Gelen kadar dönen oldu!

Gelen kadar dönen oldu!L.Doğan Tılıç / Birgün     Mayıs sonu ve Haziran başını anımsayın; Suriye’den kaçıp...

Gelen kadar dönen oldu!

L.Doğan Tılıç / Birgün
   
Mayıs sonu ve Haziran başını anımsayın; Suriye’den kaçıp sınırımıza yığılanları sayan manşetler atılıyordu her gün. Dünya medyası da Suriye tarafında kurulan derme çatma çadırları gözledikleri Güveççi köyümüzü mesken tutup, Türkiye’ye geçenlere odaklanmıştı.

Sınıra yığılan, sınırı geçip Hatay’daki kamplara yerleşen her Suriyeli, Suriye’deki diktatörlüğün bir kanıtıydı. Daha derin analizlere kimin ihtiyacı olsun ki? İnsanlar bir yerden kaçıyorsa, bu oranın kahrolası bir yer olduğunun yeter kanıtıdır!

Suriye’den her kaçanı oradaki diktatörlüğün yeter kanıtı sayan yaklaşım, oraya dönenleri de demokrasinin kanıtı mı sayacaktı? Saysa olmaz, saymasa olmaz. En iyisi görmemek o zaman!

Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) gün be gün Suriye’den gelenler ve dönenlere ilişkin rakamları yayınlıyor. Haziran ayında bir ara Hatay’daki kamplardaki sığınmacıların sayısı 12 bine çıkmıştı.

Şimdi, Temmuz başından itibaren AFAD’ın yayınladığı ama medyanın gelenlere gösterdiği ilgiyi göstermediği rakamlara bir göz atalım:

2 Temmuz; kamplardaki toplam Suriyeli sayısı 10 bin 547. O gün 131 kişi “kendi istekleriyle” Suriye’ye dönerken, 81 Suriyeli de Türkiye’ye giriş yaptı.

10 Temmuz; kamplardaki Suriyeli sayısı 8 bin 806. O gün 342 kişi “kendi istekleriyle” dönerken, 23 kişi de giriş yaptı.

19 Temmuz; kamplardaki toplam sayı 8 bin 273. O gün dönenler 119, giriş yapanlar 41 kişi.

25 Temmuz; kamplardaki toplam sayı 8 bin 17. 196 kişi dönerken 49 kişi giriş yaptı.

AFAD dünkü son açıklamasında; “ülkelerindeki olaylar nedeniyle bugüne kadar 15 bin 907 Suriyeli’nin Türkiye'ye geldiğini, bunlardan 7 bin 890'ının ülkesine döndüğünü, bugün itibarıyla Türkiye’de 8 bin 17 Suriyeli’nin bulunduğunu” bildirdi.

Kısacası, epeydir inişli çıkışlı da olsa dönenlerin sayısı gelenlerden çok daha fazla ve dün itibariyle “kendi istekleriyle dönenlerin” sayısı neredeyse kamplarda kalanların sayısına eşitlenmiş durumda.   

Şam hükümeti, iktidardaki Baas Partisi dışında siyasi partilerin de kurulabilmesi yolunu açan bir yasayı kabul etti dün. Ancak, kuşku yok ki Suriye, biz “sıfır sorun” diye liderini kucaklayıp ortak kabine toplantıları yapar ve vizeleri kaldırırken de bir diktatörlüktü, bugün de bir diktatörlük.

Hükümetin “Batılı, modern, reformcu” olarak kucakladığı “Kardeş Esad”, aynen “Kardeş Kaddafi” gibi, diktatör oluverdi birden bire! Şimdi, Esad’ın da Kaddafi’nin de muhalifleri yeni hükümetler kurma çalışmalarını İstanbul’da toplanıp yürütüyorlar.

Bu arada, Türkiye’nin Suriye’ye girmesinin yaraları üzerine yürütülen “Amerikan akılları” var. Orada işler çığırından çıkar da Türkiye Suriye’ye girerse; bölünmüş Türkiye kamuoyu AKP etrafında birleşir, Türkiye-İsrail ilişkileri düzelir, ABD ile ilişkiler hayal sınırlarının ötesinde mükemmelleşir, Türkiye oynayacağı “bölgesel rol”ü en ileri noktalara taşıyabilirmiş!

Oysa, Türkiye öyle kırılgan ki! Uluslararası medya “Arap Baharı”nı anımsatan öyle çok görüntü geçebilir ki bu topraklardan! Sonra, gel de Türkiye’nin Suriye olmadığını anlat anlatabilirsen!

Geçtiğimiz günlerde onlarca insanın öldüğü Suriye’nin Humus kentinde yaşananlar, komşuda olabileceklerin en kötüsünün habercisiydi. Bu yeni duruma, “mezhep çatışması” adı kondu. Bizi ilgilendiren biçimiyle ve daha açık söylemek gerekirse; Alevi-Sünni çatışması!

Gelen haberler içinden gerçeği süzmek kolay değil. Ancak, Humus’daki çatışmaların Esad yanlısı üç Alevi’nin kaçırıldıktan sonra parçalanmış cesetlerinin ailelerine teslim edilmesi, bunun üzerine Alevi militanların Sünni mahallere saldırması üzerine başladığı söylendi.

Suriye’de bu mihval üzere derinleşecek bir iç savaşın bize yansımalarını insan düşünmek bile istemiyor. Alevisi, Sünnisi, Hristiyanı ve Arabı, Türkü, Kürdü ile barış içinde bir arada yaşamanın kenti olan Hatay’da, daha Humus’da çatışmalar yaşanmadan önce bu olasılığın ateşi hissedilmişti.

Suriye’den gelenleri gördüğümüz kadar, gidenleri de görebilmeliyiz. En azından habercilik namusu bunu gerektiriyor!

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy23966 = 'dogantilic' + '@';

addy23966 = addy23966 + 'birgun' + '.' + 'net';

var addy_text23966 = 'dogantilic' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';

( '' );

23966 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


Birgün - 26 Temmuz 2011 Salı

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku