
Tüm bu ‘Ergenekon’ tipi hukuki operasyonlar, belki ilk başlarda AKP-MHP iktidar bloğuna oy kazandırmaya yarasa da, giderek toplumu iktidar baskısı altına almaya dönmüştür.
AKP kurmayları kendi içlerine yönelik de baskı mekanizmasını çalıştırıyor: eski Cumhurbaşkanı ve başbakan bunların arasında sayılabilir.
2019 yerel seçimlerine az bir zaman kala, ne ‘mermi fiyatı’ ne ‘FETÖ, PKK, DHKPC’ öcüsüyle oy almak mümkün görünmüyor; büyük kentlerde yüzde 8-10 bandında oy kaybeden AKP, yeni seçmen kazanmayı bırakıp eski seçmenini kazanmaya odaklanmıştır.
AKP-MHP’ye oy veren en alt sınıflar arasında Gezi İddianamesinin bir heyecan ve iktidar ittifakına verilecek oya dönüştüğü görülmüyor. AKP’nin hala alt sınıflar arasında desteği olsa da ekonomik kriz bu desteği zayıflatıyor. İktidarda kalmasına yetmeyecektir.
Öyleyse bu son iddianamenin, akademisyenlere verilen cezaların, sanatçıların gözaltına almanın HDP milletvekillerine ağır hapis cezaları verilmesinin siyasi anlamı aydınlar arasında saf değiştirenlere, devrimci, demokratik muhalefete destek verenlere ve bir bütün olarak emek dünyasına katılması beklenen kesimlere gözdağı vermektir.
AKP-MHP ittifakında ‘deprem’ beklentisi
AKP-MHP iktidarı baskı iklimini artırarak sürdürmenin sonsuza kadar olmayacağını biliyor olmalı. İktidar kurmayları bugünkü hal ve gidişin hangi kırılma evrelerinden geçip nasıl reaksiyonlara dönüşeceğini hesaplayamadıkları için devlet aygıtlarının baskısına hergeçen gün daha çok ihtiyaç duyuyorlar. Bu nedenle de kendi iktidarlarını ‘beka’ sorunu olarak takdim ediyorlar.
İsyan ve altüst oluş kaçınılmazdır. Böyle bir isyanın ekonomik kriz sebebiyle mi, dış politikada yaşanacak kırılma nedeniyle mi, yoksa ABD-Rusya gerilim hattında meydana gelecek kasılmaların Türkiye’yi tercihe zorlaması sonucunda mı ya da muhtemel seçim yenilgisinin ardından mı yaşanacağını bilemeyiz. Ancak bildiğimiz, bu baskı iklimi ve ekonomik krizin sürdürülebilir olma süresinin sınırlarına gelindiğidir.
Tıpkı yer depremi gibi: Deprem olacak fakat ne zaman ve hangi şiddette bunu bugünden söyleyemiyoruz. Ancak yer hareketlerini, sismik olguları izleyip bazı kestirimlerde bulunma imkanız olabiliyor.
Siyasal deprem için de bu durum benzerdir. Bir isyan olacaktır ancak bunun zamanını ve şiddetini bilemiyoruz. Mesele ‘deprem’e hazırlıktır.
Bu yüzden Gezi İddianamesinin siyasi yönü muhtemel bir isyan karşısında aydınların saflarını hızla emekçilerden, ezilenlerden yana değiştirme imkanını bugünden köreltmek, ezmek, onlara ağır hapis cezalarıyla gözdağı vermek üzerine kurulmuştur.
Gezi üzerinden verilmek istenen gözdağı sadece 31 Mart yerel seçimlerine yönelik değildir. Aynı zamanda hedef haline getirilen demokrat, ilerici, sosyalist aydınların susturulma çabasıdır. Çok açık ki, ekonomik krizin derinleşmesi halinde aydınların işçi sınıfıyla birleşme ihtimalinin önü kesilmek isteniyor.
‘Deprem’ beklentisi karşısında sol körlük
İktidar ittifakı, siyasi olarak Türkiye bütününe seslenecek devrimci, sosyalist, ezilen ve sömürülenlerden yana bir siyasal iradenin oluşmasını engellemeye çalışmaktadır.
Sosyalist sol ise, “AKP’nin geriletilmesi” mevzusuna takılmış bulunuyor. Burjuva partilerinin listelerinden aday olarak AKP’yi gerileteceğini umuyor. Düzeni aşacak bir mücadele perspektifiyle burjuvaziden ve devletten bağımsız bir siyasal iradenin oluşmasına, örgütlenmesine yeterince çalışmıyor.
İktidar gerici cezalandırma politikalarını devreye sokarken, sosyalistlerin düzen kurumları içinden ve burjuva partiler eliyle iktidarı geriletmeye çalışması, saflık değilse tam bir siyasi körlüktür.
Aydınlar hızla işçi sınıfının safına geçmeli... Devrimci bir merkezin oluşma iradesini örgütlemek üzere işçi ve emekçileri merkezinde tutan bir siyasal örgütlenmeye koyulmalıdır. Gezi İddianamesine verilecek yanıt, AKP’nin geriletilmesi için burjuva partilerinin koridorlarında zaman tüketmekten önce, bağımsız devrimci siyasal merkezi inşa etmektir.